Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ana-Babaya İyilik

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bir hakikat var,
Anne ve babanın evlatlarına olan,
“Şefkatleri…”
O şefkatin de elbette bir karşılığı olmalı!
Ayet, “(Biz) insana ana-babasına iyilik etmeyi de tavsiye ettik.
Anası onu zahmetle (karnında) taşımış ve onu zahmetle doğurmuştur.
Hem (ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır.
Nihayet gücü kemale erip (yaşı) kırk seneye vardığı zaman dedi ki;
“Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimetine şükretmemi,
Ve razı olacağın Salih bir amel işlememi bana ilham eyle.
Ve benim için zürriyetim içinde iyi hâl(in devamını) nasip et!
Doğrusu ben, sana tövbe ettim ve şüphesiz ben,
(Sana) teslim olanlardanım.” (Ahkaf, 15)
Şöyle oturup da düşündük mü?
“İnsan bir yolcudur. Çocukluktan gençliğe,
Gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre,
Kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”
Şu fena âlemde ki yolculuğumuzda;
Anne-Baba hukuku var!
Kur’an o hukuku bizlere anlatıyor;
“Anne-baba’ya iyilik et!” diyor!
“Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında,
İhtiyarlığa ererlerse, onlara “öff” (bile) deme”
Bir hadis de, “Baba cennetin orta kapısıdır.
Dilersen onu terk et, dilersen muhafaza et.”
Bir başka hadis de, “Babanın evladına duası,
Peygamberin ümmetine olan duası gibidir.”
İnanınız!
Bu ülkede, “anne-baba hakkı korunabilse…”
Evlatlar,  bu şuura sahip olabilseler;
Aileler o kadar güçlenir ki!
Bizler maalesef,
Birçok güzel örflerimizi unuttuk veya terk ettik!
Bizler maalesef,
İnancımızın bizlere emrettiği,
Birçok erdemleri de yaşayamıyoruz!
Ne diyoruz, bu ülkede;
“Gönüller gibi, toprakta çoraklaştı…”
Rahmet esintilerine o kadar çok ihtiyacımız var ki!
Sadece, “Babalar günü…” diyoruz!
Sadece, “Anneler günü…” diyoruz!
Sadece, “Yaşlılar günü…” diyoruz!
Sadece, ‘yılda birgün…’ anne ve babalar hatırlanır oluyor…
Gelin, aslımıza;
Kendi fotoğrafımıza dönelim!

İYİCE ARAŞTIRMAK!
Hayatımız tamamen, ‘dedikodu’ oldu!
Rahatlıkla,  bir başkası hakkında;
Hüküm yürütebiliyor,
Sadece ‘zanna…’ dayanarak bir başkası hakkında konuşabiliyoruz!
Bu doğru mu?
Ha
İnancımız ne diyor?
“Hiçbir kimse bir başkasının günahını yüklenmez…”
Ayet, “Ey iman edenler! Eğer fasık (yalancı, günahkâr) bir kimse,
Size bir haber getirirse, önce (onun doğruluğunu) iyice araştırın ki,
Bilmeyerek bir topluluğa sataşırsınız da (bu hareketiniz doğru olmadığından)
Yaptığınıza pişman olan kimseler olursunuz” (Hucurat, 6)
Bir konu hakkında,
Ya bilgi sahibi olduğumuz doğruları söyleyeceğiz,
Veya susacağız!
Susmak da, bir vakar ve bir edeptir!

ALAY ETMEK!
Bir başkası ile ‘alay etmek!’ ne kadar tehlikeli bir davranış…
Ayet, “Ey iman edenler! Bir topluluk (başka) bir toplulukla alay etmesin;
Olur ki (onlar) kendilerinden daha hayırlı olabilirler!
Bir takım kadınlar da (başka) kadınlarla (alay etmesinler)!
Belki (onlar) kendilerinden daha hayırlıdırlar.
Kendinizi (birbirinizi ) de ayıplamayın
Ve birbirinizi (kötü) lakaplar ile çağırmayın!
İmandan sonra fasıklık ismi (günahla anılmak), ne kötüdür!
Artık kim (bu kötü amelinden vazgeçerek) tevbe etmezse,
İşte onlar zalimlerin ta kendileridir!” (Hucurat, 11)

ZANNIN ÇOĞUNDAN KAÇINMAK!
Bir başkasının, ‘kusurunu araştırmak…’
Bizde büyük bir marifettir!
Bir başkası gıyabında,
“Gelişigüzel konuşmak…”
Onu incitecek sözler söylemek,
Zanda bulunmak,
Gayet normal!
Günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiştir!
Ne diyoruz,
“Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi,
Sizler de başkasına yapmayınız!”
Ayet, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının!
Şüphesiz ki zannın bazısı günahtır;
(birbirinizin kusurunu inceden inceye) araştırmayın;
Bazınız, bazınızı gıybet etmesin!
Sizden bir kimse, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?
İşte bundan tiksindiniz! O halde Allah’dan sakının!
Şüphesiz ki Allah Tevvab (Tevbeleri çok kabul eden)’dir,
Rahim  (çok merhamet eden)’dir.” (Hucurat,13)

Yazarın Diğer Yazıları