Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Depremlerle birlikte

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Geçmiş olsun, Türkiye’m… Şüphesiz ki, Anadolu insanının yüzde 90’ları,
‘depremle birlikte yaşayacak…’  Çarşamba Günü, Saat, 10.46’larda
Merkez Üssü Malatya- Kale Akuşağı’nda, 6,5 km derinlikte, takriben 20
sn. süren bir depremle sarsıldık… “Korku dağları aştı…”  Türkiye’nin,
85 milyon insanımızın masum yürekleri, Malatya- Kale Merkezli depremle
çarpacaktı!
Bilim adamlarımızın açıklamaları peş peşe geldi. Prof. Der. Naci
Görür, içimizi ferahlatacak açıklamalarda bulunuyorlardı; “Muhtemelen
bugün olan deprem 6 Şubat 2023 depremlerinin bu faya enerji
transferinin bir sonucudur. Endişe yok!”
Deprem uzmanları Bölge insanını uyararak, ‘bir süre dışarıda kalmakta
faya var!’ dediler.
Prof. Dr. Okan Tüysüz, “Türkiye’nin özellikle Doğu Anadolu’da Bingöl
çevresinde Yedisu segmenti dediğimiz fay 7 üzerinde deprem üretme
potansiyeline sahip. Burası riskli bir bölge…” açıklamasını
yapacaklardı…
Şu geçen ömrümüzde, deprem uzmanlarının belirttikleri risk haritası
üzerinde birçok yıkıcı depremlere şahit olduk… Nice canlar, aramızdan
ayrıldılar… Deprem sonrası, Malatya, Şanlıurfa, Elâzığ, Batman ve
Adıyaman illerimizde, ‘eğitime bir gün ara verildi…’
Kur’an bizleri uyarıyor… Enbiya Suresi 31.nci ayette şöyle buyruluyor,
“Yeryüzünde insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat
gidebilsinler diye aralarında geniş yollar yarattık!”
Nahl Suresi 15.nci ayette de şöyle buyruluyor; “sizi sarsmaması için
yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve
yolları yarattı!”
Ecdat, yerleşim yerleri olarak,  ‘dağlık alanları seçtiler…’  Verimli
toprakları kendilerine birer rızık kapısı olarak; ‘bağ, bahçe, tarla
gibi…’ seçtiler. Harput, tarihin efsanevi şehri…  Şimdiki, Elâzığ’ın
kurulduğu verimli topraklar, ‘Mezire…’ olarak tanımlanırdı. Buralar,
‘ekilen, biçilen bir ambar hükmündeydi…’
Harput Ulu Cami… Piza Kulesini andıran minaresiyle birlikte bir
Türkiye bilir… Harput Ulu Cami, Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan
tarafından 1156-1157 yılları arasında inşa edilir.  Harput Ulu Cami,
867 yıldır ibadete açık… Bu bölge/ bu coğrafya insanı aradan geçen 9
asra yakın zaman dilimi içerisinde, ‘büyük depremlere şahit oldu…’
Harput Ulu Cami ile birlikte Harput’taki mekânların, 9 asra yakın
zaman diliminde ayakta durmasının sebeplerini niye konuşmayız?
Harput’un Elâzığ’a nakli faaliyetleri 1834 tarihinde Mehmet Reşit Paşa
döneminde başlayacaktı! Bu tarihten sonra Hükümet Konağı ve diğer
kurum ve kuruluşlar Elâzığ’a taşınacaktır. Tarihi Harput Şehrinin
yıkımı da bu tarihten itibaren başlayacaktır.  24 Ocak 2020 ve 06
Şubat 2023 Depremleriyle bir şehir artık tarihi bir hata ile
yüzleşiyordu…
Tarihi İstanbul Şehrinin, “Yedi Tepesini…” hiç düşündük mü?
Günümüzde bu tepelere şöyle bir bakalım… 1.nci tepede, Topkapı Sarayı,
2.nci tepede, Nuruosmainye Camisi, 3.ncü tepede, Süleymaniye Camisi,
4.ncü tepede, Fatih Camisi, 5.nci tepede, Yavuz Sultan Selim Camisi,
6.ncı tepede, Mihrimah Sultan Camisi, 7.nci tepede, Haseki Külliyesi,
yer alıyor.
Ecdattan bizlere miras olarak kalan, ‘Camilerimiz bir külliye
niteliğindedir…’  Sadece ibadete mahsus olarak inşa edilmemişlerdir.
İnsanımızın, ‘insanımızın eğitimine, sağlığına, iktisadi refahına
vesaire…’ çok amaçlı olarak hizmet vermek için, ‘külliye olarak…’
anılmışlardır.
Geçtiğimiz gün Divriği’ye gittik… Mengücek Beyliği döneminde inşa
edilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası 1243 tarihinde hizmete
açılıyor. Caminin Baş Mimarı Mugis oğlu Ahlatlı Hürrem Şahtır. Taş
işçiliğinin şu âlemde örnek gösterilen bu tarihi eser de, ‘büyük
depremlere rağmen günümüze kadar ulaşıyor…’ İnsanımızı öldüren
depremler değil, ‘bizlerin inşa ettikleri malum binalardır’
Günümüzde adına, ‘çarpık şehirleşme…’ diyoruz. Tarihi, katlederek
geleceğe uzanmak kadar vahim bir şehir dokusunda, ‘geçmişin izleri/
veya hayat bulduğunuz mekânların kimliği yok ediliyor’
Depremlerle birlikte yaşayacağız… Yaşama azmini ve iradesini artık
ortaya koymalıyız…

DEPREM İKİ HECE
Deprem, kâbusa uyanan geceler
Korku nöbeti geçiren heceler
Kıyama kalk ey gönül, sabır iste;
Bir çığ gibi koptu bizden niceler
Deprem, iki hece
Zilzal diyor, Kur’an adına…
Kıyametin akseden,
Soğuk mu soğuk yüzü!
Gecenin ayazı düşer içimize…
Çözülür bütün dizler,
Çöreklenir yerlere,
Yerlerde toz bulutu…
İnsan, dokunsan ağlayacak;
Çaresizliğin fırtınalı haline…
Gözlerde, korku okunur.
Deprem, iki hece!
Sağımda, solumda;
Ötemde, berimde;
Nuh tufanının habercisi sanki
Çığlığı içinde, bir rüzgâr eser
Sükûtuyla ikrar eder kâinat;
Sancısıdır, dünyanın damar damar
İçinde ne varsa, dışına atar!
İlahi! Bir ameliyedir bunlar…
Karanlık, her dem infilak halinde;
Uyandırır, gaflet uykusundan!
Deprem iki hece!
“Hecelerin hayatı” derinden,
Sıcağına yanar,
Serinliğine kanarım
Hakkı hak bilir anarım…
Gölgeler, seccademdir
Işığın raksında uzanır, kısalır…
Ne ben onsuz,
Ne o bensiz…
Deprem içimde;
İçimdeki düşlerimde gizemli!
Vicdana tesir eden korkularım,
Çığlıklara ram olur, sancılarım!
Acılar, feryatlar bendeki deprem!

Yazarın Diğer Yazıları