* Mü’min kadınlar; sözü yumuşak, kırıtarak ve işve ile söylemeyin ki kalplerinde hastalık bulunanlar-niyeti bozuk olanlar meyletmesin. Yabancı erkeklerle ihtiyaca binaen konuştuğunuzda; bilinen ve normal bir şekilde konuşun. Nazınızı, cilvenizi helalinize yapın. Eşinize sert ve kırıcı bir üslup takınıp da yabancılara gevşemeyin! Ayette Peygamber Efendimizin eşleri üzerinden mümin kadınlara mesaj verilmektedir.
"Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel ve düzgün söz söyleyin." (Ahzâb Suresi, 32. Ayet)
* Mü’min kadınlar için asıl olan mekan, yani karargâhı evleridir. Dışarısı istisnadır, zarurete binaen veya meşru bir iş ve ihtiyaç içindir. Herhangi bir iş için dışarı çıktığında ise açılıp saçılarak yabancı ve kötü bakışları üzerine çekecek şekilde değil, Kur’anın öngördüğü şekilde tesettüre uygun olarak çıkmalıdır.
"Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Peygamber ailesi, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."(Ahzâb Suresi, 33.Ayet)
Bu ayette de Peygamber Efendimizin eşleri üzerinden mümin kadınlara mesaj verilmektedir. Yoksa 32 ve 33 üncü ayetlerde yasaklanan; yabancılarla cilveli bir eda ile konuşmak, açılıp saçılmak ve süslerini yabancı erkeklere göstermek diğer müslüman kadınlara da helal değildir.
-Mü’min kadınların gözü de gönlü de evindedir. Dışarı çıktığında ise bir an evvel evine-yuvasına kavuşmanın özlemi içindedir. Evi değil, dışarısı onu sıkar ve bunaltır.
-Bir annenin, bir kadının üreteceği en büyük ve güzel şey nesildir, yapacağı en büyük katkı ise toplumu yetiştirmek, eğitmek ve terbiye etmektir.
-Kadını annelik vazifesinden uzaklaştıran, üç kuruş dünya parasını-malını eline sıkıştırıp da evladından koparan, nesli terbiye ettirmeyen ve yetiştirtmeyen bir düşünce, bir sistem yanlıştır.
-Uzmanlık istemeyen, ihtisas gerektirmeyen bir iş dışında, düz memuriyet ve işçiliğin kadına katkısı olmadığı gibi kadın ve annenin de gerekli oranda topluma katkısı olmayacaktır.
- İslam, kadının meşru şartlar dahilinde çalışmasına ve üretmesine karşı değildir. Ancak; kadının fıtratına uygun ve zorunlu olanlar dışında; lüksün, şatafatın, konforun artması için koşturanlar ve koşmak zorunda bırakılanlar; en başta kendilerini sonrasında ise ailelerini ve çocuklarını ihmal etmektedirler. Toplumda yaşanan birçok huzursuzluğun sebeplerinden biri de budur...
Çözüm; ev hanımlığı ve annelik teşvik edilmeli ev hanımı olup da çocuklarına kendileri bakan anneler başta olmak üzere çocuğu olmayan ev hanımlarına da destek ödemeleri yapılmalı, kamuda çalışan erkeklere ödenen aile yardımı da arttırılarak bizzat ev hanımı olan eşe ödenmelidir.
-Kamuda uzmanlık ve ihtisas gerektirmeyen işçi ve memur kadrolarında çalışan hanımlara aldıkları maaşın net 1/3'ü ödenerek, yerlerine kendi tercih ettikleri erkek yakınları yerleştirilmeli, böylece hem işsizlik azaltılmalı, hem de ev hanımlığı teşvik edilerek annelerin çocuklarına ve ailelerine "kaliteli" zaman ayırmalarına imkan verilmelidir.
1/3 maaş az olur diyecek olanlara şunu ifade edelim ki; bugün çalışan ve günde 10-12 saat evlerinden çıkmak zorunda bırakılan hanımların çoğunun ellerinde (kreş, servis, temizlik, bakıcı, yemek, giyim-
kuşam vs.) yapılan harcamalardan sonra bu kadar bir miktar dahi kalmamaktadır. Çoğunda kalan tek şey; hayatın ağır yükü, yorgunluk, mutsuzluk ve huzursuzluktur...
*Bir işi Allah emretmiş ve Peygamberimiz de uygulamasıyla göstermişse; bize düşen görev başım üstüne deyip o işi kabul etmektir.
"Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."(Ahzâb Suresi, 36. Ayet)
* Mü'min kadınlar işleri ve ihtiyaçları için dışarıya çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine almalı, tesettüre uymalıdır. Giydiği elbise, örttüğü örtü "ben buradayım, bana bakın" der gibi dikkat çekici olmamalı, fosforlu trafik levhası gibi metrelerce öteden bakışları da üzerine çekmemelidir. Örtünmeyi tarz olsun diye değil, farz olduğu için yapmalıdır.
" Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."(Ahzâb Suresi, 59. Ayet)
*Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin. (Ahzab Suresi/70)
* Nankör olan çoğunluktan değil, az olan şükredenlerden olun. “…Kullarımdan şükredenler pek azdır.”(Sebe Suresi,13. Ayet)
-Nimete şükretmek, nimetin sahibini ve yaratanı tanımakla başlar. Nimetin devamı onun şükrünün yapılmasıyla ve emanet bilinmesiyle mümkündür.
