Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu Nasıl Sevda…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur


 “Çevre şuurunun can çekiştiği bir ülkede…”
Şehitlerimize, Gazilerimize nasıl hesap vereceğiz?
İnsan sevdiğine, ‘gözünün nuru gibi…’ titremez mi?
İnancımız, “vatan sevgisi imandandır!”
Var mı bunun ötesi…
Ey gafil diyeceğim! 
Kazanmak hırsı, ‘gözlerini kör mü edecek’
Bizim inancımız ne diyor, 
“yolunuzda insanlara eziyet veren bir nesneyi kaldırınız!”
 Biz ona yakınımızda diyelim, çevremizde diyelim;
“ağaç köklerini çöp kutusuna çeviren bir zihniyet!”
Yürüdüğü yola ‘sümküren’ elindeki ‘atıkları’ sağına, soluna savuran!
Bu en küçüğü! İşte biz buna, ‘ormanları küle çeviren kıvılcım’ diyoruz!
“vatan sevgisinden temizliğe…”
İnancımız bizlere, temizlik imandandır’ diyor.
Temiz olmak aynı zamanda, ‘dürüstlüktür’ 
Üzerinde titrediğimiz kavramlar, ‘yüreğimiz kanıyor’ değil mi?
“ilmiyle amil olmayan…” gaflettedir!
Bunun adı nedir? Allah korusun, ‘göz/ veya gönül körlüğü’ 
Bizleri asıl üzende budur! 
Biliriz bilmesine, söyleriz söylemesine, usulce dinleriz de!
Tıpkı, “günahı bilen insanın günaha yönelmesi!”
Ecdat bizlere, ‘güzel sözleri, davranışları telkin ederlerdi’
Ecdat bizlere, “edebi koruyan, adabı koruyan olunuz!” derlerdi!
Akıl, gönül, idrak, i’zan, şuur, vicdan; birbirinden ayıramazsınız!
Aklınızı sadece, ‘nefsinizin, heveslerinizin emrine de’ veremezsiniz!
İnancımız bizlere, “nefis kötülükleri emreder!” diyor.
Nereden nerelere geliyoruz?
Yıllar sonra, “Marmara’yı ölü deniz!” yaptık mı?
“Yeşil Bursa’yı katlettik mi?”
Geliniz Anadolu’yu birlikte gezelim!
Orhan Şaik Gökyay o muhteşem şiirinde ne diyorlar;
“İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tamercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir!

Tarihin dilinden düşmez bu destan
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir!”

“Bu sevgi/ sevda kuru bir ifade değil!”
Vatan sevgisinde, ‘imar vardır, ihya vardır, inşa vardır’
Günümüzün en önemli testi/ terazisi nedir?
“Yaşanabilir Kent…” kavramında nerelerdeyiz?
Küreselleşen dünyada, inanı ve doğayı tehdit eden, ’sancılar…’
O sancılar, gün geldi; ‘başımızı ağrıtmaya başladı’
Yıllarca, ‘tarihi, kültürü, çevreyi ihmal ettik…’
Ecdat ne diyor, “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir!”
Bütün bunlara, ‘hazırlıksız mı yakalandık’
Sadece iki heceden oluşan yürek kanatan bir söz, “HAYIR!”
Bir söz vardır, anlayana; “Doğanın intikamı!”
Gün gelir, “seller şehirleri teslim alır!”
Gün gelir, “bir çığ düşer nice canlar üzerine!”
Gün gelir,  “bu coğrafya hortumla tanış olur!”
Bizler adına, ‘görülür- görünmez afetler…’ diyoruz!
İnancımız, “yarın kıyametin kopacağını bilseniz,
Elinizdeki son fidanı mutlaka dikiniz!”
Sadece bir ağacın,  “ilmen onlarca faydası olduğunu düşündük mü?!”
Bizler ne yapıyoruz, “doğayı tahribatta üzerimize yok!”

Başlıca ilkelerimiz de neler var?
Önceliğimizde, ‘insan…’
İnsanımıza, ‘sağlıklı ve huzurlu…’ bir çevre hazırlama!
Şehirlerimiz, ‘daha yeşil’ daha yaşanabilir hale getirme!
Mutlaka, ama mutlaka, ‘Doğayı…’ koruma!
Siyaset/ veya Siyasi İrade, ‘çevreye yönelik yatırımlarda’ cimri olmayacak…
780 bin km2’yi bulan Vatan Coğrafyamızı,
İmar ve İnşa ederken,  “Ağaca, Çiçeğe,  Huzura ve Barışa”
Sürekli ama sürekli birlikte çağrılarımız olacak!
Hiç sormazlar mı?
‘Sen çevren ile bilinir,/  Sen ise çevrenle görünürsün’
Çevre, bir şehrin ‘elbisesidir…’
Temizlik, ‘imandan bir cüz’ İbadetin, ‘şartları arasındadır…’
Bu şehrin, bu ülkenin; havasını, suyunu, toprağını solumak kadar,
 Korumak da, ‘İbadettir…’ efendim! 
Temizlik, ‘hayattır…’ Hayatımızın özüdür!
İsra Suresi 67 ayette şöyle buyrulur;    
 “Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, 
O’nun dışında taptıklarınız kaybolur gider; 
Fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. 
İnsan pek nankördür.” 
Nimete şükretmezsen birgün elinden kayar, gider…
Vatanı sevmek ona, ‘göz bebeğiniz gibi bakmak, korumaktır’
 

Yazarın Diğer Yazıları