Önce Selam, Sonra Kelam... Önce Refik, Sonra Tarik... Önce Teklif,
Sonra Tenkit...
Bab-ı Ali’de bu abide şahsiyete, “Fethi Ağabey...” dediler
Hizmet sevdalısı bu yürekli insana, “Türkiye’nin Muhtarı...” dediler
Bir nesil üzerinde titreyen, ‘sevda muallimi...’ oldular
Tehlikelere, tehditlere karşı, ‘uyarıcı radar görevini...’ üstlendiler
Fethi Gemuhluoğlu’nun (5 Ekim 1977) Vefatının 47 Yılındayız...
Fethi Gemuhluoğlu ailesiyle ilk akla gelen, “Ağın’ın Gemuhu Köyü!”
Gemuhluoğlu, ‘ideal bir neslin sevdasıyla yüreği yangına döndü’
Bu güzel insanın, ‘aklı, fikri, zikri...’ dostluk üzerineydi!
Fethi Gemuhluığlu’nun hayat serüveninde; ‘bir dönemi yaşarsınız’
O sebepledir ki, ‘rol-model insanlar’ hafızalarda yaşatılmalıdır
Gelecek kuşaklar, ‘geçmişin erdemliğine iz sürmelidir’
Fethi Gemuhluoğlu (d. 1922- Vefatları 5 Ekim 1977 İstanbul)
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, merhum Fethi Gemuhluoğlu için, “fikir
sakası” derlerdi. Necip Fazıl, bir Ölüm mümasebetiyle yazdıkları
yazılarında; “Fethi Gemuhluoğlu, harp meydanlarında görünmeyen, fakat
ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön
veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönül
tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarfı içinde
İslâmi zvk mazrufiyle nakışlı son turfanda bir tipti...”
Yakın zamanda aramızdan ayrılan Nazif Gürdoğan, Gemuhluoğlu için, “tek
başına akademisyen...” ifadesini kullanacaklardı.
Fethi Gemuhluoğlu’nda toprağın kokusunu aldım. Anadolu’yu vatan yapan
o asil ruha bir daha şahit oldum.
Anadolu Coğrafyasında, huzurun sigortası mütevazı şahsiyetlerdir.
Hayatı bilerek yaşamak, insana o kadar vakar veriyor ki! Hele
yollarının üzerindeki işaretleri görenler, bil cümle alemin efkârını
dağıtıyorlar.
Hadis, “Bir milletin efendisi, onlara hizmet edenlerdir” Su taşıyan
sakalar, omuzlamış cennet testilerini.
Bezm-i Elest süslemiş rüyalarını. Cennet Mekan Gemuhluoğlu’nun
gayretleri müthiştir.
Kendileri aslında, ‘Hayratın görünmez payitahtı olmak isterler.’
Bilirler ecirlerinin Hakk katında olduğunu! Bilirler
şandan,namdan,şöhretten, makamdan daha evla bir makam olduğunu!
Bilirler de, onun için nefislerinden, nefsin bütün alametlerinden
kaçarlar!
Fethi Gemuhluoğlu’nda devlet gibi bir yürek vardır. Bir ömür boyu
zevkle, huşu içerisinde, milletinin mihnet küreğini çekmişlerdir.
İsmi ile müsemma, irfan mektebinin fanusu olmak ne demektir?
Söz orucunda, gönül iftar eder. Hakk kuluyla iftihar eder. Nefis
dayanamaz, bu edep, bu vuslat karşısında intihar eder. Böyle bir
sima, elbet derdini ummana dökecek, elbette, asumana inleyecek!
Bize de, ‘dinle dinle hayatı elezberden’ diyeceklerdir. Öfke sağılır
mı? Yıldırımlarla bulutlar nasıl nar tanelerine dönüşüp dağılırsa,
İçimizde ki öfkeler, ‘himmet ateşinde kavrula kavrula’ dağılır!
Beyim, beylerim; Düştü mü yolunuz Ağın’a! Düşlerle büyür bir
dünyanız! Toprağa bulanır bünyeniz! (Orada )Bir hayat, damar damar
solur. O damarda kendin(izi )bulur.
Gemuh dediğiniz, bir ince söz! Sözün, kelamın tesbihi! Burada, vatan
kasidesi! Burada, Yesevi rahlesi! Burada Alperen duası! Dualar, bir
kurra alayı! Yürür Anadolu balayı! Söz fırçası, Türkçe’m cilası!
Çeker, derviş gönül halayı!
Türkiye’nin muhtarı Gemuhluoğlu ağabeyimiz, “İnsana dost olmak, fikre
dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, Kendi vücuduna
dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe,
Ama enteğre, bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye mecburdur.”
Dost, bütün zerrelerin kemal halidir. Sağımıza dönsek, solumuza
dönsek, yanımıza dönsek, kendimize dönsek, Hakk’ın esmasını görürüz.
Söylerim bu hali yaşayan bir kutlu zevatta, ‘gönülden gayri ne kalır’
Hayatı bütün çilelerine, bütün ezalarına rağmen göğüsleyen bu
hamiyetli yarışıdır. O hamiyetle, o muhabbetle vatan coğrafyasına
hizmeti büyük bir gayretle, Büyük bir arzuyla sarmış,
sarmalamışlardır.
