Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Her İle Bir Kültür Evi!

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Sorarım, sokaktaki şehrimin insanına,

Tarihin kadim şehri Harput’un mirasını taşıyan Elazığ’ıma…

Bir Diyarbakırlıya, bir Mardinliye;

Bir Muşluya, bir Siirtliye, Doğulu kardeşime;

Yaşadığınız şehrin,  gelmiş-geçmiş, iz bırakan;

“Bilge Kişileri…”  “Kanaat Önderleri…”

“Gönül İnsanları…” kimlerdir?

O,  “kimlik insanları…”

O, Erenler, Alpler, Derviş Gaziler…

O, Âlimler, Arifler, Aksaçlılar…

O, Şairler, Yazarlar ve Edipler…

Bütün bunlar,  yaşadıkları şehirlere;

Birer, “koruyucu zırh…” olurlar!

İnsanına,  ‘güven…’ verirler!

Harput, Diyarbakır, Mardin her biri Artuklu Şehri…

Diyarbakır’ın kapıları kâh Harput’a, kâh Urfa’ya açılır…

Günümüzde de o tarihi kapıları, köprüleri konuşmak isterim…

Diyarbakır Şehrimiz için neler diyoruz?

Ah! “abide şahsiyetler…” yetiştiren şehir,

“541 sahabe makamını bağrında…” taşıyan şehir…

“Divan-ı Lügat-it Türk’ü…” bizlere tekrar kazandıran,

“Ali Emiri ’nin…” şehri, Diyarbakır!

Gazi Atatürk’ün, “Doğu’nun bülbülü” dediği,

“Hafız Celal Güzelses’ in…” sesi Diyarbakır!

Hani nerde , “Velime…” sohbetlerin!

O sohbetlerin, ‘usta şahsiyetleri…’

“İbrahim Gülşeni’yi, İbn-ün Ezrak’ı, Molla Çelebi’yi,

H. Ragıp Müderris’i, Ahmet Mürşid’i, Ebu’l Kasım Amidi’yi,

Ziya Gökalp’ı, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Faik Ali Ozansoy’u,

Kalem ve Kelam rıhtımında ağırlayan şehir, Diyarbakır!

O edebi Seda’da, ‘Sezai Karakoç’un ruh dünyasında…’ birlikte olursunuz.

Süleyman Nazif, bu milletin, ‘vefalı dostu…’

Onun kütüğünde de,  “Diyarbakır” yazar.

Süleyman Nazif, bir dönemi yaşayan;

Bir dönemi, ‘etkileyen…’ şahsiyet!

Mehmet Akif Ersoy, onun için bir şiirinde ne diyorlar;

“Artık bize nâr inmeyecek, nur inecektir

Ey tek kara gün dostu bu hicranzade yurdun,

Sen milletinin âlâmını dünyaya duyurdun

En korkulu günlerde o müdhiş kaleminle”

Süleyman Nazif,  “O bir vatan şairidir…”

Feryadı hala içimizde yankılanır…

Ne diyor şairimiz?

“Hak yolunda et fedâ-yı cân ü ten

Ziynet-i ahrârdır hûnin kefen

Neşve vermez bâde, seyr-i gül-beden

Olsun erbâb-ı hamiyet nâle-zen

Bir harabe-zâra dönmüştür vatan

Âh edilsin kalb-i gam-me’nûs ile

Fikr-i mahzûn, hâtır-ı me’yûs ile

Nâle-î (vâveyl) ile (efsûs!) ile

Olsun erbâb-ı hamiyyet nâle-zen

Bir harâbe-zâra dönmüştür vatan.”

O İstanbul’un işgaline karşı; “Kara Bir gün” adlı yazısıyla,

“Yüreğinin sedasıyla…” haykırabilmiş vatansever şairimiz;

“20 ay Malta’da sürgün hayatı…” yaşayacaktır.

O sürgün hayatında yazdığı bir şiirinde;

“Acımam kendime asla… Fakat Eyvah! Eyvah!

Korkarım belki vatandan da nişan kalmayacak!”

Şair o acılar içerisinde, “o eski istibdat günlerini arar”

“Padişahım gelmemişken ya da biz,

İşte geldik senden istimda da biz

Öldürürler başlasak feryada biz,

Hasret olduk eski istibda da biz.”

“ŞAİRLERİ HAYKIRMAYAN BİR MİLLET”

Mehmet Emin Yurdakul bir şiirinde;

“Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir

Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!..”

Dinleyin beni a dostlar!

Bu memleketin, “sevenleri susmuş gibi…”

Veya başları, “önlerine düşmüş gibi…”

Sel gelmiş, toprağın özünü götürmüş gibi…

Yâd etmediğim, “tarihim bana küsmüş gibi…”

Artık yeter diyorum!

Sevdiklerinle birlikte, “kalk ayağa ey şehir!”

Kimliğinle birlikte doğrul…

Sesin var, sözün var, sohbetin var;

Artık yeter diyorum,

İsmine, cismine, mecaline; “Diyar-ı gam…” demesinler!

“Sevenlerin, sevilenlerin…” yurdusun!

Sevenlerini, “öksüz bırakma…” artık!

Bu millet, “tarihiyle, irfanıyla, kültürüyle…” birlikte yaşar.

O halde, geliniz her şehrimizde birlikte;

“İRFAN MEKTEPLERİNİ…” birlikte inşa edelim!

Orada,  “7 RENK SANAT ATÖLYELERİNİ” kuralım!

Sanatta,  ‘tefekkür’ vardır.

Kalbi ve hasbi bir tefekkür…

Ameli ve İlmi bir tefekkür…

Bizleri, ‘iradesizleştiren…’ sebepler üzerinde duralım ki,

Daha güçlü bir, ‘hafızaya…’ sahip olalım!

Her İlimize, “Kültür Evlerimizi!” inşa edelim!

Yunus’un diliyle yoğrulan “SOHBET KÜLTÜRÜ…”

O kültür de Ahmet Yesevi’nin fütüvvet nazarları…

O kutlu nazarlar bir ırmak misali asırlara aksın diyorum!

Yazarın Diğer Yazıları