Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Folklorümüz ve Harput

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Folk (halk), lore ( bilgi) demektir.
Bu kavramı ilk öneren isim de, İngiliz araştırmacı William Thomas
(1803- 1885) olmuştur.

Bu zat 1846 yılında Londra’da yayınlanan bir makalesinde, “halk
edebiyatı ve halk gelenekleri konularındaki ürünleri inceleyen bilim
dalına “Folklore” teriminin kullanılmasını teklif edecektir.”
Folklor sözlükte, “Halk geleneklerini, inançlarını, adetlerini,
efsanelerini, türkülerini, edebiyatlarını inceleyen bilim. Halk
Bilgisi!”

Folklorcu denildiğinde, “halk oyunlarını öğreten ve oynayan kimsedir.”
Elazığ Şehrinin zengin bir iklime sahip denildiğinde, “geleneklerini,
inançlarını, örflerini, adetlerini canlı tutan bir şehir…” akla gelir.
Hz. Mevlana ne diyorlar;

“Biz sevdik mi yer oluruz/ Biz sevdik mi sel oluruz…
Biz sevdik mi lâl oluruz/ Biz sevdik mi cân oluruz…”
Tarihin efsanevi şehri Harput’ta, “Anadolu’nun fütüvvet dilini!” bulursunuz.
O dilin bir nehir yatağı misali akan zenginliği söz konusudur.
Elazığ Şehrinin, “Halk Bilimi…” alanında gayet şanslı olduğunu
söyleyebiliriz. Av. Fikret Memişoğlu’nun ilk defa kurduğu, “Elazığ
Folklor ve Turizm Derneği!” gerçekten 60’lı yıllarda, “dönemin sivil
okuluna…” dönüşecektir.  Yeni Fırat Dergisinden, Altan Dergisinden,
Halk Evlerinden ve onların dönemlerindeki faaliyetlerini de
unutmamalıyız. Bu şehrin, ‘vefalı dostları…’ İshak Sunguroğlu, Niyazi
Yıldırım Gençosmanoğlu, Nurettin Ardıçoğlu, Elmas Yıldırım gibi her
biri eserler veren isimleri de unutmamalıyız.

Özellikle de, EMKD ve EFTUD sivil toplum hayatımızda, ‘halk
oyunlarımızı günümüze kadar taşıyan…’ kurumlar olmuşlardır.
Bugünkü sohbetimizde, Halk Oyunlarımızı konuşuyoruz… Bizler çoğu defa
konunun uzmanlarıyla bir araya geldik. Onlarla sohbetlerimiz oldu.
Araştırmalar, “60’a yakın…” Elazığ Oyunu olduğunu belirtiyorlar!
Bugün, günümüzde “yaşayan oyunların sayısı…” maalesef üzüntü verecek
rakamlarda…
“yirmi-yirmi beş arasında…” Oyunlarımızdan, “yarıdan fazlası…”
unutulmaya yüz tutmuş durumda! Bu bizlere sadece üzüntü değil;
“ürküntü de…” veriyor. Kültürümüzü gelecek nesillere aktarmak/ veya
doğru bir şekilde taşımak büyük bir sorumluluğun gereğidir.
Her bölgenin oyunlarının; “karakteristik yapısı…” söz konusu!
Elazığ Oyunları için ne söyleniyor; “”tatlı sert!” Bu bir, “duruştur!”
O duruşta, şehrin insanının “kimliğini…” görebilirsiniz!
Bu şehrin çok zengin bir, “kültür iklimi…” var!
O iklimde; “sesimiz, sözümüz, sohbetimiz, muhabbetimiz…
O iklimde; “düğünümüz, derneğimiz, şölenimiz…”
Bütün bunlarda,  “bizleri bir araya getiren…” bilumum değerler!
Bizim sizlerle bir daha paylaşmaya çalışacağımız; “oyunlarımız…” Bu
oyunlarımız şunlar;
“Çaydaçıra,  Avreş Oyunu, Halay Oyunu, Bıçak Oyunu, Kılıç Kalkan
Oyunu, Delilo Oyunu, Tamzara Oyunu, Güvercin Oyunu, Gelin Oyunu,
Temirağa Oyunu, Leblebici Oyunu,
İsfahan Oyunu, Ağır Halay Oyunu, Üçayak Oyunu, Çepik Oyunu, Büyük Ceviz Oyunu,
Fatmaalı Oyunu, Sarhoş Oyunu, Karaçor Oyunu, Düz Halay, Dik Halay,
Pisik Oyunu vesaire

