Meçhulümüz olmayan içimizde sinsi ve acımasız bir mikrop gibi kemiren
asıl düşmanımız, İSRAF! Ülkemiz ekonomisinin en büyük sıkıntısı da,
‘kara delikler’ olarak da tanımlanan, KAYNAKLARIN İSRAFIDIR!
Dünya ekonomik Forumunun, mukayeseli bir çalışmasında, en fazla israf
eden ülke arasında, TÜRKİYE YERİNİ KİMSELERE KAPTIRMIYOR! Bir vurgu
yapılır; “doğu gibi üretip, batı gibi harcıyoruz” Burada neyi
harcıyoruz, ‘kaynaklarımızı cömertçe savuruyoruz’ Bugün borç batağı
içerisinde savruluşumuzun ana sebebi daha iyi anlaşılıyor değil mi?
Ayaklarımızı hiçbir zaman yorganımıza göre uzatmadık ki! Türkiye’nin
yıllar boyu kendi ana sermayesini bile bir kan içici gibi emen, ‘faize
ödenen’ paralar, İSRAFTIR!
Bu ülkede, yılda milyarlarca ekmek israf ediliyor! Burada ölçüsüzlük
var! Bitmek ve tükenmek bilmeyen hazımsızlığımız var! İsraf kavramının
karşılığına, ‘haddi aşma’ gibi bir mantık koyabilirsiniz.
Türkiye’mizde her yıl 500 milyon dolarlık ilaç çöpe atılıyor! Vah
benim sağlığım! ‘çöp’ denince, kanım beynime hücum ediyor.
Tuhaflığımız, gayretkeşliğimiz hangi mantıkla ifade edilebilir ki!
Caddelere bakıyorsunuz, bir araba seli! Dünyanın en gelişmiş
ülkelerine bakıyorsunuz, ‘toplu taşımacılığı’ tercih ediyor! Bu biraz
ince düşünülürse, TASARRUFTUR!
Evet, İsraf kelime olarak; “Bir şeyde itidal sırrını aşmaya,
haddinden fazla harcayıp sarf etmeye dendiği gibi; Allah’ın rızasına
uygun düşmeyecek yerlere mal, para ve emek harcamaya da denir”
İnancımız bizlere neler vazediyor; “Ey mü’minler! Gönlünüzce yiyiniz,
içiniz, giyiniz ve Allah yolunda sarf ediniz. Ancak israfa veya kibir
ve gurura kaçmayınız”
Yaşayışımızda, niçin mütevazı olmayalım! Niye kendimizi gurur ve kibir
havasına sokalım! Niye, haddi ve ölçüyü aşalım! ‘Sakınmak’ veya
‘korunmak’ diye kendimizi belli disiplinlere çağıran telkinler var.
‘Su’ diyoruz, hayatımızın can damarı! Dünya su miktarının sadece
%0,3’nün nehir ve göllerde bulunduğunu düşündük mü? Bu düşünce bile
bizlere, Küresel ısınmanın getireceği derin vahameti önümüze sermeye
yeter! Bir damla suyun boşa akması bile artık günümüzde israftır!
Bir karış toprağın boş bırakılması bile israftır!
Türkiye, her yıl milyarlarını sigara ve alkol tüketimine harcıyor!
Asıl kaynak israfı buna deriz! Asıl bataklık buna deriz! Bir yanda,
aileyi zehirleyeceksiniz, çevrenizi zehirleyeceksiniz; bütçenizde
kapkara delikler açacaksınız. Bir yandan da, sağlık gibi bulunmaz bir
devleti risk edeceksiniz!
Ayet, “Ey âdemoğulları! Her namaz yerinde (namazlarınızda) ziynetinizi
alın (temiz elbiselerinizi giyinin) yiyin, için fakat israf etmeyin!
Çünkü O, israf edenleri sevmez” (A’raf, 31)
Ayet, “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa da hakkını ver; fakat israf
ederek saçıp savurma” (İsra, 26) Bir aydınımız şöyle der; “İktisat,
nimete güzel ve menfaatlı bir hürriyettir. İsraf ise, nimete çirkin ve
zararlı bir hafif almadır.”
