Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın TBMM’nin Yasama Yılı açılışında söyledikleri üzerinde düşünülmesi gereken bir konuşmadır. Bu konuşmayı 85 milyonun en iyi şekilde anlaması gerekiyor. Aramızdaki çekişmeleri ve ayrılıkları bir kenara bırakarak terör devleti İsrail’e karşı tek vücut olmamız gereken bir zamandan geçtiğimizi hepimizin anlaması gerekiyor. Burada en büyük sorumluluk da tüm siyasilere düşmektedir. Bu konuşmada Cumhurbaşkanımız şunları söyledi: “"Vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkânla karşı duracağız.”
Peki bu “vaat edilmiş topraklar” nedir? Bu hafta bu konuyu size kalemim yettiğince açıklamaya çalışacağım. Eski dilde “Arz-ı Mevud” olarak bilinen bu terim günümüzde ”Vaat edilmiş Topraklar” olarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Vaat edilmiş topraklar, Allah’ın Hz. İbrahim’e ve onun soyundan gelenlere verdiğine inanılan topraklardır. Yahudiler’in bu toprakları içerdiklerine inandıkları en geniş sınırlar şu şekildedir: “Güneyde, tüm Sina Yarımadası ile Kahire’nin kuzeyinden itibaren Kuzey Mısır; doğuda tüm Ürdün’le Suudi Arabistan’ın büyük bir bölümü, tüm Kuveyt ve Güney Fırat Havzası ile birlikte Irak’ın bir bölümü; kuzeyde tüm Lübnan, Suriye ve Van Gölü’ne kadar olan Türkiye topraklarının güney bölümü; batıda ise Kıbrıs.” (Semiha Karahan, Siyonist Öğretide Vaat Edilmiş Topraklar)
Vaadin aslına bakıldığında bunun bir vaatten ziyade bir anlaşma olduğu görülmektedir. Kaldı ki bu vaat bu topraklarda yaşamış başka uygarlıkların inancında da olduğu bunların ele geçirilen kutsal metinlerinde de görülmektedir. Hititlerde, Mezopotamya uygarlıklarında ve eski Mısır metinlerinde de vaat edilmiş topraklar bilgisi bulunmaktadır. Bunun bir örneği bugün Sultanahmet’teki meydanda bulunan dikili taştır. III. Tutmozis tarafından M.Ö. 1480 ile 1475 yılları arasında Mısır’daki Karnak’ta dikilmiştir. Dikilme amacı kralın Gazze; Mekkido, Kade ve Fırat üzerindeki Karkamış’a kadar giden yol üzerinde kazanmış olduğu zaferi yad etmektedir. Anlayacağınız ele geçirdiği yerleri anmak için dikilmiştir.
Tevrat’ın Tesniye bölümünün birinci babında yer alan bilgilere göre vaat edilen topraklar hem yalnızca İsrailoğulları’na vaat edilmiş değildir. Vaadin muhatabı olan toplumlar ise “İşte diyarı önünüze koydum, girin ve Rabbin atalarınıza, İbrahim’e, İshak’a, Yakub’a, kendilerine ve kendilerinden sonra onların zürriyetlerine vermek için and ettiği diyarı kendinize mülk edinin” cümleleriyle belirlenmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.), Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail kolundan gelmiş bir zürriyettir, torunudur, şu halde O’nun ümmeti olan Müslümanlar da, şartlarını yerine getirirlerse, Allah’ın vaat ettiği Mukaddes topraklara sahip olma ve burasını vatan edinme hakkına sahiptirler.
Allah Teala elbette Mukaddes toprakları Siyonistlere yurt etmeyecektir; çünkü o topraklarda oturmaya ve Allah’ı anmaya layık olanların özellikleri hem kendi kitaplarında, hem de Kuran-ı Kerimde açıklanmıştır ve orada Allah’ı Teala şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki, zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da: “ Şüphesiz yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır” diye yazdık.” (Enbiya:21/105) İyi kulları da yine Allah’ı Teala tarif etmiştir: “Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde yurt ve iktidar verirsek namazı kılar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten menederler, işlerin sonu Allah’a varır.” (Hac: 22/41)
Siyonistlerin devamlı gündemde tutup istismar ettikleri “vaat edilmiş toprak” meselesine yukarıda açıklanan usul içinde bakmak gerekiyor.
Ülkemiz için de bugünlerde yapmamız gereken en önemli şeylerin başında birlik ve dirliğimizi korumaktır. Birliğimizin, dirliğimizin daim olması dileğiyle sağlıcakla kalın.