Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

DİL BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

26 Eylül tarihini, “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz.

Türk Dil Kurultayının açılış günü; “26 Eylül 1932 tarihi

Tarihi bir gün olarak, “Dil Bayramı” olarak kutlanmasına karar verilir

13.05. 1277 tarihinde, “Türkçe’nin Resmi Dil Olmasıdır”

Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanı yayınlanacaktır!

12.07.1932 tarihinde, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kurulur”

31.08. 1936’da, Cemiyetin adı; “Türk Dil Kurumu” olacaktır

26 Eylül 1932’de, “1.Türk Dil Kurultayı Toplanacaktır”

Yer, Dolmabahçe Sarayıdır. (26 Eylül-05 Ekim tarihleri)

Elazığ Şehrimiz,  1990’lı yıllardan itibaren,

Ulusal ve Uluslararası Çalışmalarla,

Sadece Şiirin Başkenti olarak anılmakla kalmayacak;

“Türkçe’mizi Ses Bayrağı Olarak da dalgalandıracaktır!”

1992 tarihinde,  ilki Av. Fikret Memişoğlu Anısında Yapılan;

“Uluslararası Hazar Şiir Akşamları…”

Güzel Türkçe’mizin  ‘bayraklaştıran’ kutlu şölenlerdir’

O şölenler, 24 yıl boyunca, Elazığ’a nasip olacaktır!

24 yıl boyunca,  ‘bilgi kürsülerinden…’ hatipler konuşacaklar!

Türkülerimiz,  onun sınırları; ‘ses ve söz coğrafyamızdır’

Gaspıralı İsmail, “Dil’de, İş’te, Fikir ‘de Birlik” diyecektir.

Türkçe’mizi Elazığ’da bayraklaştıran faaliyetler arasında;

Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyetinin Başlatmış Olduğu;

“Türkçe Konuşacaksak, Türk’çe Konuşalım” faaliyeti…

Bu faaliyet; Şehrin aydınları tarafından büyük destekler alacaktır

Faaliyet ile ilgili, o tarihlerde; Ahmet Kabaklı Hocamızın,

Yavuz Bülent Bakilerin, Namık Kemal Zeybek’in,

Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Hocanın,  Rahim Er’in,

Yazılı ve Görsel Basınımızda,  ‘katkıları mükemmeldir’

Dönemin TDKB, A.Bican Ercilasundan,

“Türk Dil Kurumunun Teşekkürleri” tarihi bir belgedir…

24 yıl Elazığ’da buluşan Türk Dünyasının Şairi, Yazarı, Aydını,

Bu kutlu yolun sevdalıları, “Türkçe’m Bayrağını” dalgalandırdılar

Elazığ NGK. Anadolu İletişim Meslek Lisesi’nin;

“İletişim’de Dili Doğru Kullanmak” projesi…

O proje ile aldığı büyük ödül…

Elazığ Şehrimiz,  “Türkçe Ses Bayrağımız” dedi…

O ses, Türkiye’de ve Gönül Coğrafyamda yankılandı…

 

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Türkçem benim, ses bayrağım!” dediği bu dil,

Bu milletin kültür taşıyıcısı, hafızası, şerefi, haysiyeti ve istiklâlidir!

Bu dil, Dede Korkut’tan başlayarak Yunus’la, Karaca-oğlanla,

Fuzuli’yle, Bâki’ ile Nâmık Kemâl’le, Cevdet Paşayla,

Ömer Seyfettin’le, Mehmet Akif’le, Halit Ziya’yla, Yahya Kemâl’le,

Peyami Safa’yla, Reşat Nuri’yle, Kemal Tahir’le, Tarık Buğra’yla,

Necip Fazıl’la, Cemil Meriç’le bin defa rüştünü ispatlamıştır.  

Bu dile hizmet, dışarıdan sunî müdahalelerle değil,

Ancak onunla ölümsüz eserler yazmakla olur.

“Duygular dil olur dönünce sese

İnsan lisan olur, şeytan vesvese

Bu dil, göklerde tuğ, kır atta yele

Bu dille koparır bülbül velvele

Bu dil hatta sülüs, yazıda sümbül

Bu dil turnada tel, Leylâ’da kâkül

Bu dil bahtiyar ki Bahtiyâr’ı var

Devrine hükmeden Şehriyar’ı var

Fuzûlî’ce berrak bir pınarı var

Dedem Korkut gibi yâdigârı var

Dünya bir portakal, yer dilim dilim

Nasıl da yayılmış gör benim dilim!” (Ali Akbaş)

          

Bahtiyar Vahapzade’nin 1965’lerde yazdığı, bütün sıcaklığını koruduğu bir şiir;

“İlk elbisemiz kundak/ İlk sözümüz ağlamak

 İl gıdamız süt oldu./ Son isimler bilemem

 Nereden uyduruldu?/ Adlarımız değişti,

Elbisemiz değişti,/ Dilimizde değişti./ Her işimiz bir iken

Ya sonradan yaranan/ Bu ayrılık ne işti?.”    

Prof. Dr. Muharrem Ergün Hoca’mız;

“Dil, kendine has kanun ve kuralları olan

Ve ancak bu kanun ve kurallar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık,

Temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli bir antlaşmalar sistemidir…”

 

Dil, bir milletin hafızasıdır.