Bu oyunların bilinen isimleriyle, “50’nin üzerine…” çıkarabiliriz!
1960’lardan bugünlere faaliyet gösteren, “EFTUD”  Halk Oyunları
konularında  ciddi çalışmalar yapmıştır… Burada en önemli isim; Av.
Fikret Memişoğlu’dur!”
Av. Fikret Memişoğlu’nun hizmetlerini bizler; “efsanevi…” bir mantıkla
yaklaşabiliriz!
Memişoğlu, “Halk Edebiyatı Derlemelerinde…”  Önemli bir görevi de üstlenmiştir.
Av. Fikret Memişoğlu ve dönem çalışmalarını; “Halk Oyunları Atölyesi…”
olarak değerlendirebiliriz!
Günümüzde de bu sahada büyük emektar şahsiyetleri dinliyoruz.
1960’lı, 1970’li, 1980’li yılların büyük emeklerini… Ve o emeklerin
çok önemli kazanımları olan,
Ulusal ve Uluslararası Başarılar… Bütün arzumuz ve niyetimiz nedir?
O başarıları, “tekrar yakalayabilmek!” Şehri, bu kültür ikliminde motive etmek!
Av. Fikret Memişoğlu’nun talebelerinden, Mustafa Turan…“1975 yılında
Devlet Halk Dansları Topluluğunun…” kuruluşunda önemli görevler
üstlendi… Ve çok büyük hizmetler ifa ettiler.
Elazığ Şehrimiz; “sanat dünyasında…” önemli kavşak noktasında yer alır!
O zenginliği çok iyi görebilmeli ve belki de en önemlisi; “gelecek
nesillere…” taşıyabilmeliyiz

Sevgili Babamızın bizlere en güzel nasihatleri arasında;
“Halk Bilimine…” önem veriniz! Orada bizim; “oyunlarımız var!”
Orada bizim,  “musikimiz var!” Orada bizim,  “sesimiz ve sözümüz!” var
Bütün Oyunlarımızın kaynağında; “insanımız…” Onun hayat serüveni okunur!
Sevincimizle çığlığımızı birleştiren bir serüven!
Tatlı ve Acı hatıralarımızla dramatik öykü!
Oyunlarımızda, “omuz omuza…” vererek bir araya gelişimizi;
Orhan Şaik Gökyay’ın şu mısralarıyla bütünleştiririm;
“Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır”
Şu mısralarda ki, “estetik ve incelik…”
“Sıradağlar gibi duranlarındır!”
Halkoyunlarında, “bu milletin duruşu!” saklı


Bir şiirimizde;
“Yar elinde sallıyor mendilini
Kandiller yanıyor tabaklarında
Söyler türkülerde sevgi dilini
Diz vurmasıdır şafaklarında

Kızıllığına uyandık günlerin
Kandil kandil gönlümüzde güllerin
Oyunuyla savrulur kenküllerin
Aydınlık Türkiye'm ufuklarında “
Destan Şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ne diyorlar?
“Bunlar bu yerin sesi, bu göğün gürlemesi
Mayası aşk ateştir… Belki sarmaz herkesi”
O ses, Avrupa’nın içlerinde “yankılandı!”
O ses,  “köy meydanlarında…” yankılandı
Şairimiz ne diyorlar?

“Asırların feryadı dökülür gırnatadan…”
O feryat; bu milletin feryadı/ çığlığıdır!
“1960 yılında, Av. Fikret Memişoğlu’nun çalıştırdığı halk oyunları ekibi,
İngiltere’nin Langolin kasabasında düzenlenen Ve 59 ülkenin katıldığı,
‘Uluslararası Folklor Festivali’nde, Klarnetçi Mevlüt Canaydın
 Ve davulcu Hıdır Sezgin’in eşliğinde, “Çaydaçıra” oyunu ile dünya
üçüncüsü olur.