* Ölümlü olduğunuzu ve her makamın geçici olduğunu unutmayın. Her insan ölümlü, her makam ve iktidar geçicidir. Sultan Süleyman (Aleyhisselam) da olsa herkes ölümlüdür. Her iktidar, servet ve kuvvet geçicidir. Önemli olan, onun emanet bilinmesidir. (Sebe Suresi,14. Ayet)
-Hazreti Süleyman Aleyhisselam'ın iktidarının (yönetiminin) sona ermesi, dayandığı bastonun bir kurtçuğun kemirmesi sonucu çürüyüp, içi boşalıp yıkılmasıyla anlaşıldı.
Dünya iktidarları da; adeta bünyeye kurt girip kemirince, yani yozlaşınca, değerlerinden uzaklaşınca çöküş süreci başlar ve biterler.
* “Olmasaydınız keşke” diyeceğiniz kimselerin izinden gitmeyin, onlarla arkadaşlık yapmayın. Bu dünyada siz olmasaydınız, biz olmazdık ve ne yapardık diyenler, ahirette ise; "siz olmasaydınız, keşke olmaz olaydınız, biz mü'min olurduk, adam gibi müslüman olurduk" mealinde konuşacaklardır.
"İnkâr edenler, "Biz bu Kur'an'a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız" dediler. Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, "Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk" derler."(Sebe Suresi, 31. Ayet)
* Statükocu olmayın. Hak ve hakikat hatırlatılınca uyanlardan olun. Allah'ın mesajına ilk karşı çıkanlar, statükolarını korumak isteyen nimet içerisinde şımaranlar olmuştur. Halbuki nimet birer emanet bilinmeli ve şükrünü yerine getirmek için gayret edilmelidir. (Sebe Suresi,34. Ayet)
* Mal, servet ve adam sahibi olmak makbuliyetin ölçüsü değildir. Hepsi birer imtihandır. Allah katında mertebece yakınlık sağlayacak olan şey; ancak iman ve salih bir amel, güzel davranışlardır. (Sebe Suresi/35-37)
* Allah yolunda ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. Allah yolunda vermek gerçekte almak ve kazanmaktır. (Sebe Suresi/39)
*Doğru yolun, hidayetin kaynağı Kur’andır. Ona tabi olun. (Sebe Suresi/50)
* İş işten geçmeden, ömrü tüketmeden iman edin, sonra hesap günü iman ettik dememenin bir faydası olmayacaktır. (Sebe Suresi/52)
* Eğer Allah birine rahmeti ve nimeti açarsa kimse ona kapatamaz ve yine Allah birinin önünü kapatırsa da kimse açamaz. Bu dünyada her türlü fitne ve fesat ile güya insanların önünü kapattığını zannedenler de uyarılmakta ve iman edenlerin Allah'a güvenmeleri öğretilmektedir;
"Allah'ın insanlara göndereceği herhangi bir rahmet ve nimeti engelleyip tutacak yoktur. Her neyi de tutarsa, onu da ondan sonra salacak yoktur. O Azîz'dir, her şeye galibdir. Hakîm'dir, hükmünde hikmet sahibidir." (Fâtır Suresi, 2.Ayet)
*Aldatmanın en alçakçası, Allah ile aldatmaktır. "Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan) da, sizi Allah (‘ın affına güvendirmek) ile aldatmasın." (Fatır Suresi, 5. Ayet)
* Allah ile olan bağınız nispetinde şeref ve itibar kazanırsınız. İzzet ve şerefin kaynağı Allah'tır (Fatır Suresi/10). Dünya ile makam ve servet ile şeref kazandıklarını zannedenler ellerindekini yitirince şereflerini de yitirirler. Allah'a dayanmayan her türlü şeref ve itibar sahtedir.
*Allah’tan başkasına yalvarmayın, dua etmeyin. Onlar duanızı işitmezler, işitecek olsaydılar bile cevap veremezlerdi. Kıyamet gününde de, onlardan isteyerek Allah’a şirk koşmanızı kabul etmeyip inkar edeceklerdir. (Fatır Suresi/14)
*Ey insanlar siz Allah'a muhtaçsınız. Allah, hiçbir şeye muhtaç olmayandır. Siz vazgeçilmez değilsiniz, kendinizi birşey zannetmeyin. Allah dilerse sizi giderir yerinize yeni bir toplum getirir ve bu Allah'a göre zor bir şey değildir. (Fatır Suresi/15-16)
* Suç ve cezalar şahsidir. Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez... (Fatır Suresi/18)
* Bu dünyada iken zarar etmeyecek bir ticaret yapın. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı hakkıyla kılanlar ve kendilerine verilen rızıklardan Allah yolunda gizlice ve açıkça harcayanlar asla zarar etmeyecek bir ticaret umarlar. (Fatır Suresi/29)
* Hayatı hoyratça tüketmeyin. Bu dünya hayatını hesapsızca tüketenler, mahşer gününde büyük bir pişmanlık hissedip dünyaya geri dönmeyi ve güzel işler-salih ameller yapmayı arzu edecekler. Fakat onlara denilecek ki; "sizi ibret alacak bir kimsenin kendisinde ibret alacağı bir süre kadar yaşatmadık mı, size bu günün dehşetinden haber veren uyarıcılar da geldi..." (Fatır Suresi/36-37)
Hayatta olanları uyarmak için gönderilen Kur’anın; hayata yönelik ilke ve düzenlemelerinden bir kısmını, 22. cüzdeki-bölümdeki Ahzab, Sebe ve Fatır Surelerindeki ayetleri esas alarak, ayetlerden anladıklarımızı ve ayetlerin işaret ettiği hakikatleri ifade etmeye çalıştık.
Allah-u Teala hepimize Kur’anı anlamayı, yaşamayı ve hesap gününde de Kur’an ahlakına sahip Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam ile beraber olmayı nasib etsin. Vahyin bereketinden istifade etmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz…