Adnan Üstün

Kötü Malın Hayrı (Sadaka ve Bozuk Para)

Adnan Üstün

Caminin çıkışına kumbara konulmuş, orada görevli olan kişi sesleniyordu:
-‘Hocamızın duyurduğu, cami ve kursların ihtiyacı için yardımlarınızı esirgemeyin.’ Cuma namazından yeni çıkmıştı... Elini cebine attı, kağıt paralara dokundu. Tam çıkaracakken kendi kendine konuştu: ‘Bu çok olur.’ Cebinde biraz daha derine inerek, bozuk paralara eli değdi. Seslerini işitince tebessüm etti ve dedi ki: ‘Zaten cebimde ağırlık yapıyorlardı, yürürken de ses çıkarıyorlar. Hem bir müddet daha kalırsa cebim delinir.’ Bu düşüncelerle, elini attığı cebinden bozuk paraların hepsini çıkardı ve kumbaraya attı. Müthiş rahatlamıştı... Öyle ya, yardım etmişti ‘Allah rızası için’, hem de metal ağırlıklardan kurtulmuştu… 
Bir çoğumuzun yaşadığı ve şahit olduğu durum, örnekler farklı da olsa malesef böyle. Yaptığımız iyilikler ve hayırların bir kısmı; ya bozuk paradan kurtulmak veya yenilerine yer açmak için eskileri vermek şeklinde oluyor.
Halbuki Allah’u Teala Kur’anı Kerim’de ‘Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.’ (Ali İmran Suresi 92. Ayet) buyurmaktadır. Yani verdiğimiz ve harcadığımız şeylerin, sevdiğimiz şeylerden olması gerektiği ifade edilmektedir.
Döküntülerimizden, eskilerimizden değil, sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda paylaşmadıkça asla iyiliğe, hayra ulaşamayacağımızı ve her ne harcayıp verirsek  Allah’ın  onu bildiği haber verilmektedir. 
Medineli müslümanlar arasında en çok hurma bahçesine sahip olan Ebû Talha, Mescid-i Nebevî’nin karşısında bulunan ve içindeki tatlı suyu Hz. Peygamber Efendimiz tarafından beğenilen Beyruhâ adlı bahçesini çok severdi. Peygamberimiz  de sık sık buraya uğrar, güzel manzarasını seyreder ve meşhur suyundan içerdi.
     “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Âl-i İmrân 3/92) meâlindeki âyeti duyar duymaz, Ebû Talha: kendisini sorgulamış, “Acaba benim sevdiğim şeyler nedir?” diye düşünmeye başlamıştı. 
Çünkü Rabbimiz; ‘kullanmadıklarınızı, beğenmediklerinizi verin’ dememişti. ‘Bir tanesi kırıldığı için, bozulan takımı verin’ dememişti. ‘Yenileri çıktığı için modası geçmiş gördüklerinizi de verin’ dememişti. Sevdiğiniz şeylerden infak edin-paylaşın demişti.
Ebû Talha en çok neyi sevdiğini bulmuştu. Medine’nin sıcaklarında oturup gölgelendiği, Medine’nin en güzel ve en tatlı suyu içerisinde bulunan hurma bahçesini  infak edecekti. Hemen Efendimiz’in huzuruna geldi ve; -Ya Rasûlallah! Allah, ‘Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.’buyurdu. Benim de en çok sevdiğim şey Beyruha’dır; sen şahit ol ki, o benim infakımdır!” Peygamberimiz (sas) bu büyük infak karşısında: ‘İşte kâr eden mal budur, işte kâr eden mal budur.” diyecek ve onu  fakir akrabaları arasında infak etmesini-paylaşmasını tavsiye edecektir.” (Hayâtü’s-Sahâbe, 2: 92; İsâbe, 1: 567)
Bu ayet indikten sonra; Zeyd b. Hârise çok sevdiği Sebel isimli atının yularını tutup Mescid’e getirecek; “Ya Rasûlallah! Allah sevdiğiniz şeyi infak edin dedi, ben de bu atımı çok seviyorum, şahit ol infakımdır.” deyip, atını oraya bırakacaktı.
Yıllar sonra gelecek olan Halife Hz. Ömer’in torunu, Ömer b. Abdulaziz ise; çuvallara şekerler doldurup dağıtacak, kendisine “Ey Ömer! Şeker dağıtacağına, para dağıtsan daha iyi olmaz mı?” diyenlere: “Allah, para dağıtın demedi, neyi seviyorsanız onu dağıtın dedi, ben de şekeri çok seviyorum, bunun için şeker dağıtıyorum!” diyecektir.
Bu örnekler bize, Allah katında makbul infakın-paylaşmanın sevdiğimiz şeylerden, bizim yanımızda kıymeti ve değeri olan şeylerden olması gerektiğini öğretmektedir. Bu da ancak takva duygusuna sahip olmakla mümkündür.
Allah’u Teala Kur’anda Adem Aleyhisselamın iki oğlundan bahsetmektedir: ‘Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.’ (Maide Suresi 27. Ayet)
Müfessirlerin aktardığına göre oğullardan biri, malının en iyisini kurban olarak sunmuş, diğer oğul ise ziraat ürünlerinden döküntü olanları kalitesiz olanları ‘Allah rızası için’ kurban olarak sunmuştu. Ve sonuçta Allah, takva sahibi olanın, malının kalitelisinden verenin kurbanını kabul etmişti.
Allah rızası için vermek, sanki Allah’a vermek gibidir. Kendimize layık görmediğimizi başkalarına layık görmek ve bundan da sevap beklemek kendimizi aldatmaktır.
Bakara Suresinin 267 inci ayet bu konuda bize yolu göstermektedir: ‘Ey inananlar! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın.’
 

Yazarın Diğer Yazıları