Bugün dünyanın en güzel nehirlerinden biri olan Fırat Nehri'nin kenarında zaman geçirmek nasip oldu. Yıllar önce Misbah hocadan dinlediğim bir efsaneyi hatırlayınca yazayım dedim.
Fırat Nehri'nin ismi Tevrat ve İncil'de de geçtiği gibi Hz. Muhammed'in hadislerinde de kendisine yer bulur. Aşklara, destan ve efsanelere de konu olan Fırat, İnsanlığın varoluşundan beri bu coğrafyaya hayat verir.
Asur dilinde Purattu, eski Farsça'da Ufratu, Arapçada Al-Furat diye isimlendirilmiştir. Kürtçe'de Fe-re-hat (geniş aktı), fer ete-ferte (yanlız geldi) kelimelerden ağız yapısına uyarak “Ferat” şeklini aldı. Günümüz Türkiye Türkçesine de “Fırat” olarak yerleşti. (Mehmet Faraç, Suyu Arayan Toprak, Ozan yay, İst)
Şimdi gelelim efsanesine;
Kadim zamanlarda bölge halkının inandığı “Euphrates” isminde bir pagan tanrısı varmış. Bu tanrı bir gün eşinin yanında yatan öz oğlunu yabancı biri sanıyor ve öldürüyor. Daha sonra üzüntüsünden kendisini Fırat Nehri'nin derin sularına atıyor ve kayboluyor. O günden sonra insanlar Fırat'a yaklaşmaktan dahi korkar olmuşlar. Nehirde kim boğulsa ve nehir suyu azalsa hep bu tanrının gazabına bağlarlarmış. Zaman içinde bu gazaptan ve kıtlıktan da korktukları için her yıl bir çocuğu Fırat Nehri'ne atarak kurban verir olmuşlar.
Günlerden bir gün Dersim'li bir Pir, Aşmuşat'tan (Elazığ Palu'ya bağlı Örencik köyü, Eski ismi Aşmuşat, Xarebe, Gülüşkür köprüsünün bir kaç km güney-doğusunda) geçerken büyük bir kalabalık görür. (Ermeni anlatımlarında bugün Kovancılar, kapuaçmaz mevkisinde ziyaretgahı bulunan Müslümanlarca Heybet Baba denilen, gerçekte bir Ermeni Hristiyan evliyası olan Haybad oradan geçmiştir). Pir, bakar ki kimisi ağlarken kimisi de sevinç içerisinde. Ağlayanlara “Niçin ağlıyorsunuz?” der. Ağlayanlardan birisi; “Yılda bir kez Fırat'a kurban edilmek üzere bir çocuk suya atılır, bu yıl sıra bizim çocukta” der. Döner gülenlere sorar; “Siz ne için gülersiniz?”. Onlar da “Kurban verdiğimiz de Fırat yükselecek, bolluk bereket olacak” der.
Pir, hemen gider ve çocuğun suya atılmasına engel olur. Tabi bölge halkı Pir'e olan saygılarından dolayı durur ve Pir'in ne yapacağını beklerler. Pir, bir deri parçasının üzerine; “Akıyorsan ilk aktığın günden daha hızlı, daha gür ve daha berrak ak, akmıyorsan ahirete kadar Xwade'den (Allah'tan) dileğim kurursun, aldığın can sana yeter, bir de kurban edilen çocukları nasıl kabul edersin, sen bu kadar zalim misin?” yazar ve Fırat'a atar. Ardından “Getirin bir koç kurban edin” der. Koç kurban edilir, yenilir içilir ve bir bayram gibi her yıl tekrar edilir.
Artık, Fırat'ın suları daha gür, daha berrak akmaktadır, toprak suya doymakta bolluk bereket içerisinde bölge zenginlik ve refahın merkezi olmaktadır. Her yıl koç kırpma zamanında kurbanlar kesilir, halaylar çekilir ve fakir fukara, yolcu yetim ve kimsesizler duyurulmaktadır.
Bu efsanenin Adıyaman Samsat'a ait olduğunu söyleyenler, isim benzerliğinden dolayı yanılmaktadır. Kadim Palu'nun bu kısmının ismi Arsamosata- Arşmişat- Aşmuşat olarak geçmektedir. (En eski kaynak İskenderiyeli Ptolemaios, Geograpiya M.S 150). Bu gün o kısma Murat Nehri deniyor; fakat kadim zamanlar da “yukarı Fırat” denirdi.
Bu efsaneyi biraz farklı da olsa ilk Misbah Hicri hocamdan dinlemiştim, her ne kadar o emin olmamakla beraber Adıyaman Samsat demişti ise de, Aşmişat, Palu'da olduğu için ben ısrarcı olmuştum. Kendisine Rahmet dilerim.