Yazımızın başlığına, “Çağrımız…” dedik!
17-19 Kasım 2014 Yılında yapılan, “Kalkınma Kurultayı’nda” Elazığ’da,
“Turizm” öncelikli üç sektör arasında yer almıştı. Kalkınma
Kurultayının üzerinden 10 tam yıl geçmiş bulunuyor. 10 Yıl önce
sizlerle paylaştığımız yazımız üzerinde bir daha zihin jimnastiği
yapmak istiyorum.
Anadolu'nun fethiyle birlikte, bu coğrafya ’da bizlerin; “Şehirleşme”
ve “Ticarileşme” kültürümüz,
O kültürün günümüze kadar gelen, “mekânları…” var.
O mekânları bizler, “Kervansaray” “Bedesten” “Arasta” isimleriyle
birlikte ifade edebiliriz.
Adana’dan Afyon’a, Bursa’dan Tokat’a, Kahramanmaraş’tan Sivas’a,
Konya’dan Erzurum’a,
Anadolu Coğrafyasının dört bir yanında, “12. yy’lardan itibaren,
Bedesten” ismini verdiğimiz ticari mekânları görebilirsiniz.
Bunların her biri dönemlerinin, “sanat abideleridir!”
Ticari hayatımızın sadece, “tüketim merkezleri…” olarak değil, aynı
zamanda, “üretim merkezleri…” olarak da tanımlanır.
Yazımızın başlığına, “Çağrımız…” dedik. Bu Çağrımız, Valimize,
Belediye Başkanımıza, Rektörümüze, Ticaret Odası Başkanımıza ve
konuyla ilgili STK’larımıza ’dır.
Harput, Malazgirt Zaferinden (1071) hemen sonra fethedilmiş; Bir
Artuklu Şehridir…
Kültür Bakanlığından tescilli, “42 tarihi eserde” 9 asırlık bir hafıza saklıdır!
O hatıraları, bir büyük “külliye” haline nasıl getirebiliriz?
Dünü, bugünlere “nasıl taşıyabiliriz!” Burada sadece bir “nostalji/
özlem” değil, bir “dönüşümü” gerçekleştirme arzusu… Bu bir gaye ve
ufuk haline getirilmelidir.
Ticaret, bizim kültürümüzde “ahlaktır!” Selçuklular döneminde,
“Ahilik” Osmanlılarda, “Loncalar” ticari örgütlenmelerdir. Burada,
“Usta-Çırak” ilişkisi ön plandadır.
Öncelikle, ‘görecek’ ‘kavrayacak’ ve “işi erbabından öğrenecek”
Her meslek de, “birebir eğitim”
Bütün bunlar, Avrupa'yı da yakından etkileyen; bu milletin,
“nitelikli” kültürüdür!
Ticari hayatımıza yön veren, Şehirleşme Kültürümüzün en anlamlı,
Ticari Merkezleri, “Bedestenler…”
Bu mekânlarda, “kaybolmaya yüz tutan” 40’ın üzerinde, “El sanatlarımız
ve Mesleklerimizin” tekrar gün yüzüne çıkmaları, yüzünü hayata
döndürmeleri…
Türkiye'nin dört bir yanında, ‘örneklerini görebiliriz.
O örneklerden yola çıkılarak, asrımız, ‘teknolojisiyle’ harmanlanarak;
Elâzığ Şehrimize, bir büyük “külliye” kazandırılabilir. O “külliye”
içerisinde; mevcut, “el-sanatlarımı” görebilmeliyiz.
Bir, “okul” olarak da düşüne bilmeliyiz. Bir, “kültür merkezi” olarak
da, yorumlayabilir miyiz.
Özetle, “çok amaçlı, istihdam” oluşturacak, nitelikli bir merkez.
Böyle, coşkulu diyebileceğim mekânı, Harput’ta da inşa edebiliriz…
Eskilerin diliyle, “Mezire” diyebileceğimiz, Elazığ’da da, inşa edebiliriz!
