Biz bir milletiz… Bizleri bir araya getiren çok önemli saydığımız,
tarihimizden miras aldığımız ortak değerlerimiz var… Bu değerlerimiz,
Ortak dil (Türkçe), Ortak kültür (Sanat, Resim, Müzik vb.), Ortak
tarih, Ortak inanç ya da Ortak hedefler, Ortak bir toprak parçası,
bayrak, milli marş vs.
Rahmetli Prof. Dr. Bahaettin Ögel’in (1923- 7 Mart 1989) 9 Cilt gibi
geniş hacimli eserini incelediğimizde, bu milletin kültürel
değerlerinin ne kadar güçlü olduğunu söyleyebiliriz… Ögel eserinin her
bir cildini bir konuya tahsis etmişler/ ayırmışlar…
Eserin 1.cildinde, “Türklerde köy ve şehri hayatı”
2. Cildinde, “Türklerde ziraat kültürü” eserin
3. Cildinde, “Türklerde Ev Kültürü”
4. Cildinde, “Yemek Kültürü”
5. Cildinde, “Elbise ve Süsleme Kültürü”
6. Cildinde, “Türklerde Tuğ ve Bayrak Kültürü”
7. Cildinde, “Ordu, Ordugâh ve Otağ-Devlet Kültürü
8. Cildinde, “Devlet ve Ordu Mehteri Kültürü”
9. Cildinde, “Türk Halk Musikisi, Aletler”
Bizlerde özelliklede, “Kültür Tarihçiliğinin” ön plana çıkması
gerektiğine inanıyorum. TRT bu konuda, Üniversitelerimizle işbirliği
yaparak ‘belgeseller’ hazırlayabilir. Öncelikle, ‘öğrenmeye’ bir su
kadar, hava kadar, toprak kadar ihtiyacımız var.
Günümüzde, 20 milyon km2’yi bulan ‘gönül coğrafyamızın’ ortak bayramı
olarak nitelendirdiğimiz, ‘Nevruz’ kutlamalarını bir büyük şölene
dönüştürmeliyiz. Nevruz nu milletin/ bu coğrafyanın bayramı…
Nevruz kelime anlamıyla, “Yeni Yıl” “Gün Dönümü” “Tabiatın Dirilişi”
anlamlarına gelen ve bütün Türk Dünyasında, ‘asırlarca’ kutlanan,
“Bahar Bayramı” bu toplumu ‘ayrıştıran’ değil, bunun tam aksine
‘birleştiren’ bir bayram oluşudur…
Bu hafta, Çanakkale Şehitlerini anma haftası…
Bu hafta vesilesiyle de, bu milletin ortak özelliklerine vurgu yapmak isterim;
Bu millet; Cesareti, Şecaati, Mertliği, Korkusuzluğu ile bilinir…
Bu millet; Sabrı, Sebatı, Şükrü, Azim ve Kararlılığı ile bilinir…
Bu millet; Sevgi, Saygı, Edep, İffet, Namus, Şefkat ve Merhamet gibi
değerleriyle bilinir…
Bu millet; Fazilet, Sadakat, Vakar, Tevazu, Haysiyet gibi
erdemlikleriyle bilinir…
Bu millet; cömertliği, feragati, fedakârlığı ile bilinir…
Bu millet; Aileden millete ve devlete kadar uzanan ulvi değerlere
bağlılığı, muhabbeti ve sevdasıyla bilinir… Tarih bu değerlerle inşa
edilir. Gelecek bu değerlerle anlam kazanır…
Kültür, bizleri farklı kılan, bir millet yapan değerler/ kısaca hayat
anlayışıdır…
O anlayışın içerisinde; Gelenek-Görenek ve İnançları bulabilir siniz…
Türkülerimiz, Şarkılarımızı, ezgilerimizi bulabilir siniz…
Oyunlarımızı bulabilir siniz…
Bizim geleneksel tiyatromuzu bulabilir siniz…
Bizim, ‘mimarimizi’ ondaki zevk ve estetiği, inceliği ve sadeliği
bulabilir siniz…
Kütüphanelerimiz… Söz yerinde ise, ‘bilgi bankamız’
Prof. Dr. Mustafa Öztürk ifade ediyorlardı…
Bu coğrafya insanının, “Doğumdan Ölüme Kadar…”
Geleneklerine, Örflerine baksınlar…
Bir bütünlük göreceklerdir…
Bin yıllık ortak bir kader birliği;
Dil, Din, Tarih, Kültür ve bütün bu değerleri ifade birliği,
Bizleri bir millet yapıyor…
Bu coğrafya insanını, birbirinden ‘ayrıştıran’ hiçbir sosyolojik unsur
göremezsiniz…
Ama ‘birleştiren’ o kadar güçlü bağlar var ki!
O bağlar, hiçbir millete nasip olmamış sağlam bağlardır…
Kıssadan Hisse:
“Büyük Mutasavvıf Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir gün tımarhanenin
önünden geçiyordu.
Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görüp:
— Ne yapıyorsun? diye sordu. Hizmetçi:
— Burası tımarhanedir. Delilere ilâç yapıyorum, dedi.
Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri:
— Benim hastalığıma da bir ilâç tavsiye eder misin? dedi.
- Hizmetçi, hastalığının ne olduğunu sordu. Beyazıd Hazretleri:
—Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum, dedi.
Hizmetçi:
— Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilâç hazırlıyorum,
diye cevap verdi.
Tam bu sırada tımarhane parmaklığının arasından konuşulanları duyan
bir deli, Beyazıd-ı Bestamî Hazretlerine:
— Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslendi.
Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri, delinin yanına sokularak:
— Söyle bakalım, benim derdime çare nedir? dedi. Deli (!) şu ilâcı tavsiye etti:
— Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır...
“Kalb havanında tevhid tokmağı ile döv,
İnsaf eleğinden geçir,
Gözyaşıyla yoğur,
Aşk fırınında pişir...
Akşam - sabah bol miktarda ye...”
O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz, dedi.
Bu güzel ilâcı öğrenen Beyazıd Hazretleri:
— Hey gidi dünya hey! Demek, seni de deli diye buraya getirmişler!
Ne demişler Büyüklerimiz:
Ehl-i irfanım deyi kimseyi tân etme sen
Defter-i divane sığmaz söz gelir dîvâneden”.
ALLAH RESULÜNÜN ÂLAMETLERİ…
1.Canlılar içinde ilk olarak Muhammed Aleyhisselâm ın ruhu yaratıldı.
Hak Teâlâ (Her şeyi senin için yarattım, sen olmasaydın, hiçbir şeyi
yaratmazdım) buyurdu. Tevrat, İncil ve Zebur’da övülüp müjdelenmiştir.
2.Âmine validemiz ona hamile olunca, bütün putlar yüzüstü devrildi.
Bütün şeytanlar ve sihir yapan büyücüler âciz kalıp, işlerini yapamaz
oldular. Doğunca da bütün putlar yıkıldı. Doğduğu gece, Kisra’nın
sarayı yıkıldı. Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateşi söndü. Save
gölünün suyu kurudu
3.Safiye Hatun anlatır, doğduğu gece 6 alamet gördüm: 1- Doğar doğmaz
secde etti. 2- Başını kaldırıp “La ilahe illallah inni Resülullah”
dedi. 3- Her taraf aydınlandı. 4- Yıkayacaktım, biz Onu yıkadık diye
bir ses işittim. 5- Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş gördüm. 6-
Sırtında nübüvvet mührü vardı. İki küreği ortasında “La ilahe illallah
Muhammed ’un Resülullah” yazılı idi.
4.Çocuk iken, başı hizasında bir bulut gölge yapardı.
5.Ona salavat okumak âyet-i kerime ile bildirildi. Kelime-i
şehadette, ezanda, ikamette, namazdaki teşehhüdde, birçok dualarda ve
Cennette Allâhü Teâlâ, Onun ismini kendi isminin yanına koymuştur.
6.Allahü Teâlâ, Onu kendisine Habib [sevgili] yaptı, herkesten daha çok sevdi.
7.Kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allâhü Teâlâ Ona, her ilmi, her
üstünlüğü verdi. Her yerde her zaman mübarek kalbi hep Allâhü Teâlâ
ile idi.
8.Allahü Teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, ya Musa, ya İsa)
diyerek ismi ile hitap ederken, Ona (Ya eyyühennebiyyu, ya
eyyüherresul) diye özel hitap ediyor
9.Namazda otururken, (Esselamü aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullahi)
okuyarak, Ona selam vermek emrolundu. Namazda, başka bir Peygambere
böyle söylemek caiz olmadı.
10.Her peygamber kendi milletine, o ise her millete gönderilmiştir.
11.Her peygamber, iftiralara kendisi cevap verdi, fakat ona yapılan
iftiralara Allâhü Teâlâ cevap verdi
12.İsmi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak haram idi.
13.Hazret-i Cebrail 24 bin kere geldi. Başka Peygamberlere çok az geldi.
14.Mübarek hanımları müminlerin anneleri idi ve onlarla evlenmek
başkalarına haram edildi.
15.Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.
16.Mübarek teri, gül gibi güzel kokardı
17.Uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü.
18.Güneş ve Ay ışığında gölgesi yere düşmezdi
19.Üstüne sinek ve başka hiçbir böcek konmazdı
20.Çamaşırları, ne kadar çok giyse de hiç kirlenmezdi
21Taş üstüne basınca, izi kalır, kum üstünde iz bırakmazdı
22.Sözü çok vecizdi. Az kelime ile çok şey anlatırdı
23.Ashabının hepsi, peygamberler hariç, bütün insanlardan üstündür
24.Onun ümmeti de bütün ümmetlerin en üstünüdür
25.Onun mübarek ismini taşıyan mümin Cennete girer. Onu ve ehl-i
beytini sevmek farzdır.
26.Hazret-i Azrail, içeri girmek için izin istedi. Başka hiç kimseden
izin istemedi.
27.Kabrinin toprağı, her yerden ve Kâbe’den daha kıymetlidir. Âmin