Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Çanakkale'yi Yaşamak

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

18 Mart Tarihi… “Çanakkale Geçilmez!” dedi, bir millet yürekten!
Malazgirt’ten Çanakkale’ye, o ruhu yaşamak isterim!
O haleti ruhiye ile 21 asır insanına seslenmek isterim!
Çanakkale tabyalarına gidiniz, oradaki heybeti 106 yıl sonrasında aynen yaşarsınız. 
Emperyalizmin en büyük, en korkunç düşmanı Akif’tir. 
Akif, bu ülkenin sesi olduğu kadar bütün kıtanın da sesidir. 
Çanakkale, bir çığlıktır.
 Bu marazi bir çığlık değil, gönlümüzün vaveylası haline gelen bir çığlıktır. 
Çanakkale, tarihte misaline belki de hiç rastlanmayan bir milletin ‘ölümle dansıdır’ 
Bir milletin Şeb-i Aruz törenidir. 
İstiklâl Marşını da, Çanakkale’yi de, Akif’i de sadece okumakla değil, 
O hali yaşamakla ancak anlayabiliriz. 
Fedakârlığın en ulu zirvesinde yerini alan Çanakkale, 
Akif’in de mısralarda ruhi imtihanıdır. 
Çanakkale için bu milletin hal tercümesi diyebiliriz.
 Hak katında, bu milletin kıyama duruşu da diyebiliriz. 
Sükûtun bir manada çığlığa döndüğü dar boğaz da diyebiliriz. 
Çanakkale, Anadolu’nun minyatürü sanki! 
Kaç tepe vardı, O tepelerin her birini hüzünle birlikte zafer muştularıyla okursunuz. 
O tepeler kâh Elâzığ’dır, kâh Sivas’tır, kâh Urfa’dır! 
Hala içerisinde acılarla yaşadığımız Anadolu’nun hikâyesidir. 
Conk Bayır mı, Sedd-i bahir mi, Kilit bahir mi? 
Toprağın iliklerine kadar işlediği gözyaşlarıyla harman olmuş, 
Şehit kanlarıyla yıkanmış, matemlerle değil, hatimlerle kanmış bir asil hikâye!
Çanakkale’nin belki ilk adımında, Malazgirt vardır. 
Bunu da nereden çıkarıyorsunuz diyeceksiniz? Ben değil tarih söylüyor; 
“Türk’ü, Anadolu’dan atmak için asırlar boyu bitmeyen bir hıncın adına Haçlı dediler, 
Kendilerince kutsal sefer dediler” 
Sen, Mevlana ile gönül çerağını yaktın! 
O ne yaptı, 9 asır boyunca bitmeyen bir kinle, bir hışımla üstüne geldi! 
Çanakkale’de,  Söğüt’ü yaşarım! 
Bir evla yiğidi ve o kara yağızlı yiğidin can gözle dinlediği Şeyh Edebali’yi dinlerim. 
O emanet sözler, nasılda nesilden nesile ruhuyla birlikte hiç bozulmadan aktarılmış! 
Çanakkale’de, o mirasın müjdelendiği isimle, Fatihle bir daha buluşuruz! 
İstanbul’u kuşatan idrak, Çanakkale’nin havasını büyülüyordu! 
Biliyordu, Çanakkale önüne gelenlerden hiçbirinde, ‘derya bakışlar’ yoktu! 
Göğüslerinde iman dolu atışlar hiç mi hiç yoktu!
 Bedenlerini saracak bir sıcaklıkta göremeyeceklerdi. 
Çanakkale’de, bu millet asıl savunma hattını bulacaktır. 
O hat, asıl göğüslerde, iman dolu sinelerde yerini bulacaktı. 
Aşkı Muhabbetle dolan asırların yakarışıyla öyle bir silkinişi vardı ki, 
Onu anlatmaya bizim idrakimiz kâfi gelmiyordu. 
Çanakkale, tarihi bir hesaplaşmanın belki de miladıydı! 
Belki teknolojik bakımdan güçler denk değildi ama bir farklı şey vardı, ‘iman’ 
Onu topla, tüfekle nasıl boğabilirdi ki? 
Kim bilir, kaç haçlı seferi bu iman barikatına çarptıkça kendi içinde infilak ediyordu! 
2021 yılındayız, 
Çanakkale mahşerine, onu daha ziyade tefekküre ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. 
Böyle bir dönemi ancak, Çanakkale’deki o mahşeri ruhu yakalamamızla mümkündür. 
Ölüme karşı saf durmak ne demektir? 
O saf duruşu kendi idrakimize dönüştürebiliyor muyuz? 
O hali yaşamanın ruhi inkılâbından geçebiliyor muyuz? 
Şunu ifade edebilirim; bu millet Çanakkale ile emsalsiz bir destan yazmıştır. 
‘İflas etmiş, hasta bir batı dünyasının’ karşısında, 
Çanakkale’yi düşünmek bizlere daha fazla heyecan veriyor. 
Çanakkale tarihin adını unutamadığı öyle bir meydandır ki,  
O tarihi meydana Kafkaslardan da koşup gelmişlerdir, 
Balkanlardan da koşup gelmişlerdir. 
Çanakkale, üç kıtaya hâkimiyet kuran bir milletin vatan imdadı…
Aklımız, şuurumuz, izanımız, idrakimiz, ruhumuz artık tamamen,
 Çanakkale’yi tefekkür etmelidir!. 
Öyle ki, Çanakkale’yi Anadolu biliriz!. 
Bu büyük zaferin mayası, Anadolu’da çalınmıştır.  
Bu zaferi müşahede eden Allah dostları, büyük mütefekkirler; 
Allah Resulünün mübarek ellerinin dokuz asırdır 
İslâm’a bayraktarlık yapan bir milletin elleri üzerinde olduğunu; 
Savaş boyunca meydana gelen o harikulade, fizik ötesi hadiselerin cereyanı bir nevi haberdar ediyor…
Çanakkale’de, ‘sahabe meşrepli’ gül kokulu rayihalar yayılıyor!. 
Bakışlar, ‘ölmeden önce ölme sırrında’ fedakarlığın en zirve  noktasında!.  
ÇANAKKALE; 
Sen Anadolu’ya türbe
Arzın üzerinde seccade
Bir hurma çubuğu gibi
Kıvrılmış, başında duruyor, hilal…
ÇANAKKALE; 
Yedi iklim sende mahşer
Hesap vermekte bütün şer
Ne güzel imtihan yerisin..
ÇANAKKALE; 
İki yüz elli bin şehit
Vatan oluşuna, bayrak oluşuna,  şu boğaz harbi şahit!
Çanakkale bizlere; fizik ötesi bir ders veriyor!  
Çanakkale savaşlarının en sıkıntılı, en zorlu anında Binbaşı Lütfü Bey dayanamaz,
 Yürekten gelen, iman ve İhlas dolu bir seda ile haykırmaya başlar; 
“Yetiş Yâ Muhammed! Kitabın elden gidiyor!” 
 Şairimiz aynı mana kıvamında bütün ruhunu mısralarla boyar; 
“Bu ordu, İslâm’ın son ordusudur Yarab!” 
Elbette, tarihin bu en çetin düğümünde; analar, “Ben İsmailler doğurmuşum” diyeceklerdi!
Elbette, köleliğin uğursuz zincirlerinin kırılacağı tarihin dar boğazında; 
Analar, çocuklarına kınalı koyunlar misali, 
Saçlarına kınalar yakarak vatan imdadına göndereceklerdi!..
Her haliyle, her anıyla; tarihe, insanlığa ders verecek bir zaferin harikulade halleri olacaktı; 
Seyit Çavuş, İngilizlerin ‘Oşin’ isimli zırhlı gemisini batıran 
276 kilo ağırlığındaki mermiyi omzunda taşıyarak, topun ağzına nasıl sürdüğünü,
 Cevat Paşa’ya şöyle anlatacaktı; 
“Paşam! Ben bu mermiyi kaldırırken gönlüm Allah’ın feyziyle dopdolu,
 Ve te’yid-i İlahiye mahzar idi. Kendimde bir başkalık hissetmekteydim.” 
Cevat Paşa’nın rüyasında bir ses duyar ve o ses denizin üzerine bakmasını ister. 
Cevat Paşa denizin üzerine baktığında;  
“Denizin üzerini bir nur cümbüşü arasında ‘kef’ ve ‘vav’ harflerini görmesi” 
Ve o sesin ertesi gün; “Ey Cevat depolardaki 26 mayını denize döşe…” 
Ve hadiseler bu bağlamda gelişir; 
“Nusret Mayın Gemisi ile Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasında, 
Gece yarısı her biri tekbir ile mayınlar suya salınır..” 
İngiliz kumandan ve tarihçi Hamilton ne diyecekti; 
“Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. 
Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. 
Fakat biz gökten inen güçleri müşahede ettik..” 
Muhammet İkbal’in o gördüğü rüya… 
O rüyayı, Pakistan halkına anlatırken yaşadığı harikulade hal... 
Allah Resulü, Ümmeti için en güzel hediye olarak,
 Çanakkale’de, dökülen kanları bir mahfaza içerisinde götürüyordu!
Elbet, Çanakkale sadece sözlerle ifade edilebilecek sade bir zafer değildi!
Onun bedelinde, tarihin geleceği, İslâm’ın nurani ışıkları, 
Türk’ün Kur’an’da ve hadislerde de ifadesini bulan imtihanı vardı
Ezan susmayacaktı, bayrak inmeyecekti,  hürriyet güneşi sönmeyecekti!
Vatan coğrafyasına namahrem eli değmeyecekti!  

Yazarın Diğer Yazıları