Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Atatürk, 'Bu millet dindar olmalıdır'

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Tarihe iftira atanlar, tarihi hakikati örtenler, geçmişine karşı
riyakâr olanlara karşı sözümüz elbet olacaktır. Onlar, kendi nefsi
menfaatleri uğruna milleti aldatıyorlar. İnsanları aldatmak bir
zulümdür. Bir zulüm yüklenen ise şüphesiz ki zarardadır.
Bütün hayatını bu millete vakfeden Gazi Atatürk’ü bu millet, ‘olduğu
gibi’ tanımalıdır. Onu sarf ettiği sözleriyle ve bu millete yaptığı
hizmetleriyle bilmelidir. Gazi Atatürk, “Türk milleti dindar olmalıdır
yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat
hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.. Din şuura
muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.”
Bizlerde, kendilerini sürekli milletin önünde ve üstünde görmeye
alışmış olan bir taassup sınıfı var. Bunlar, milletin vicdanında yer
almayan aksine, kendi milletinin değerlerine sürekli şüpheyle bakan,
hafife alan, yeri geldiğinde ise alay eden ve de aşağılamaya çalışan
asıl, ‘ham yobazlardır’ Onlar sıkılmadan, bilgisizliklerini de ortaya
koyarak, ‘efendim İslâm gelişmeye manidir’
Gazi Atatürk ne diyorlar; “Bizim dinimiz en tabii ve makul dindir ve
ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dine tabii olması için
akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz
bunlara tamamen uygundur.”
Bu ülkeyi en fazla perişan eden de, sinsi bir şekilde yürütülmeye
çalışılan ‘dinsizlik cereyanı’ olmuştur. Söylerim sizlere, tarihi
boyunca İslâm’a bayraktarlık yapan, kanlarını istiklâl ve hürriyet
uğruna, Hakk uğruna, din uğruna, iman uğruna, vatan uğruna sebil eden
bu millete giydirilmek istenen o kadar gayri milli elbiseler oldu ki,
üzülmenin ötesinde yanmamak elde değil.
Gazi Atatürk, “Biz ne Bolşevik’iz, ne de Komünist; Ne biri, ne diğeri
olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkâr bir millettir.
Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir”
Cumhuriyet döneminde bu milleti sürekli rahatsız eden ideolojilere
şöyle bir bakınız, ne milliyetperver, ne vatanperver, ne insani, ne
ahlaki, ne vicdani hiçbir yönü yoktur. Gazi’nin söyledikleri gibi bu
millet; ‘Ne biri ve nede diğeri olamaz’ Bu millet kendi vicdani,
ahlaki, tarihi ve milli değerleri üzerinde, ‘kendisi’ olarak
yükselebilir. Çanakkale’deki ruhla, bu vatanı bizler en kâmil ve mamur
bir şekilde ancak inşa ve imar edebiliriz.
Bizim malum medyamızın sancılarını her birimiz yakından okuyor ve
takip ediyoruz. 40 yıldır, Doğu ve Güneydoğu bölgemizi kavuran,
Marksist, Stalinist dış destekli kanlı terör örgütü PKK’nın zulüm
duvarlarını asıl yıkacak, ‘iman hakikatlerini yudumlayan’ bir nesil
ki, o nesil bu coğrafyanın ruhunda, özünde var olmuştur. Bütün kâmil
insanlar, asrın âlimleri şunu söylerler; ‘batı insanının fıtratında
felsefe vardır, doğu insanının fıtratında ise din vardır. Doğu
insanının fıtratına aykırı bir aksiyon yüklemeniz bir kargaşa meydana
getirir”
Doğuda, bu bölgenin zihni pek ve aydınlık evladına, devletin
kontrolünde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan, ‘-Kuran
Kurslarına’ belli merkezlerden derhal tepkiler yükseliyor. Niye? Kendi
emelleri ters tepecek diye! İmanlı bir neslin kendi vatan coğrafyasına
sadakati artacak diye! Gazi’yi bir daha rahmetle anarak dinleyelim;
“Ey arkadaşlar! Allah birdir, sani büyüktür. Adalet-i İlahiye, O’nun
tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki
devrede müteala olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik
devridir. İkinci devir, insanlığın kemal(olgunluk) devridir.”
Şimdi söylerim sizlere, bu millete zarar veren kendi evladı olursa, bu
coğrafyanın körpe insanı olursa ne yaparsınız! Vicdanını nasıl bir
başkasına satıyorlar? Basiretlerini kaybedebiliyorlar? Bir azılı katil
haline gelebiliyorlar? Evet, beyler, ‘bir insanın kalbinden Allah
korkusunu alınız. Din, iman ve Resul sevgisini alınız’ Geriye, her
türlü kötülüğü yapabilecek, ana ve babasına bile kıyabilecek bir
canavar karşınıza çıkar!
İşte, PKK denilen Marksist, Stalinist ve de, bütün aykırılıkları,
hicapsızlıkları üzerinde toplayan sürekli kan içici canavar! O
canavarı bir ‘Tepegöz’ gibi büyüttük. 40 bin insanımız hayatını
kaybetti. Bütün insanlığın asıl üzerine gitmesi gereken asrın en büyük
vahşi zulmüne tanık oluyor bu coğrafya! O zulüm beynelmilel emperyal
devletlerinin hizmetinde; şer örgütleriyle birlikte ittifak halinde
Ortadoğu’da bir büyük yangını fitillemek peşindeler.
Her zaman için söylerim, Anadolu insanının sağduyusuna inanmışımdır…
Kur’an ahlakı ile asırlara yürüme özlemini de bu insanlarda gördüm/
görmekteyim…
Bir şey var ki, ‘din düşmanlığı, cami düşmanlığı, Kur’an ve Kur’an
Kursları düşmanlığı bu ülkeye/ ülke insanımıza büyük zararlar
vermektedir…
Ne ekersek onu biçiyoruz değil mi? Din düşmanlığının, cami
düşmanlığının, Kur’an ve Kur’an Kursları düşmanlığının, Ezan ve
Muhammed’i düşmanlığının nasıl bir perişanlık ve bir hüsran meydana
getirdiğini görmenin ötesinde, irkilerek yaşıyoruz. Hala bunlara
rağmen tamamen taassup kokan köhne fikirlerinde ısrar edenlere ürperti
içerisinde, bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın tarihe ve hadiselere
sürekli şaşı bakan insanlarına şaşıyoruz.
Onlar, bu ülkenin ne dününü ve nede kahramanlarını gerçek anlamda
tanımıyorlar! .
“TÜRK MİLLETİ DİNDAR OLMALIDIR” diyen, Gazi Atatürk’ün şu sözlerini
biraz içten ve derinliğine bir şekilde birlikte tefekkür edelim;
“Efendiler… Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için
neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, danışmak için yapılmıştır.
Millet işlerinde her kişinin zihninin başlı başına çalışması
lazımdır.”
Ve devam edelim; “Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye
sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve
vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz”
“Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm…” mısraından hareketle,
“Anadolu Yunustur!”
Hadis, “Mü’minin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar!”
Yahya Kemal, Ordumuza ithaf ettiği şiirinde ne diyecektir;
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü son ordusudur İslâm’ın”
İçiniz rahat etsin efendiler… Yeter ki, yüzümüzü biraz olsun kendi
tarihimize döndürelim… Orada, millet olarak kendi duruşumuzu iyi
okuyalım. Birinci Meclis’te yer alan aslen Çemişgezekli dönemin önemli
tefekkür insanlarından Dede Nüzhed…
Dede Nüzhed ’in Mustafa Kemal Atatürk’e yazdığı şiir tarihi bir vesika
özelliği taşıt.
“Tarihte ser-varaktır, ser safha-yı cemalin.
Kandîl-i nûr-i haktır; ey Mustafa, kemalin.