Öncelikle, “mekânın verimliliği” çok önemlidir. Bu konu, şehrin “ortak
aklı” olarak da şekillenmelidir.
İnşallah Elazığ’ı geleceğe “birlikte” taşıyacağız. Güzel ve kalıcı
olan her şeye, “birlikte” karar vereceğiz!
Her bakımdan, Elazığ, Türkiye’nin “farklı” şehridir…Bu farkı,
“sanat-edebiyat ve musiki” ile de gözlemleyebiliyoruz.
Bu farkı, şehrin “birleştirici” ruhunda da gözlemleyebiliriz! İşte, o
farkı “coğrafyayı bezeyen ve besleyen bir hark haline getirebilmektir…
NEYİ ÇÖZECEĞİZ!
Bu ülke de, “Birliğe ve Beraberliğe…”
Evet!
Bu ülkede, “Kardeşlik Hukukuna…”
Evet!
Bu ülkede, “Çoğulcu Demokrasiye…”
Evet!
Bu ülkede, “Barışa ve İstikrara…”
Evet!
Bu ülkede, “İnsanı yücelten bütün değerlere…”
Evet!
Bu ülkede, “Adalete, Eşitliğe, Hoşgörüye…”
Evet!
Bu ülkede, “Kamu düzenine…”
Evet!
Bu ülkede, “Bütün iyi niyetlere…”
Evet!
Bütün bu, “Evetler!”
Coğrafyanın da, ‘pozitif enerjisidir…’
Bu ülkede, “Harama ve Haramilere…”
Hayır!
Bu ülkede, “Bütün art niyetlere…”
Hayır!
Bu ülkede, “Yapay duruşlara…”
Hayır!
Bu ülkede, “yol kesen- pusu kuranlara…”
Hayır!
Bu ülkede, “Bölücülere ve Fitnecilere…”
Hayır!
Bu ülkede, “İnkârcılara…”
Hayır!
Bu ülkede, “Her türlü ayrımcılığa…”
Hayır!
“Evetler” Bu ülkenin, “artılarıdır”
“Hayırlar” Bu ülkenin, “eksileridir”
Bu ülkede, insana bizler; “yetmiş iki millete bir gözle bakan”
Yunus’un, “gönül diliyle” yaklaşıyoruz.
Bizler, “İnsanı, “Yaratılanların en şereflisi” olarak biliyoruz.
Bizler, “İnsanı…” yüce Yaratıcının, “yeryüzünde halifesi” biliyoruz!
O halde bizlerin ‘temel felsefesi’ nedir?
“İnsanı yaşatmak…”
Art niyetli, bölücü İnsanı, bütün değerleriyle; “İnkâr…” ediyor.
İnsanı, sadece “bir eşya” veya “bir met’a” olarak görüyor.
Geliniz, birlikte; “85 milyonla birlikte bizle, Büyük Türkiye…” diyelim.
Geliniz, birlikte; “Demokrasi Bahçesi…” içerisinde örgütlenelim.
Geliniz, birlikte; “Barışa…” huzura yürüyelim.
Geliniz, birlikte; “Daha Güçlü Türkiye’ye…” yürüyelim.
Sözün özü, “Birlikte Rahmet, ayrılıkta Azap” var.
“Yarın geçilecek yolları, bugünkü nesiller inşa ederler!”
Her birimizin hayalinde, “Büyük Türkiye” ideali olsun…
Gaye-Ufuk-Peygamber, bir büyük sevdadır…
O sevda da, bu milletin “Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi…” vardır. Rahmetli
Prof. Dr. Osman Turan’ın bu millete armağan ettiği eserinin adı da,
“Cihan Hâkimiyeti Mefkûresidir!”
Milletler, büyük idealleriyle yaşarlar. Hayalimizde kurduğumuz, ‘nihai
hedeflerimiz…’ dün olduğu gibi günümüzde de olmalıdır. “Bir olacağız,
diri olacağız, iri olacağız!” İnancımızda hiçbir zaman, ‘ümitsizlik
olmadı…’ Elbette, olmayacaktır.
Selam ve Muhabbetle