Dil, kültürü/irfanı nesilden nesle taşıyan canlı organizmadır.

Dil, bir milletin var olma sebeplerinin başında yer alır.

Gaspıralı İsmail(Allah ondan razı olsun)  o sebepledir ki,

“Dilde, İşte, Fikirde birlik...” demiştir.

Dilde, bir milletin zevki, estetiği, inceliği, sadeliği, zarafeti saklıdır!

Dil, ortak duygu, ortak düşünce, ortak hafıza,

Ortak hatıralar olarak bizleri biz yapan değerlerin gönül anahtarıdır!

O sebepledir ki, ‘kültür emperyalizminin’  ilk hedefinde, ‘dil’  vardır!..

Dilde, ‘yozlaşma’kirlenme..’  neyi getirir;

Toplumu kendi değerleri ile yabancılaşmayı!

Bu bir faciadır, bu telafisi mümkün olmayan sosyal felakettir!..

 

Çinli hâkim Konfüçyüs’e,  “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız

ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlar.

 Konfüçyüs; “Önce dili düzeltirdim.

Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.

Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler iyi yapılamaz.

Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur.

Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır.

Adalet yanlış yola saparsa, halk düşkünlük ve şaşkınlık içerisine düşer.

Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.

Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

 

Karamanoğlu Mehmet Bey’in,

“Bugünden sonra divânda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda,

Türkçe’den başka dil konuşulmayacaktır.”

 Bunun anlamı nedir; Bir milletin hafızasının, hatıralarının, kimliğinin,

Renklerinin, çizgilerinin velhasıl geçmiş ile gelecek arasındaki köprülerin

O köprüyü kuran damarların korunmasıdır!..

 

Türkçe, ‘fetih’ dilidir Türkçe, ‘fütüvvet’ dilidir…

Türkçe, ‘milli hâkimiyet’ dilidir…

Türkçe, bir edep ve adap dilidir…

Türkçeyi savunmak, ‘vatan müdafaası’ kadar kutsaldır!

 

 

Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçe’m, ses bayrağım” diyor!

Yahya Kemal Beyatlı,

“Türkçe; ağzımızda, anamızın dili gibi helal ve güzel olmalı.”

Nihat Sami Banarlı,

“Bizim dilimiz, bir imparatorluk dilidir.

Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.”

Cemil Meriç, “Kamusa (sözlüğe) uzanan el namusa uzanmıştır”

Peyami Safa, “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir.”

Balzac, “Millet, edebiyatı olan topluluktur.”

Ludwig Wittgenstein, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır”

Yunus Emre, “Söz ola kese savaşı/ Söz ola bitire başı

Söz ola ağulu aşı/ Bal ile yağ ede bir söz”

 

Dil nedir? İnsanların fikir ve duygularını anlatmak için konuştukları,

Yazdıkları ses ve işaretler sistemi.”

Bayrak şairimiz; “Dilimiz bir devamdır kopmaz

Dili millet yapar, kurum yapmaz..”

Türkçe’mde, ne vardır efendiler?. Bir milletin hafızası!.  

Öyle bir nesil, iki nesil değil. Çeyrek asır, iki asır değil;

Daha ne ki, bizlere gök kubbe deki yıldızlar kadar yakın…

F. K. Timurtaş Hoca ne diyor?

“Dil meselesi, bir milli müdafaa meselesidir. 

Dilimizi korumak, vatanı korumakla birdir.

Çünkü dilde vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir.

Dil de, bayrak gibi, aile gibi mukaddesattandır.”

Gazi ne diyor; “Efendiler, milliyetimiz her şeyden fazla dilimizin içindedir.

Dilimiz, atalarımızın bize miras bıraktığı en büyük servet, en büyük emanettir”

Güzel Türkçe’mizde ne vardır;

Türkülerim, destanlarım, ninnilerim, masallarım, hikâyelerim, atasözlerim,

 Deyimlerim, geleneklerim, göreneklerim Velhasıl bilumum hatıralarım vardır.

Elazığ, ‘tarihi faaliyetlerle’ dil bayramını özünde yaşamış bir şehir!

 

Bilecekler ki, bu kutlu sofralarda; Türk Diline Büyük Hizmetleri Olan;

Ali Şi’r Nevai’de vardır, Fuzuli’de, Nesimi de vardır…

Kaşgarlı Mahmut’ta, Kutadgu Bilig’de Gaspıralı ’da vardır...

Bu sofrada Ahmet Yesevi ’de vardır,

Yahya Kemal’i de vardır… Necip Fazıl’ı,

Niyazi Yıldırım’ı, Arif Nihat Asya’sı da vardır…

Ve daha niceleri asırlardan günümüze çağlayıp durmuşlardır…

Dünü bugüne taşıyan hasret dolu bir nağme vardır…

Bir söz vardır, “Yarın geçilecek yolları bugünkü nesiller yapar”

Ne muallâ bir söz değil mi? Bugünden toprağa tohum atmak…

Ve neslin korunması için azami çaba sarf etmek!

Yazarın Diğer Yazıları