Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

BU ŞEHRİ SEVİYOR MUYUZ?

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu soru, kendimize yönelik test sorusu!

Sorumluluklarımızı ne kadar yerine getiriyoruz?

İnancımız, “hepiniz sorumlusunuz!” buyuruyor

Hiç kimse kendisini sorumluluk dairesinin dışına taşıyamaz!

Sorumluluğumuzu bileceğiz. Zan peşinde koşmayacağız!

İsra Suresi 36 ayette şöyle buyrulur;

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme.

Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”

Hadis, “Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz çobandan sorumlusunuz!”

Hadis’ten hareketle bu millet, Süleyman Demirel için ne demişti; “Çoban Sülü!”

Kulaklarımıza küpe olacak Allah Resul’ünün (sav.) kutlu sözlerini,

Sizlerle tekrar tekrar paylaşmak istiyorum;

'Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.

Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur.”

 

İçerisinde yaşadığımız şehre yüzümüzü, yüreğimizi çevirelim…

Bu şehirde, ‘birlikte sorumluluklarımızı paylaşacağız’

İtinayla, ‘dedikodulara mahal vermeden’

Geliniz birlikte soruları yöneltelim;

Şehirde, ‘ekonomik dönüşümü’ nasıl sağlayacağız?

Şehirde, ‘atalet duvarını’ nasıl yıkacağız?

Şehirde, ‘nitelikli göçe’ nasıl dur diyeceğiz?

Şehirde, ‘istihdamı’ nasıl ve hangi sektörlerde oluşturacağız?

Şehirde, ‘ihracatı…’ bir milyar dolarlara nasıl çıkaracağız?

Şehirde, ‘kişi başına düşen’ GSMH’yi nasıl yükselteceğiz?

Şehirde, “yaşanabilir kent” kavramıyla ne kadar haşır-neşir olacağız?

 ‘sorular…’ bizlerden ‘cevap anahtarlarını’ istiyor?

Sadece, 3 heceli, 7 harften oluşan bir kelime/ bir kavram!

“Üreten” bir şehir!

Sonrasında,  ‘ticarileşen’  bir şehir!

Bizler biraz, ‘avam diliyle’ konuşuyoruz!

Öyle ki, ‘halka gitme…’ durumundasınız!

Bütün bu sorumlulukları nasıl yerine getireceğiz; “Adaletle…”

İnsanı da, devleti de yaşatan, ayakta tutan; ‘Adalettir…’

Kesinlikle, ‘nefsimizle’ hareket etmeyeceğiz!

Vicdanımızın sesini dinleyeceğiz!

En büyük sıkıntımız, rahatsızlığımız nedir?

“Kul hakkını dikkate almayışımız!”

Siyasi ikbal peşinde koşanlara, “Allah’dan KORK” deriz

 

Son 10 yıldır, bu köşemizde;

“Nitelikli göçlerden…” söz ediyoruz!

Elazığ’ın, ‘demografik yapısının’ değiştiğinden söz ediyoruz!

O halde, bu şehrin önceliğinde;  “Eğitim…”

Bir realiteyi sizlere söylemek isterim;

Şehrin en dinamik gücü hâlihazırda,

“Fırat Üniversitesidir…”

Fırat Üniversitesinin, bu şehre sadece,

‘Ekonomik girdilerini’ düşünmeyiniz!

Bu şehre en büyük kazanımı, “Beyin gücüdür…”

O gücü, ‘artırmalıyız…’

Bu şehir artık, “2. Ve de 3. Üniversiteyi…” sadece düşünmemeli?

Nasıl hayata geçirebiliriz çalışmalarına da başlamalıdır!

Elazığ Şehrini, “Üniversite Şehri!” yapma sorumluluğumuz vardır

Şehrin sosyal ve kültürel dokusu bunu gerektiriyor…

Bu şehirde, “Fuar düşüncesi…” 1970’lere kadar gider!

Ve özellikle de, “ihtisas fuarları…” üzerinde yazdık-çizdik!

Yarım asrı bulan aksamalara/ gecikmelere rağmen,

Fuar Elazığ’ın en önemli kazanımı olacaktır…

O kazanımı, ‘profesyonel anlamda’ katma değere dönüştürmeliyiz

 

Sürekli bu köşemizde ele aldığımız bir diğer konu da,

“Bağcılık ve Üzüm…”

Bu konuda sanki ‘basiretimiz bağlanmış’

“Doğal Gıda Ürünlerini…” değerlendiremedik!

Bir, Malatya olamadık!

Bütün mesele nedir?

Şehrin artık, bu konularda, ‘organize’ olmasıdır!

 

Avrupa, sanayi devrimini 18 ve 19. yy’de yaptı!

Bizlerde, ‘şehirleşme kültürü’ 1980’lerden sonra gelişti!

Onu da, ‘kör-topal’ bir şekilde götürdük!

Kırsal Kesimlerde, ‘batı standartlarında’

Üretimi artıran ‘modeller’ geliştiremedik!

Kâh miras yoluyla ‘araziler bölündü…’

Kâh kırsal kesimde ‘genç nüfus kalmadı…’

Özelde, bu şehrin;

Genelde, Türkiye’nin gündeminde;

“Büyük Tarım Çiftlikleri” yer almalıdır!

Bu nasıl olur?

Kooperatifler veya Şirketler Marifetiyle…

Gerek Fırat Kalkınma Ajansı olsun,

Ve gerekse Kırsal Kalkınma Ajansı…

Bu konularda, ‘projeler’ üretilmelidir!

 

Elazığ, yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla,

Zengin bir şehrimiz! Bütün meselemiz nedir?

Bu şehirde, “un var, şeker var, yağ var…”

Sadece, ‘helva yapacak’  elini taşın altına koyabilecek,

Asrın, ‘ahilerine…’ ihtiyacımız var.

Niye, ‘ahilik’ dedik?

Ahi, “kardeş” demektir!

Ahi, “Helal lokma” demektir!

Ahi, “dürüstlük ve fedakârlık” demektir!

Ahi,  bilumum karşılığıyla; “sevgi ve muhabbet” demektir!

Bizler, içerisinde yaşadığımız şu şehri,

İnsanıyla birlikte, “ne kadar” seviyoruz!

Öyle ki, harcında ‘sevgi’ olmayan hiçbir değer sağlıklı değildir!

Öncelikle, “Sevgiye” merhaba diyoruz!

Öncelikle, “Şefkate ve Merhamete” merhaba diyoruz!

Bizler, ‘adaleti’ şefkatle, merhametle birlikte inşa edebiliriz!

Adaleti, ruhumuzun derinliklerine, ‘merhametle’ taşıyabiliriz!

Bu şehre, ‘sahiplenme şuurunda’ kendimizi ‘teraziye’ alalım!

Örgümüze, gönlümüze, yüreğimize, ‘sevgi bağı…’ olsun!

Yazarın Diğer Yazıları