Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Düşlerde Saklı

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Her güne tatlı düşle uyanırım
Gönül mektupları düşlerde saklı
Bir büyük ideale uyanırım
Hasret köprüleri düşlerde saklı

O düşlerde, tarihim, memleketim
Havam, suyum, toprağım, bereketim
Hak rızası gayretim, hareketim
Güçlü bir mazi, köklerinde saklı

Sabır, kâh kılıç, kâh asrın kalkanı
Anadolu'dur, Kafkas’ı, Balkanı
İman kalesi gibi dört bir yanı
Tevhidin boyası, pusatta saklı

Hey hamiyetli bakış; bu ne nakıştır?
Atılan ilmek, ruhumda nakıştır...
Bezemiş Rabbim, ne güzel nakıştır,
Sevdası vatandır, hikmette saklı

Her gün, ruhumu besler idealim
Hayallerimi emzirir emelim
Gayrete dua, infaktır temelim
Hasretim, temel taşlarında saklı

FETİHLER DESTANLAŞIR...
Şehitlerle, fetihler destanlaşır
Kâh kapılar açar, kâh surlara
Dikilen bayraklarla irfanlaşır,
Vatan mührü vurulur eserlere…

Mekke’den İstanbul'a bir mucize
Kutlu, ‘fetih müjdesi’ asırlara
Malazgirt'te, Bizans gelecek dize
Hacı Bayram Veli’de, saklı sırlara…

Anadolu, manevi iklim taşır…
Ruhaniyeti sığmaz nesirlere
Oraya fütüvvet dili ulaşır
Rağbet etmez, dünyaya kasırlara

Eserler, asrın idrakiyle yüklü
Oku der beni, vakıf ol sırlara...
Sırlar, bir kilim deseninde saklı
"Kan kırmızıya boyanmış serlere"

Şehitlerle, fetihler destanlaşır
Kâh kapılar açar, kâh surlara
Dikilen bayraklarla irfanlaşır,
Vatan mührü vurulur eserlere

VATANIM SEVDA OLSUN İÇİME                  
Dağlar haki rengine bürünürken
Mavi bir tebessüm dolsun içime
Ova, uçsuz bucaksız görünürken
Coğrafyamda huzur dolsun içime

Murat suyu ipince süzülürken
Nazlı bir gelin gibidir Karasu
Serince sularında yüzülürken
Malazgirt’in ruhu doğsun içime

Derin vadilerinde gezilirken
Yaylaları koyun kuzu meleşir
Kilim, heybe deseni çizilirken
At kişnemeleri düşsün izime

Kaval sesiyle rüzgâr hislenirken
Ilgıt ılgıt esen vadilerdeyim
Usul usul sürüler gezinirken
Hürriyet kokusu dolsun içime

Bedri bu diyarlardan bakınırken
Gönlüm kilim deseninde kaldı
Olanca kör gözlere yakınırken
Vatanım sevda olsun içime

GECELER VE GÜNDÜZLER...
Gün dolanır, zaman perçin perçin
Gece mi yoksa bürünür gündüze! 
Hangisi hangisine tutsaktır? 
Yoksa ışığa yorgan mı geceler! 
Söyleyin, bulutlar gibi yürüyen dağlara! 
O dağlar ki, gizli gizli ağlarmış! 
Her damlası, secde olan nehirlermiş! 
Aşkla, Mevla’sına döner kâinat
Zerresi, esmasından mühürlenmiş
Seher, bir ayrı tat, bir ayrı histir
Sanki duaların tecellisinde
Görür müsün gurubu tan vaktinde! 
O nasıl işmar, o nasıl utangaç
Kızaran yüzüyle sarsılır, dünya
Öğretir utanmayı! Hakkı anmayı

TOPRAK MAHŞERİNDE...
Bir gözsüz akrebe, mecalimiz titrer! 
Ayaksız yılandan, kaçar adımlarımız! 
Bir küçük kurt giydirir, ipekten duvaklar...
Bir zehirli böcekten şifa bulur, dudaklar! 
Kâh bir sineğe, çaresiz kalmış beşer! 
Kâh bir karıncadan, ders almış Süleyman! 
Yer döşek, gök tavan! 
Toprak mahşerinde, yetmiş bin âlem! 

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER Mİ?
Gün doğar, gün batar; böyle gelmiş böyle gider! 
Ne garip, ‘iskeleti olmayan ham ve cüce fikir’ 
Ey heybetli mazim, hani nerede zengin istikametim
Ezanım; günün beş vaktinde, ‘Salah’ der, 'Felah’ der! 
Gel gör ki, koca gemiyi bir türlü iflah olmaz ifrat çeker! 
Sancım, vücudumu saran bütün ağrılarım; 
Hasrete yanmayan gözlerin adımları nereye?
İdrake dokunmaz mı, bunca gönül yangınları...
 

Yazarın Diğer Yazıları