İktisat, ‘tutarlı’ olmaktır. Orta yolu tercih etmektir. Haddi ve
sınırı aşmadan gayet ölçülü ve disiplinli bir hayat anlayışını
seçmektir. İnancımız, “Hem elini boynuna bağlı kılma (cimri olma) onu
büsbütün geniş davranarak da açma! Yoksa kınanmış ve pişman bir halde
oturup kalırsın” Burada çok esnek çizgiler var. Cimri ile tutumlu olma
farklı iki penceredir. Yine aynı şekilde, cömertlik ile savurganlık
birbirine zıt ve ayrı çizgilerdir. Allah(cc) Kur’an da buyuruyor; “Hem
onlar ki, harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler
(harcamaları) bu (ikisi)nin arasında orta bir yoldur” (Furkan, 67)
Türk dünyasının, ‘bilge yüzü’ Yusuf Has Hacib eserinde, sanki asrımıza
ayna tutuyor. O sözlerin bir kısmı halkımız arasında bir atalar sözü
olarak da paylaşılır olmuştur;
'İnsan temiz olmayan şeyleri su ile yıkayıp temizler; eğer su
kirlenirse, o ne ile ve nasıl temizlenir'
'İradına göre masrafını ayarla; masrafına göre de derhal iradını tanzim et'
'Bu dünya böyle adet olmuştur: Hasise söverler, cömerdi överler’
'Tamahkâr, ne kadar bey olursa olsun, kuldur; tamahkâr her vakit
aşağılık bir insan olarak kalır'
'Aç gözlülük kimi fakir yapmışsa, bu dünya onu ne kadar doyursa, yine
zenginleştiremez'
'İnsan temiz olmayan şeyleri su ile yıkayıp temizler; eğer su
kirlenirse, o ne ile ve nasıl temizlenir'
Bu dünyada zenginlik dilersen, özünle sözünle doğru ol'
'Ey kudretli devlet adamı, faydasız olan ve insana zarar veren şu üç
şeydir. Biri kötü tabiatlı ve inatçı olmak, biri yalan söylemektir.
Biri de insanları aşağılık eden hasisliktir; bunların üçü de
bilgisizlikten iler gelir'
Şunu gayet iyi biliyoruz ki, Din yalnız iman değildir; ‘Salih amel’
dinin önemli bir cüzüdür!
Sosyal hayatı zehirleyen bütün menfi hareketlere karşı mutlaka belli
bir tavrımız ve de tavizsiz ve riyasız bir duruşumuz olmalıdır.
İsrafın zıddı nedir, ‘verim’dir. Türkiye, mutlaka ekonomik manada
olsun, sosyal manada olsun kendi kabuğunu kıracaksa, burada en önemli
atılacak adım, ‘israf ekonomisinden verim ekonomisine’ geçiş sürecini
de başlatmalıdır. Ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynakları hepimizin
malumu, ‘gayet sınırlı’ Sınırlı kaynakları, maksimum anlamda
kullanılabilir bir seviyeye getirme anlayışını insanımıza
yerleştirmeliyiz.
Yukarıda, Kutadgu Bilig’den birkaç örnek verdik. Atılacak her adımda,
insan unsuru ön planda yerini alır. Bir defa, ‘adil’ olacağız. ‘doğru
ve dürüst’ olacağız. ‘samimi ve içten’ olacağız. ‘ahlak sahibi ve
temiz’ olacağız.
Sözümüzün başında da sürekli söylemeye çalışırız, ‘tasarruf’ ailede
başlar, gösterişten tamamen uzak, ‘sadelik ve incelikte, ailede
başlar. Aile, toplumun asıl mihengi noktasıdır! Son yirmi beş yılın en
büyük hastalığı diyeceğim, ‘israf kapılarının’ alabildiğine
açılmasıdır! Zaruri ihtiyacın ötesinde başlayan merdivenlerin her
basamağı bizleri rahatsız etmelidir. Affedersiniz, ‘çöpe’ giden ekmek
dedik, nimet dedik! Aynı şekilde, ‘su’ ‘elektrik’ ‘telefon’ hovardaca
israf kapıları aralanarak harcanmamalıdır! 70 milyonu bulan bir büyük
Türkiye idealini paylaşırken mutlaka, ‘milli servet’ gibi bir kavramı
sürekli gözlerimizin önünde tutmalıyız.
Cenab-ı Allah’ın bu millete nasip ettiği şu müstesna vatan
coğrafyasında, gelecek nesillerimize ‘borç batağında’ bir dünya
bırakmaya hiçbir hakkımız olmadığını altını çizerek belirtmek isterim.
Hayatta, ‘taraf’ olmadığımız belki de, insanımıza zulmü davet eden bir
hastalık varsa oda, İSRAFTIR! İsraf, hayata olduğu kadar geleceğimize
karşı da gözü körlüktür!.