Bab-ı Ali’nin usta kalemleri Sahâbi yürekli bu güzel şahsiyet için
haklı olarak, ‘Fethi ağabey’ demeyi edepten saymışlardır. ‘Edep’
sözlerin en âlâsıdır. Fethi Bey’in sığındığı, sırlarında kalesidir.
Bir ömür, bir neslin yetişmesi için onun ahlakında; kendisini fani
ikballerden ‘feda’ anlamına gelir.
O bilir ki, o feda ahir zamanda ‘vefa bayrağı’ olarak kendisine teslim
edilecektir. Ferhat’ın feryadını duyar mısın? Aslı’nın nazını hisseder
misin? Yusuf’un yüzünde mum gibi eriyen Zeliha’yı görür müsün?
Mecnun’un ayaklarında kum tanelerinin ışıldadığını fark eder misin?
Bütün bunlar, milletin hafızalarından asla silinmez hikmet
kıssalarıdır. Elbette, Gönül pınarlarıdır, çağlayanlar! Edepten
arlarıdır, ağlayanlar! Bir nefes tarlarıdır, bağlayanlar!
Gemuhluoğlu ‘türkülerimiz’ isimli makalesinde; “Türküler ve şarkılar
var. Türküler ve şarkılarda halk var. Millet var. İnsan var.
Türkülerde ve şarkılarda şiir var, hikmet var, yaşama kuralları var.
Türkülerde ve şarkılarda ahlak var, töreler var gelenekler var. Ve
asıl en mühimi yüreğimiz ve gönlümüz var. Müşahhas olarak yürek,
mücerret olarak gönül var.”
Dağlar deriz, ‘yaslandığımız’ ona omuz verdiğimiz dağlar deriz.
Allah’ın Veli kulları, Hakk’a dost insanlar, milletin yaslandıkları,
omuz verdikleri dağlar gibidir Kur’an buyuruyor, “Dağlar, yeryüzünün
kazıklarıdır.” Tıpkı bir binayı ayakta tutan sütunlar gibidirler. O
sebepledir ki, “Bir âlimin ölümü, âlemin göçmesi gibidir” Dağları,
metanet ile biliriz. Dağları, sükûnet ile biliriz. Dağları, Allah’ın
azametinden en fazla korkan kâinatın ulu çınarları biliriz. Dağlar
bizlere neleri terennüm eder; yeryüzünü emziren ab-ı hayat
kaynaklarını! O kaynakları havadar eden mineralleri! Ve arzın
nefeslendiği dokuz boğumu! Kamil insanlar, kuvve-i can gibidirler!
Fethi Gemuhluoğlu’nun hayatını özetleyelim; İstanbul Göztepe’de
doğdu. Arapgirli bir Türkmen ailesinin oğlu olup babası Mustafa Neşet
Efendi, annesi Fatma Saniye Hanım’dır. Çocukluğu, Erenköy ve Göztepe
semtlerinde geçmiştir.
Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra bir süre İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’ne devam etti. 1950-1955 yılları arasında İstanbul’da
çeşitli okullarda Türk dili ve edebiyatı hocalığı, 1955-1963
yıllarında Spor ve Sergi Sarayı müdürlüğü yaptı. Daha sonra Almanya’da
iki yıl serbest gazeteci olarak çalıştı. 1965-1966 yıllarında Millî
Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğü görevinde bulundu. 1966-1970
yılları arasında Ankara ve İstanbul’da Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği basın müşavirliği yaptı. Çok sayıda vakıf, dernek ve hayır
kurumunda yönetim ve danışma kurulu üyeliği gibi görevlerde de bulunan
Gemuhluoğlu, kuruluşunu gerçekleştirdiği Türk petrol Vakfı’nın sekiz
yıl süreyle genel sekreterliğini yürüttü. 5 Ekim 1977’de İstanbul’da
vefat etti. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’ndadır.” Fethi Beyimiz,
döneminde bütün imkânları zorlayarak; on binin üzerinde Üniversite
Öğrencisine burs verilmesini sağlayacaklardır. Burs verilen,
Üniversite Öğrencileriyle bağı koparmayacaklar. Onlara, ‘fikir
sakalığı yapacaklar’
Fethi Gemuhluoğlu, “Arapgir Postası, Serdengeçti, Yeşilada, Türk
Yurdu, Düşünen, Adam Mecmuası, Yeni Sabah, Göldağı gibi gazete ve
dergilerde…” halkına gitti.
FETHİ GEMUHLUOĞLUNA ARMAĞANIMDIR!
Bir dost insana ancak onun yüreğiyle seslenebilirsiniz.
Nerede bir çığlık varsa, nerede bitap düşmüş bir yüz varsa, nerede bir
gönül varsa
Orada kendisini bulduğumuz bir dost insana armağanımdır, bu şiir;
“Ben fakir,
Ben hakir,
Ben kimsesiz,
Bütün çığlıkların yurduyum!
Ben sabi,
Ben sefil,
Ben derbeder,
Bütün divanelerin yurduyum!
Ben masum,
Ben mağdur,
Ben çilekeş,
Bütün viranelerin yurduyum!
Ben kırık,
Ben dökük,
Ben yıkık,
Bütün gönüllerin yurduyum!
Bir gönül yapmaya
Geldim!
‘Bin ah! ’ İşittim
Ben ‘binlerin Ahı’yla,
Taht kuranların
Masumların yurduyum”