Ahmet Turan Uçar

Musa, İsa ve Hz. Muhammed 

Ahmet Turan Uçar

Musa;
Tanrılar ve bu tanrıların temsilcileri olan krallar dönemi. Dünyayı ve öte dünyayı da kontrol eden güç, bu sistem ile tüm insanlığı köleleştirmiş, ruhbanlığın altın çağı yaşanmaktadır. Mısır'da da Firavunlar kendilerine tanrısal bir rol biçmiş ve tüm insanların efendileri olduklarını ilan etmişlerdi. Sadece Mısır'da mı durum böyledir? Hayır, hemen hemen dönemin tüm coğrafyalarında Tanrı-Krallar vardır ve tüm bu dönem insanları bu Tanrı-Kralların hizmetinde ve adeta lütfu ile yaşamaktadırlar. 

Tanrı-Kralların en büyük yardımcıları şüphesiz saray erbabı ve onlara meşruiyet kazandıran ruhban sınıfıdır. Bunların dışındaki herkes; tanrıları ifade eden putlar, tanrının yeryüzündeki temsilcisi krallar ve ruhban sınıfına hizmet etmek için vardır, yani kısaca köledir.
İşte böylesi bir dönemde Musa ortaya çıkmış, ruhban sınıfının köleleştirdiği insanlara özgürlüğü vadetmiştir. Fakat ruhları köleleşmiş insanlara özgürlüğü anlatmak o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü kölelikten özgürlüğe giden yol meşakkatli ve bir o kadar da risklidir. 

Kutsal kitaplara ve Yahudi tarihine baktığımızda Rab (Yehova) oldukça sert ve acımasızdır. Mısır halkına acımadan birçok felaketi yaşatır. Musa da öyledir ve insan öldürmekten, savaşmaktan çekinmez, Firavuna ve yandaşlarına olduğu kadar, kendisine tabi olanlara karşı da serttir; çünkü ruhları köleleşmiş bir millet, başka türlü özgürlüğe yelken açmayacaktır. Aynı durum farklı coğrafyalarda Zerdüşt ve Konfiçyüs gibi peygamberlerce de yaşanmaktadır. 

İsa;
Roma, adeta merkezi dünyayı istila etmiştir, askeri ve politik gücü öylesine güçlüdür ki zenginlik ve dünyevileşmenin sembolüdür. Fetihler, savaşlar, işgaller dönemidir. Roma; güç, şehvet ve insanların arenalarda birbirilerini öldürmelerinin, vahşi hayvanlara yedirilmelerinin spor olarak görüldüğü, maneviyatın ve ruhaniyetin olmadığı bir medeniyettir artık. Tabi sadece Roma değil, İran ve Çin coğrafyası da aynı durumdadır.
Bakire Meryem'in melek yüzlü yavrusu, saflığın, vicdanın beden bulmuş hali, ruhaniyeti ile adeta materyalizme meydan okuyan, tanrının vicdanı İsa, böyle bir dönemde insanlığa seslenir. Barışın, sevginin, bağışlayıcılığın peygamberidir. Sevgi ve bağışlama İsa'nın tebliğinin temelleridir. Rab bağışlayıcıdır, sevgi doludur ve bir baba şefkatine sahiptir.
İsa, babasız büyümüş, marangozluk yapan kimsesiz bir genç adam. Ruhaniyeti, ahlakı, vicdanı ve sevgi dolu kalbi ile vahşi Roma'yı dize getirir. Çok değil bir yüzyıl sonra şehvet ve maddi zevklerin zalimce yaşandığı Roma, artık ruhaniyetin merkezidir. Kiliselerinde dua ve ilahilerin yükseldiği inançlı insanların sesleri çınlamaktadır. Aynı durum farklı coğrafyalarda Budha ve Tao-tzu gibi peygamberlerce de yaşanmaktadır.

Hz. Muhammed;
Artık, İsevilik, Musevilik ve batı gerçeklikten kopmuş özellikle Hristiyanlık, ruhaniliğin derinliğinde adeta kaybolmuş, manastır hayatı ve dünyevi her şey şeytanlaştırılmıştır. Bir diğer kesim de oldukça dünyevileşmiş şehvet, güç ve maddi varlık her şeyden üstün tutulur olmuş toplumsal sınıflar oluşmuştur.
Allah, yeni bir kitap ve yeni bir peygamber göndermiştir. Bu peygamber; Musa gibi sert ve savaşçı, İsa gibi merhametli, şefkatli ve ahlak timsalidir. Artık din kemale erecek ve ruhaniyet ile dünyevileşme arasında gidip gelen insanlığa yeni bir ufuk açacaktır. 

Hz. Muhammed, orta yolu, dengeyi, iyiliği ve Allah'tan başkasına boyun eğilmeyeceğini tavsiye eden; bir karıncanın hakkına riayet ettiği kadar, dünya müstekbirlerine de meydan okuyan bir peygamberdir. 
İfrat ve tefrit arasında bir dengeyi tavsiye eden İslam'ın, iki yönü de kontrol edebilen bir yönü vardır. Niyet kötü olunca, ilahi kelamdan da insanlar kendilerine uluhiyet atfedebileceği gibi, ruhban sınıfı da çıkarabilir ve müstekbirler de kendilerini meşrulaştıracak yorumlar üretebilirler. Fakat vahyin o tertemiz duru mesajı insanlığa her zaman rehberlik edecektir.

Yazarın Diğer Yazıları