Dönüş yolunda Fransa’da da bir festivale katılan ve gösterileriyle,
“Çaydaçıra” oyununun Avrupa’da “Mumlu Dans” olarak hafızalara kazınır”.
Rahmet Mekân Şeref Tan’ın şiirlerinde kültürümüzle, onun motifleriyle
bütünleşen mısralar büyük bir zevkle okunur;
“Çalın, söyleyin gakkom, yadedelim eskiyi
Memişoğlu Fikret’i, Korukoğlu Şevki’yi,
Sunguroğlu İshak’ı ve daha nicesini...
Hatırlayıp çözelim gönül bilmecesini,
Hacı Hayri; “Sinemde bir tutuşmuş... ocağ” dır,
Bu ocğı göre nice “Hafızlar yahacahğdır!”
Asırların feryadı döküldü gırnatadan
Kalbimizin vuruşu duyuldu darbukadan
Süzülürken civanlar meydana teker teker
Şavkıyan Elâzığ’dır, şimdi Çaydaçıra’dan
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şiirlerinde de, ‘aynı zevk ve
estetiği yaşarsınız’

“Konsun şamdanlara mum, olsun ergenler sıra:
İnsin davula tokmak, başlasın Çaydaçıra!
Durur deryada balık, durur gökte turnalar…
Bizim Çaydaçıra ’ya başlayınca zurnalar!
Diz vur gakkoşum! Hey!... de, kükresin halay kolu
Kövenk’in pınar başı, görünsün Saray Yolu…”
İsmi ile müsemma; “bu oyunlar bizim…”
Asırlardan taşıp gelen nağmelerimizle bütünleşti!
Ve çığlıklarımızla, ‘yeri ve göğü inletti!”
“İnleyen nağmeler ruhumuzu sardı!”
Bu şehrin insanını merhum Kerküklü Mehmet Bico, bir dörtlüğünde şöyle
tarif ederler;
“Kerküklü der, gakgom ariftir arif
Dilin gücü yetmez, etmeye tarif
Konuk sever, cömert, sevimli, zarif
Herkese gakgomsun denilmez gakgoş!”
Bu şiirde, ‘Harput Beyefendisi…’ olarak tarif edilen, “Alp” ve “Bilge”
insanın tarifi vardır.

Düşünürüm, nerede eski köy düğünlerimiz… O düğünlerde bizlere ait
bilumum güzellikler beraberinde yaşatılırdı…
Rahmetli annem sıklıkla bizlere öğüt verircesine söylerlerdi;
“Gol aç gelene doğru
Gül at gülene doğru
Kes bağrım ganım ahsın
Gadir bilene doğru!”

“Düşte gör, düşte gör
Hayalde gör, düşte gör
Dostun kim, düşmanın kim?
Hele bir kez düşte gör!”
Allah kimseyi felaketlerle imtihan etmesin. Darda/ veya sıkıntıda
olduğumuz günler/ veya zaman dilimi olmuyor mu? Oluyor tabi ki,
‘hayatımızda bütün bunları gördük ve de yaşadık…’
Atalardan bizlere kalan ibret dolu üzerinde saatlerce tefekkür
edeceğimiz sözler var;

“Aç gorsan hırhız olur, çok sölersen arsuz olur!”
İnancımız bizlere, “orta/ veya vasat yolu…” tavsiye ediyor.
“Akılsız başın cezasını ayahlar çeker”
“Böyük lokma ye, böyük söz söleme…”
“Can çıhmadan huy çıkmaz…”
“Galan işe gar yağar…”
“Nerde gakgılamışsan orda guzla”

“Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme…”
“Yazın yaşa, gışın daşa oturma…”
Bir arif kişiye sorarlar, ‘nereden mezunsunuz?’
O kişi cevap verir, ‘Hayat okulundan!”
O okul bizlere çok şeyler öğretti… Ve sürekli de öğreniyoruz!
Hadis, “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle
dostluk kuracağına dikkat etsin.”
Şu geçen fani ömrümüzde, ‘güzel dostluklarla/ veya güzel ve erdemli
insanlarla birlikte olmanın’ büyük bir hazzını yaşadım. Harput
yöresine ait, “Kürsübaşı Sohbetlerini…” dostlarla birlikte yaşamanın/
veya yaşatmanın sürekli gayreti içerisinde olduk.
Selam ve muhabbetle

Yazarın Diğer Yazıları