Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Fuzuli ve Harput…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Fuzuli, “Türk Dünyasında bir köprü isimdir!”  Rahmetli Paşa Demirbağ Fuzuli hakkında ilk söze başladığında, “Fuzuli Hazretleri…” derdi. Fuzuli’ye, derin bir sevgisi ve muhabbeti vardı. Harput, Türk- İslâm Âleminin, ‘vuslat şehridir’  Tarihi, kültürü, sanatı, edebiyatı buluşturan şehir olarak da anılır. Bizler, Fuzuli’nin birkaç eserinin Harput’ta bestelendiğini ve günümüzde de icra edildiğini biliyoruz. Fırat, bu coğrafyayı birleyen/ birleştiren/ gönülleri huzur veren bir ses nehridir… 

Fuzuli, o meşhur eseri “Su Kasidesi ’nin…” son mısraında şöyle seslenirler;

“Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrum olmayam

Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su”

Günümüz diliyle Fuzuli, (O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

Fırat’a bizler, ‘ses nehri…’ deriz. Aktığı vadiye, ‘Hoyrat Vadisi…’ deriz. Fırat, ‘Fethi mübin yolunda akan bir nehir…’ olarak gözlemleriz. O yolun hemen başında, Harput’u görürüz. Harput, bir büyük sevdanın ismi olarak da bizim tarihimizde anılır. 

İşte, Fuzuli’nin, Harput’ta icra edilen o eserlerden birkaçı,

“Gerçi, cânandan dil-i şeydâ için kâm isterem

Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir?

“Ey fırâk-i leb-i ciğerim hûn ettin

Çihre-i zerdimi hûn-âb ile gül-gün ettin

Ciğerim kanını gözyaşına döktün ey dil

Vara vara anı Kulzüm bunu Ceyhûn ettin”

“Âh eylediğim serv-i hırâmânın içindir

Kan ağladığım gonca-i handânın içindir”

Yıllar önce Elâzığ Kültür Bakanlığı Yayınevi’nde, sanat ve edebiyat dostlarının misafiri, Ahmet Kabaklı Hocadır. Konu, “Fuzulidir…” Merhum Ahmet Kabaklı Hoca derin bilgisiyle Fuzuli’yi anlatırken, ressam Mehmet Karamazı’da, “Fuzuli’nin resmini…” büyük bir heyecanla yapmaktadır. Manas Yayınevi’nin öncülüğünde, şehrin bütün kamu ve sivil kurum ve kuruluşlarının da büyük bir özveriyle destek verdikleri, “Fuzuli Gecesi…” Bakü ile Elâzığ arasındaki tarihi köprünün gönül mimarları arasında yer aldığını gösteriyordu.  Fuzuli bizim kültürümüzde, ‘bir zirve isimdir…’ Fuzuli’nin, “Su Kasidesi…” Peygamber aşkıyla kaleme alınan müstesna eser… O eseri okuyunuz, ‘sizlere bir nev’i su sesi verecektir’

Yıllar öncesize tekrar yolculuk yapıyoruz… Rahmetli Hüsamettin Septioğlu, rahmetli Erhan Saraçoğlu, Manas Yayınevi’ndeki sohbetlerde, “Fuzuli’yi bizlere büyük bir aşk halinde anlatmışlardı… Lütfen, kendi tarihimize, kültürümüze, edebiyatımıza, sanatımıza yönelelim… 

Necip Fazıl ne diyorlar;  “Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış” Piri Türkistan-i Ahmet Yesevi ’den günümüze doğru sürekli çağlayarak akan bir nehir vardır; 

Bu nehirde, ‘kamil insanların,  zarif ve arif kişilerin, erdemli yüzlerin…’ eserlerini okuduk ve şüphesiz ki, büyük bir huzur iklimini hissettik… Bugünkü yazımız bir bakıma, “Fuzuli Dönemine, ısrarla Sıla-i Rahimdir!” Günümüzde de, ‘vakıf insan zihniyetini arama muradı vardır’

Biz hep garba gitmişiz… Belki, tarihi misyonumuz bunu zaruri kılmıştır ama niye "Kökü iffet ağacı…" olan kendimize ait şark kültürüne "yabancılaşmışız…" 

Şurası bir gerçek, bu "yabancılaşma..." son 70 yıl içerisinde kendi insanından tamamen uzak çarpık bir zihniyeti, kendi içine kapalı bir aydın kimliğini karşımıza çıkarmıştır. 

