O türkü, bizlere “asırları…” tefekkür ettirir. Elinize, Türkiye
Merkezli bir dünya haritası alınız…
O harita üzerinde; “Çanakkale, Yemen ve Sarıkamış’ı, içerisine alacak
şekilde bir doğru etrafında birleştiriniz; Muntazam bir üçgen
çıkacaktır…
Üçgenin kesiştiği bir noktada, “Balkanlara, Evlad-ı Fatihan Yurduna…”
Bir diğer noktada, “Kafkaslara, Ata Yurdu, Maveraünnehir Coğrafyasına…”
Ve bir diğer üçüncü noktada, “Yemen’e, Hindistan'a kadar…” uzanırsınız.
Medine İkliminin, o ruhani esintisiyle “fütüvvet dilinin geliştiği…”
manevi ihtişamıyla tarihte yerini almış bulunan, “gönül coğrafyamız…”
O gönül coğrafyamıza, “şahadet edecek…” üç önemli abide;
O abidelerde bu milletin, “kızıl elması…” yazılıdır. Malazgirt’ten,
sizler “asırları” “fethi mübini…” okuyabilirsiniz. Çanakkale’de,
Yemen’de, Sarıkamış’ta da; “asırların müjdesi…”
O asır, inşallah bu milletin “fetih asrı…” 21. Asırdır!
Tarih, milletlerin hafızasıdır. Geçmişin bütün hatıraları oradadır. O
hatıralar, “geleceğe ışık tutarlar”
Bu millete, “aydınlık yarınların” müjdesini verirler. Acılarıyla,
sevinçleriyle birlikte, “efsaneleşen” bir milletiz! “Ete kemiğe
büründüm…” diyebileceğimiz; bir büyük efsanenin, “hikâyesini…”
Veya bu coğrafyanın, “içli romanı…” diyebileceğimiz; “Yemen
Türküsünü…” birlikte yorumlamak;
“Asırların feryadına…” kulak vermektir.
“Yemen Türküsünde…” bir zamanın hikâyesi canlanır. O hikâyeyi
yorumlamak bile, “tarihi tefekkürdür” sizlere! Yer ve zaman
göstererek, “sebep ve sonuçları” üzerinde düşünmek,
Bizleri, “Devlet-i Ebed Müddet…” fikri etrafında birleştirecektir.
Bunun adı, “Cihanşümul…” bir düşüncenin, bir felsefenin kendisidir.
Bu düşünce bizleri, “gönül coğrafyamıza…”
Günümüz ismiyle, “gözyaşı medeniyetine…” götürmektedir.
Bu düşünce bizleri, “bin yıl İslam'a hizmet etmiş…” bir milletin;
Tarihi ihtişamını bir daha gözlerimiz önüne taşımaktadır.
Ve bizlere birlikte, “değerlendirme…” yapma fırsatını vermektedir.
Anadolu’nun çok farklı bir iklimi vardır…
Gerek Büyük Selçuklu Devletinin
Ve Gerekse Osmanlı Devletinin, “tarihi kökleri…” üzerinde yer alır!
Harput, O tarihi Medeniyet Havzasının, “merkezinde…”
Tarihimizin “abide şahsiyetlerini...” yetiştiren efsane şehri!
“Yemen Türküsünün…” yakıldığı yer de, Harput’tur!
O içli ağıtı, O büyük çığlığı, bu milletin feryadını defalarca dinledim…
“Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölüm yok bu ne figandır
Anaa ben ölmedim bu ne şivandır
Ah o yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir”
1878 Berlin Antlaşması’nda neler vardır;
Batı Dünyasının üzerinde ittifak ettiği siyaset;
“Osmanlı Coğrafyası üzerinde küçük devletler kurdurma…” politikaları!
O politikaların bir parçası da, 400 yıl Osmanlı Hâkimiyetinde kalan,
Yemen’de; İngilizlerin çıkardığı, “fitne ve fesat…”
Ve onların neticesinde, “iç ayaklanmalar…”
“stratejik bir konuma sahip…”
Yemen’in, bu fitne ve fesatlardan temizlenmesi şarttır.
Bir bakıma, “gönül coğrafyamızı…” içeride ve dışarıda omuzlayan da;
“Anadolu’dur…” Tarihin en çetin ve de en zorlu yıllarıdır!
Yemen Yolları, kuşbakışı Elazığ’a; “4.155 km…”
O uzak diyarlar, “çile, keder, hüzün tablosu…”
O yollar, “sadece meşakkatin…” ifadesi!
O meşakkatli yollar bizlere, “Tebük Seferini…” hatırlatır.
Zorlu yıllar, lakin “gaye ve ufuk büyüktür…”
O büyük gayeler uğruna;
Atalarımız, dedelerimiz, “varlığını bırakıp…” gittiler!
Her biri, ana kuzusu, vatan sevdalısı… Gittiler, geri gelmediler!
Sadece gittiler, Arkalarında, “sadece yaşlı gözler…” bıraktılar!
Hüzün dolu ağıtlar bıraktılar…
Şairimiz ne diyorlar
Bugün bizden vatan razı olacak,
Nefer şehit, ordu gazi olacak…”
2024 Yılının bir ,,, TEMMUZ SICAĞINDA,
“Yemen’i tefekkür etmek…” bu milleti daha yakından tanıma,
Fırsatını bizlere vermektedir…
1.Cihan Harbinden İstiklal Harbine…
Mondros’tan Mudanya’ya gidilen o çetin yıllar…
Akif'in üslubuyla, mısralarıyla o döneme yaklaşalım;
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”
Allah Resul’ünün ellerini açarak,
“Kâinatı ağlattıracak kadar hazin yakarışı…”
“Allah’ım! Bu bir avuç Müslüman mücahit helak olursa,
Artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz.”
O yakarış, Yahya Kemal’in şiirinde terennümünü bulacak;
“Şu kopan fırtına Türk Ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!”
Bir nazik konuya temas etmek istiyorum sizlere,
Sahabeler, “yüz- yüz otuz bin rakamlarla…” zikredilirler.
Her biri, “gökteki yıldızlar gibidirler…”
Medine’de, medfûn sahabelerin sayısı on binler civarındadır…
Onlar, İslâm’ı tebliğ hususunda; “dünyanın dört bir yanına…” dağılmışlardır!
Onlarda, her biri, “birer bayrak gibi…”
İslâm’ın bayraktarı olarak gittiler, gittiler;
Ve bir daha geriye dönmediler…
Çok önemli bir tespittir, “Büyük Medeniyetler Hicretle Kuruldu…”
Hadis, “Mekke fethinden sonra artık hicret yok;
Fakat cihat ve niyet vardır.”
Sevgili okurlarım ve dinleyicilerim;
Bu milletin hal ve tavrında; “Sahabe meşrebini görür ve yaşarım!”
“Yemen Türküsünü…” tefekkür ederken,
Anadolu’dan, “4 bin km uzaklara Allah Rızası için…”
“Yemen Yollarına…” bir aşk ve bir vecd yürüyüşü içerisinde;
Her türlü “çileye…” sabırla tahammül eden ecdada borcumuz büyüktür, elbette!
Ve yine, “Allah yolunda bir gün nöbet tutmak,
Ondan başka yerlerde geçen bin günden daha hayırlıdır…” Hadisi,
Bizlere, millet olarak “ecdat hatıralarını yâd etmeyi…” bir bakıma emrediyor.