Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

23 Nisan Çocuk Bayramı

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Mondros’tan (30 Ekim 1918)- Mudanya’ya (11 Ekim 1922), “Ya İstiklâl,
Ya Ölüm!” parolasıyla yola çıkılmıştır. Bu yol, bir milletin,
İstiklal/ veya ‘var olma’ mücadelesidir. Bu tarihi mücadele, ‘esir
milletlere de örnek teşkil edecektir.
Atatürk,  Mondros Ateşkes Mütarekesine, önemli bir direniş örneği
gösterecek tarihi hitabesinde şöyle diyecekler; “Cebren ve hile ile
aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine
girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim
olmak üzere, memleketin dâhilînde iktidara sahip olanlar, gaflet ve
dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar
sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit
edebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş
olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde
dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.” İşte,
Mondros’tan Mudanya’ya giden yolun adına bizler, “Ya İstiklâl, Ya
Ölüm!” parolasıyla çıkılan, “İstiklal Savaşı…” veya “Milli Mücadele!”
ismini veriyoruz.
O mücadele ruhunun, 23 Nisan 1920 tarihinde inşa ettiği/ veya temel
harcını bu milletin sinesinden büyük bir feyzle aldığı, “Türkiye
Millet Meclisi’nin Açılışı…” gözyaşı medeniyetinin bir bakıma
Anadolu’da, kendi tarihi kökleri üzerinde tekrar ihyasıdır. TBMM’nin
açılışının 105.nci yılındayız.
İlk Meclisi ve açılışını gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz? Biz
buna, ‘tarihi tefekkür’ diyoruz. O anı yaşamak/ O ana dokunabilmek/
rabıta kurabilmek…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir takvim/ açılış programı
uygulanır. T.B.M.M’sinin açılışıyla ilgili bütün program, Cuma Gününün
kutsiyetine uygun olarak yapılacaktır.  O gün bütün vekiller, “Hacı
Bayram Veli Camisindedirler!” Cuma namazı birlikte eda edilecektir.
Namazdan sonra ‘sakal-ı şerif ve sancak-ı şerif taşınarak daireye
getirilecek’
Birlikte selât ve selâm getirilerek dualar okunacak, kurbanlar
kesilecek… O günü hayal edebiliyor musunuz? Ankara vilayet merkezinde;
Vali Bey’in organizasyon ile “hatim indirilecek ve Buhârî-i Şerif
okutulur!”  Hatmin geri kalan kısmı Cuma namazından sonra Meclis
önünde/ Meclisin açılışında tamamlanmış olacaktır. İlk Mecliste,
coğrafyanın müstesna isimleri yer alacaktır. İhlaslı, iradeli, imanlı
bir Meclistir…
“Mustafa Kemal Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Hamdullah Suphi Tanrıöver,
İbrahim Refik Saydam, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Mehmet Akif Ersoy,
Emin Sazak, Hüseyin Avni Ulaş,
Ahmet Nüzhet Saraçoğlu, Celal Nuri İleri, Ali Fethi Okyar, Hüseyin
Hüsnü Işık, Mahmut Esat Bozkurt, Refet Bele, Yunus Nadi, Hasan Basri
Çantay, Kazım Özalp, Refik Koraltan, Fevzi Çakmak, Mehmet Rıfat
Börekçi, Tevfik Rüştü Aras, Fahrettin Altay, Rauf Orbay, Celal Bayar…”
Ne güzel isimler bütün bunlar!
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük
Millet Meclisi' nin açıldığı ve Türk Milletinin egemenliğini ilan
ettiği tarihtir.
Gazi Atatürk, 23 Nisan 1924'te 23 Nisan gününün bayram olarak
kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra, “23 Nisan 1929
tarihinde Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiş ve bu tarihten
itibaren 23 Nisan Yurt Sathında, ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı…”
olarak kutlanmaya başlanmıştır. Güzel bir gelenektir, “her yıl Türkiye
Cumhuriyeti ve KKTC’nde…” 23 Nisan Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı,
büyük bir heyecan ve gururla kutlanmaktadır. Gazi, çocuklara şöyle
seslenecektir; “Küçük Hanımlar, Küçük Beyler; kendinizin ne kadar
önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok
şey bekliyoruz.” Bizim memleketimizde, Harput’ta, çocuklar için, “Adam
Ufağı...” derler. O çocuklar, yeri geldiğinde öyle kelam ederler ki,
Ecdat, hele bak, “büyümüşte küçülmüş…” ifadeleriyle iltifatta
bulunurlar.
23 Nisan Çocuk Bayramı, “çocuklara armağan edilen tek evrensel bayram