Yüzümüz Batı dünyasına dönük olsun ama bizim iç ve dış dinamiklerimizin asıl unsurlarını göz ardı edemezsiniz.

Fuzuli, 16.yy Türk dünyasında bir zirvedir. Şark kültürünü kendi nefsinde toplamış; Arapça, Farsça ve Türkçe ‘ye tamamen hâkim olması, onu yaşadığı ve İçerisinde bulunduğu coğrafyanın duygu, düşünce, iman, kültür, dil, tarih ve sanat değerlerini kendi şiirinde ve nesrinde toparlayacak engin bir sanat kudreti ne haiz!

Fuzuli tabiri bir yandan "haddini aşan…" anlamına gelen, Fuzul; beri tarafta ise "Fazilette üstün" anlamına gelen fazl kelimesinden gelmektedir.

Şair ne diyor;

"Dikenim gül, taşım da elmas oldu"

Fuzuli, bu mahlası seçmekle "Âlemde tek kalmak istiyorduk" demekle, rağbetini ve iştiyakını sonraki yy.da tescil ettirmiştir.

Fuzuli, Bağdat ye Kerbela toprağının tarihini, kaderini kendi şiirinde terennüm ettiren;

"Söz aklın terazisidir" ifadesinde doğruluğunu bulan, "Dil, kalbin tercümanıdır" kavramıyla

hareket edecek olursak; kendi iç dünyasını,  onun elem ve sancılarını dışa olduğu gibi aksettiren bir tefekkür insanıdır.

Bağdat, Küfe ve Kerbela o dönemin bir kültür ve medeniyet muhitidir… 

İmam-ı Azam, Maruf-i Kerhi, Cüneyd-i Bağdadi vs. gibi büyük velilerin Bağdat üzerinde silinmez damgası vardır. Medrese-i Nizamiye buradadır. Ve, öyle ki, asrın "cazibe merkezi.." konumundadır.

Yıllar, bu şehrin üzerinde "karanlık bulutlarını.."  eksiltmemiş; Hülagü orduları, Timurlenk, Celayirliler, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler döneminde devamlı yıkılmış, tekrar kurulmuştur..

Kadı Burhanettin ne diyor; "Tuttuğu kuşu azad eden kimse, sanma ki dünyada az ad bırakmış olur. Bağdat'ı kim viran edebilir ki? O (yani Allah) bu viraneyi yeniden Bağdat haline koyar."

Fuzuli, Burc-ı Evliya olarak vasıflandırmış Bağdadi! Nasıl ki, "Ümmü’l Kurra” (şehirler anası) lakabına Mekke layıksa, Bağdat içinde yetişmiş bulunan veliler hürmetine, “Burc-ı Evliya" lakabına layıktır.

Fuzuli, "İlimsiz şiirin temelsiz duvar veya ruhsuz ceset gibi olduğunu" belirtir. "Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı"

"Selam yerdim, rüşvet degüldür deyü almadılar" sözü, Fuzuli'ye aittir. 

Demek ki, malum rahatsızlık her asra münhasır! 

Vefa, ulvi ve asli duygular her zaman ve mekânda "törpülenebiliyor." 

O sebeple, Fuzuli'nin itirazlarına "milletinin vicdanından yükselen deruni ses" olarak bakabiliriz.

Fuzuli, aşk derdiyle hoştur.. Derman istemez, çünkü "öldürücüdür. 

O sebepledir ki, şaire "Gam yükünün sahibi.." deriz. O çileye, ızdıraba, kedere taliptir.

Ne diyor şair;

"Aşk imiş her ne var âlemde

İlim bir kıylû kâl imiş ancak..."

Görüleceği üzere "ızdırap" ruhun en leziz gıdası… 

Onun hayatında "dost pervasız, dert ortağı yok, düşman kuvvetli ve talih zebundur,"

Tevazu onun huyu ve âdetidir. "Onun cismi toprakta..." ama İsmi bütün Türk-İslam dünyasını kuşatmış... Ne derler; "Padişah bir ağaca benzer, kökü ahalidir. Ağaç ise kökünden kuvvet alır."

Fuzuli, şairler sultanıdır kendi döneminin... Fikirleri mısralarının harcı olmuş; zamanı yaşadığı coğrafyasıyla en iyi anlatan bir mizah unsuru olarak şiirinde raks ettirmiştir.    

Yazarın Diğer Yazıları