Estikçe bad-ı nusret, İslam’a geldi kuvvet,
Verdi semaya ziynet, mevci kızıl hilâlin.

Başından eksik olmaz, seng-i Bela Bilal’in
Bak sayende daimdir, Ezanı Zülcelal'in

Ey Kâbe’nin hadimi, vey ülkemin hamisi
Kâfirleri ürkütür, bile senin hayalin.

Her kişver-i Müslüman, Efkan-ü Hind-ü İran
Akvam-ı ehl-i iman, nalende-yi visalin.

Envar-ı şems-i âlem, kapansın da velakin,
Ayineler kırılsın, göstermesin zevalin.

Bu hak-i pake karşı, ettin feda hayatın
İmdadına yetiştin, bu halk-ı bi-mecalin.

Hariçte sildin ahir, her fitne vü fesadı
Sayende yok vücudu, dâhilde ihtilalin

Sende o hüsn-i niyet, bende bu dua varken,
Hanki teres bükermiş, ol kadd-i nev-nihalin?

Nüzhet, dilin dolaşmış, giysû-yi dil şikâre;
Ol ukdeyi çözer mi, bu nazm-ı bî-mealin?
1- Ser-varak: Baş sayfa, 2- Safha-yı cemal: Güzel yüzünün görüntüleri,
3-Bâd-ı nusret: İlahi yardım yeli 4- Mevc: Dalgalanma, 5- Kızıl hilâl:
Al bayrak, 6- Seng-i Bela: Bela taşı, 7- Kişver-İ Müslüman: Müslüman
ülkesi 8- Akvam: Kavimler, 9- Nalende-yi visalin: Seni görmek için
çırpınır, 10- Envar-ı şems-i âlem: Güneşin ışıkları, 11- Hak-i pak:
Temiz toprak, kutlu vatan,12- Bi-mecal: Güçsüz ve sahipsiz 13- Kadd-i
nev-nihal: Taze fidan boylu, 14-Giysû-yi dil şikâr: Saçları örgülü
ceylan, 15- Ukde: Düğüm, 16- Nazm-ı bî-meal: Bu manasız şiirler.

Yazarın Diğer Yazıları