İnsan zannediyor ki tüm zamanlar kendisine ait, istediği zaman vakit duracak, sonra devam edecek. Geçmişe takılıp kalıyor ya da gelecek için kaygılanıyor. Her iki durumda da “an”ı kaçırmış oluyor.
Oysa huzur insanın anı kıymetlendirmesindedir. Şimdiyi kıymetlendirmek lazım. Anların kıymeti onu kaybettiğimizde daha iyi anlaşılır. Yoklukta varlığın kıymeti bilinir.
Hayatın ne kadar kısa olduğunu bilmek bazılarını korkutabilir ya da üzebilir. Ama bu sayede şimdinin ne kadar önemli olduğunu da bize anlatması açısından önemlidir. Anı, bugünü yaşamak, ondan tat almak gerekir. Ne kadar çok yaşadığımız değil, yaşadığımız süreyi nasıl ve ne yaparak yaşadığımız önemlidir.
İnsanoğlu yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandır. Yaşadığı anın kıymetini zaman geçtikçe anlıyor. O zaman onu anlamlandırmaya, kıymetlendirmeye çalışıyor. Halbuki hiçbir şey bugünden kıymetli değildir. Çünkü dünü geri getiremeyiz, tekrar yaşayamayız. Yarına ise şu an ulaşamayız. Bırakalım geçmiş zihinlerimizde güzel bir anı olarak kalsın. Geleceğe ise umutla bakalım. Şimdiyi, anı doya doya yaşayalım.
Bazılarımızın masasında dekor amaçlı kum saatleri vardır. Ara sıra onu ters çevirir, onunla oynarız. Kumların ince delikten akışını bazen büyük bir hayranlıkla, bazen de dertli dertli izleriz. Ama maalesef hiçbir zaman o güzel saatleri zamanı ölçmek için kullanmayız. Hayatımız da bu kumlar gibi bir hazneden diğerine akıp gidiyor.
Hayat göz açıp kapatıncaya kadar gelip geçiyor. Bazen yaşını başını almış kişiler gençlere; “Gençliğinizin kıymetini bilin. Biz şunu yapamadık bari siz daha gençken yapın.” diye nasihatte bulunurlar. Hayat dediğimiz şey kum saati değil ki ters çevirelim geçmişi geri getirelim.
Şimdinin kıymetini bilmek için bir defa geçeceğimiz şu hayatta yavaşlamalıyız. Bir şeyi hatırlamak isteyen insan yavaşlar, unutmak isteyen ise hızlı hızlı gider ki onu unutsun. Hayatlarımızı bir zaman baskısı içerisinde yaşadığımızdan hayatın içinde hatıra biriktiremez hale geliyoruz. Oysa hayatın içinde hatırlanmaya değer anılar biriktirmeliyiz.
Şimdiyi kıymetlendirmemizin neden önemli olduğunu belki de (daha önce de sizlerle paylaştığım) şu Afrika hikâyesi konuyu en iyi şekilde anlatıyor. Bu nedenle hikâyeyi tekrar sizlerle paylaşıyorum. Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkarlar. Kafile zor tabiat koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam eder. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden dururlar. Taşıdıkları yükü yere indirir ve hiç konuşmadan beklemeye başlarlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen Batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremez, zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmelerini gerektiğini anlatarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek isterler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekler.
Rehber, yerlilerle bir süre konuştuktan sonra bu anlaşılmaz durumun nedenini şu şekilde açıklar: “Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”
Ruhlarımızın geride kalmaması için şimdinin kıymetini bilmemiz gerekiyor. Şimdinin kıymetini bilenlerden olmanız dileğiyle sağlıcakla kalın.