özelliğine sahiptir!”
Bu millet kadar belki de, kendi evlatlarına böylesine değer veren bir
millet yoktur. Çocuklar, bizim güven kaynağımız, umudumuz, ufkumuz,
saf, temiz, duru, berrak bir su misali duruşuyla bizlerin geleceğidir…
1924 yılı kutlamalarında, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın, ‘Himaye-i
Etfal/ veya Çocuk Esirgeme Kurumu’ temsilcisi olması ve Cumhurbaşkanı
Atatürk’ün bu nadide cemiyeti desteklemeleriyle 1925’lerden itibaren
23 Nisan’a; “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı” yanında “Çocuk Günü” ve
“Çocuk Bayramı” da denmeye başlanmıştır.  Şunu söyleyebiliriz, “bir
asrı bulan kutlamalarıyla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı…”
belli gelenekleri de günümüze doğru zenginleştirerek bugünlere
gelinmiştir. Türkiye’nin geleceğini bu tarihi bayramlarda daha
doyasıya idrak ediyor ve çocuklarımızın da, sağlıklı, eğitimli, yüksek
bir moral ve huzur atmosferinde yetişmeleri için (anne-baba, okul ve
çevre üçgeninde) güzel bir atmosfer oluşturduğunu düşünüyoruz.
Şöyle bir zaman tünelinden geçmişe doğru yürüyorum. Çocukluk
yıllarıma… Ninemizin bizlere anlattığı masallara, o masallardaki
yüksek hissiyata gözlerimizi açıyoruz. Anne ve Babamızın, ‘erdemli
insan vasıflarını…’ bizlere tekrar tekrar anlatışları…
Öğretmenlerimiz, onların bizler üzerindeki emekleri o kadar büyük ki…
Bir 23 Nisan Bayramında, İlkokul yıllarında, “Mehter Takımının
Başında…” yürüyorum. Büyük bir heyecanla, kürsüye çıkışımız… Okulun
Tiyatro Oyununda görev alışımız… Aynı ruhu, aynı heyecanı, Öğretmenlik
yaptığımız yıllarda da farksız bir şekilde yaşıyoruz… 1980’li yıllar
ve sonrasında, 23 Nisan Bayramı bir büyük şenlik halinde artık şehrin
statlarına taşınır oldu… 7’den 70’e, üç nesil bir arada, bir yürek
oluşu… 23 Nisan bizim insanımız için bir büyük sevdaydı… Şehrin o
muhteşem töreninde, şiirler okunur, halk oyunları gösterileri yapılır,
yöresel kıyafetler giyilir, sergiler açılır, bütün hünerleri
dökülürdü…
TRT, dünya çocuklarını buluşturmak için televizyon tarihinde ilk defa
1979 yılında; “TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğinin ilkini
katılımcı 5 ülke ile bir ilke imza atacaktı!” İletişim
Teknolojilerinin marifetiyle 23 Nisan Çocuk Şenliği ülke sınırlarını
da aşacaktır…
23 Nisan’da çocuklarımız, “Mendil kapmaca, Yağ Satarım, Bal Satarım,
Çömel Kurtul Oyunu, Sek Sek Oyunu, Halat Çekme oyunları…” dikkatleri
çekerdi.
Elbette ki, Milli Mücadelenin, ‘Kadın Kahramanları…’ olduğu gibi,
“Çocuk Kahramanları da…” yâd etmeliyiz. Onları, ‘çocuk hikâyeleri ile
taçlandırmalıyız…’
İlk Meclisle birlikte; Türk Tarihinin,  “yeni bir sayfası…” “Milli
Devlet…” dönemi başlayacaktır!
Tarihte, ‘devamlılık…’ esastır… İlk Mecliste,  “2 bin yıllık tarihin
yürüyüşü…” iradesi okunur.
İlk Meclis, “kurucu meclis…” özelliğindedir!  İlk defa,  “düzenli
ordu…” bu meclis döneminde kurulur.
İstiklal Savaşını, ‘yöneten…’ bir meclistir. “Milli İradenin…” temsil yeridir,
Onun dışında,  “başka bir iradeyi…” kabul etmez!
İlk, “kurucu anayasayı…” yapan meclistir. “İstiklal Marşını…” kabul
eden meclistir.
“Mudanya ateşkes antlaşmasını…” bu meclis imzalar! Anadolu,  “işgalden
ve işgalcilerden…” temizlenir!
23 Nisan 1920 tarihine; “zaman tünelinden…” yolculuk yapmak!
105 öncesine giderek; O tarihi anları bir daha ‘tefekkür…’ edebilmek;
O ruhu,  halden hale günümüze taşıyabilmek… O anı, “idrak…” edebilmek.
Bir, “şuur fırtınasına…” dönüştürebilmek!
O fırtına,  “gönüllerdeki yangına…” sebep olmadı mı? Bizlere, “vatan
sevgisini…” mübarek kılmadı mı?
Nemrutların,  “ateşe attığı...” İbrahimlerin misali; O sevgiye şahadet
eden canları, “gül bahçesinde…” buluşturmadı mı? Çanakkale’den
Kocatepe’ye;  “sabır yolculuğu…” O yolculuğun; “hüzün yağmurlarıyla…”
beslendiği özlemi! Şefkatin, Merhametin, kollarına aldı sardı,
sarmaladı…
Tahammülü emzirdi, Metaneti besledi, Sadakati büyüttü. Ey Çilem!
“Uğruna feda olacağım kutsallarım için…”  var ol. Varlığında,
“yaşamak…”  “bayraklaşmak…” isterim!

Yazarın Diğer Yazıları