Adnan Üstün

Oruç ile Takvayı Kazanmak (İbadetler Sorumluluk Bilinci Kazandırır)

Adnan Üstün

Her ibadetin bir amacı ve maksadı vardır. Bizlere kazandırmak istediği bir değer ve bazı ahlaki ilkeler vardır. Yoksa ibadetler kendi başına bir amaç değildir. Bu, namazda da böyledir, zekatta da, oruçta da böyledir… Oruçtan maksat aç kalmak olmadığı gibi, namazdan maksat da bedenin hareket etmesi değildir vs.

Takvâ ve diğer türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de 285 yerde geçmektedir. Kur’an’da ve hadislerde takvâ bazen sözlük anlamında, bazen de “Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak azabından korunma, sakınma” anlamında kullanılır.

Orucun farz kılındığını bildiren Bakara Suresinin 183 üncü ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere (toplumlara) farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki bu sayede sakınırsınız.” Orucun amacı işte burada ayetin son cümlesinde ifade edilmektedir: “bu sayede sakınmak”.  Peki sakınmak anlamının öne çıktığı takva nedir?

Genelde takvâya, “Allah’tan korkun” anlamı verilmiştir. Oysa, korku anlamı olmakla birlikte, kendisine zarar verecek bir varlıktan korkmayı değil, Allah’ın sevgisini, merhamet ve şefkatini kaybetmekten korkmak ve Rabbini gücendirmekten çekinmek gibi çok geniş ve daha derin bir manayı ifade etmektedir. Bu korkunun kaynağı saygı ve sevgidir. Allah’tan korkun denildiği zaman, en başta Allah’ın sevgisini ve rızasını kaybetmekten korkmak akıllara gelmelidir. Yoksa bilindik manada korku Kur’anda “havf” kelimesi ile ifade edilmektedir.

Dünyanın yeri bu kainatta bir zerre kadar iken,  dünyanın içerisinde de insanoğlu bir zerre kadar yer tutmaktadır. Cirmi yani kütlesi küçük, fakat cürmü yani işledikleri, yaptıkları büyüktür. Bazen yapısındaki acizliğini, zayıflığını, gözüyle görmediği bir mikroba dahi mağlup olduğunu-yenildiğini unutur. Kendisine şefkat ve merhametle davranan, nimetler sunan Rabbine karşı kulluğunu yapmamaya, vazifesini aksatmaya  kalkışır.

İşte burada yapılan ibadetler devreye girer. Ramazan ayında tuttuğu oruç, insana takva yani sorumluluk bilincini kazandırdığı gibi okuduğu Kur’an da kendisine yol gösterir. Zaten Bakara Suresinin 2 inci ayetinde “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” buyurulmuştur. Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, Kur’an yol gösterecektir.

“Hangi yolu, nerenin yolunu?” dersek, ebedi mutluluğun yolunu, cennetin ve sonsuz nimetler-güzellikler yurdunun yolunu bize gösterecektir.  “Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”  diye takva sahiplerini Âl-i İmrân Suresi 133. ayetinde cennete koşmaya, orası için koşturmaya davet eder Rabbimiz. Demek ki cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır.
Takvâ; hassasiyet sahibi olmayı, helal ve haram konusunda ciddiyete sahip olmayı, şüpheli olan şeylerden de kaçınmayı ifade eder. Meramımızı ifade eden ve verdiği mesajla hakikate dikkat çeken bir rivayette;
“Hazret-i Ömer (radıyallahu anh) bir gün, Übey bin Ka’ba (radıyallahu anh) takvanın ne olduğunu sormuştu. Übey (radıyallahu anh) da ona:   

–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer? diye sordu.                

Hazret-i Ömer: “Evet, yürüdüm.” dedi.                                

–Peki, ne yaptın? diye sordu.                              

Hazret-i Ömer: “Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim (yani kendimi sakındım).” cevabını verdi.                                            

Bunun üzerine Übey bin Ka’b (radıyallahu anh)                            

–İşte takva budur.” dedi. 
Böylece; takvanın, Allah’a karşı gelmekten ve günahlardan sakınmak ile haramlardan korunmak hususunda titiz davranmak olduğunu, bizlere ifade ettiler.
Ebû Zer (radıyallahu anh) der ki; Rasûlullah bana şöyle buyurdu:
“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’dan kork (takvalı ol)! Kötülük işlersen, hemen ardından bir iyilik yap ki, o kötülüğü silip yok etsin. İnsanlara karşı da güzel ahlakla muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)
Yine Ebû Zer (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah bir gün: “Ben öyle bir âyet biliyorum ki, şayet insanların tamamı onunla amel etseydi (ona göre yaşasaydı), hepsine de yeterli gelirdi.” buyurmuştu. Ashâb-ı Kirâm:
“Ey Allah’ın Rasûlü, bu hangi âyettir?” diye sordular. Allah Rasûlü:
“Kim Allah’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.(65/2)”  âyetini okudu.” (İbni Mâce, Zühd, 24)
Salat ve selam O’na olsun, Peygamber Efendimiz bizlere daima takvayı kuşanmayı tavsiye etmiş ve "İnsanın Cennete girmesine en çok sebep olan şey, onun Allah'a karşı duyduğu takvasıdır." (Ahmed b. Hanbel, II, 392, 442). buyurmuştur.
Tuttuğumuz oruçların bizlere takvayı ve güzel ahlakı kazandırması, her türlü kötülükten uzak tutması gerekmektedir. Aksi halde insanın yanına kalan şey sadece açlık olacaktır. “Nice oruç tutanlar var ki, aç kalmaktan başka bir kazançları yoktur. Ve yine nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.”(İbn Mace, Sıyam,21) diyerek uyarır bizi O kutlu Peygamber (sav).
İbadetlerimizi yaparak, takva duygusunu kazanmaya muhtaç olan bizleriz. Allah’u Teala’nın, ne bizlere ne de yaptığımız ibadetlere ihtiyacı yoktur. “Yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı terk etmeyen kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhari, Savm, 8.)
Yaptığımız ibadetlerle Allah’a karşı takvalı olan, O’na karşı gelmekten ve O’nun sevgisini kaybetmekten korkan bir bilince sahip olmayı, herkese ve herşeye sorumluluk  bilinciyle davranmayı Rabbimiz nasip etsin. Allah Rasulu (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin  duası, bizlerin de duası olsun. Takvayı kuşananlara selam olsun…
“ Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.”           

 (Müslim, Zikir 72; İbni Mâce, Duâ 2)
 

Yazarın Diğer Yazıları