Adnan Üstün

Kim Diri, Kim Ölü? Kim Sağlam, Kim Özürlü?

Adnan Üstün

Ölmüşüz, ağlayanımız yok… Gafletle geçen bir ömürü, hayat zannediyoruz…

 “Kör ile gören, karanlıklarla aydınlık, gölge ile sıcaklık bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir değildir…” (35/19-22). 

Fâtır Suresinin 35 inci ayetinde sayılan, bir ve aynı olmayanlar üzerinden bizlere bir bakış açısı kazandırılmaktadır. Kör ile görenler karşılaştırılırken, elbette dünya gözü görmeyen âmâ kardeşlerimiz kınanmamaktatır. Büyük müfessir Fahreddin er-Râzî bu örnekleri şöyle açıklamaktadır:  "Gören" kelimesi mü’mini, "kör" kelimesi kâfiri, "aydınlık" imanı, "karanlıklar" küfrü, "gölge" rahatlığı ve huzuru, "sıcak" sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, "diriler" müminleri, "ölüler" kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır. Zira mümin, önündeki açık yolu (dünya hayatından sonra yeni bir hayatın başlayacağını) görmekte, inkarcı ise bunu görmemektedir. Ama unutulmamalıdır ki kişinin görme duyusu ne kadar keskin olursa olsun ışık olmazsa bir şey göremez.

İşte iman ışık demektir ki gören kişinin önünü aydınlatır, küfür ise karanlığı temsil ettiğinden, kâfir için kambur üstüne kamburdur. Sonra her ikisinin akıbetine, müminin rahata ve huzura kavuşacağına, kâfirin ise sıkıntı ve yakıcı ateş ile karşılaşacağına işaret edilmiştir (XXVI, 16).

Kur’an, bu dünyada  bizim gördüğümüz maddi alemi görmeyene kör demez. Kur’an; hayatın anlamını görmeyene, kainatta Allah’ın ilim ve kudretinin yaratılmışlar üzerindeki tecellisini bilmeyene kör diyor. Hac Suresinin 46 ncı ayetinde bu hakikat şöyle ifade edilmektedir: “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.” Demek ki kör olan, göz değil gönüldür… 

Kur’an; hakikati görmeyene kör, hakkı işitmeyene sağır, hakkı söylemeyene de dilsiz demektedir. Bu manada Kur’anda birçok ayet bulunmaktadır. Benzetmenin ve mecazın en mükemmel örneklerini sunan Kur’an, Bakara Suresinin 18 inci ayetinde; “ (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar (hakka) dönemezler.” buyurulmaktadır. Kur’anda geçen bu ifadelerin birer mecaz olduğunu, benzetme yapıldığını A’raf Suresinin 179 uncu ayetinden de anlamaktayız: “…Onların kalbleri vardır, onlarla anlamazlar; onların gözleri vardır (fakat) onlarla (Allah'ın delîllerini) görmezler; onların kulakları da vardır, (fakat) onlarla (İlâhî nasîhatleri) işitmezler!”. Hatta ayetin devamı böyle kimselerin; var oluş amacını unutarak, düşünme ve idrak etme-anlama faaliyetinden uzak kalarak, insanlıktan dahi çıktığını haber vermektedir: “İşte onlar hayvanlar gibidir; hattâ daha da aşağıdırlar. İşte onlar, gafillerin ta kendileridir (7/179).

İşin dikkat çeken bir yönü de şudur ki; dünyadaki görememe engeli olsa olsa sadece bu dünya hayatı ile sınırlı olacaktır. Ancak bir kimse şu dünyada hakikati görmemiş ve inanmamışsa, onun körlüğü ebedi alemde, ahiret hayatında da devam edecektir. İsra Suresinde bu gerçek şöyle ifade edilmiştir: "Kim bu dünyada kör olursa, o âhirette de kördür" (İsrâ, 72). İster kevni-varlık ayetleri olsun, isterse Kur’an ayetleri olsun asıl körlüğün bu ayetleri görmemek olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz. İşte bu konuda Tâhâ Suresi’nin 124 üncü ayeti, dünyadaki bu körlüğün ahirette de devam edeceğini ifade etmektedir; "Kim benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar (manevi olarak sıkıntılı) bir geçim vardır ve onu kıyamet gününde kör olarak (diriltir) haşrederiz. O, ’Rabbim! Dünyada ben gören bir kimse idim, beni niçin kör olarak (dirilttin) haşrettin’ der", (Allah:) “İşte böyle! Sana âyetlerimiz gelmişti de (sen) onları unutmuştun. Bugün de (sen) öyle unutulursun!” buyurur.

"Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki sağırlar ve dilsizlerdir" (En’âm Suresi, 39). Bu ayetlerde Allah’ın ayetlerini yalanlayan ve inkar eden münafık ve kafirler kınanarak onlara kör ve sağır denilmekte, “…Ve onları kıyâmet günü yüzleri üstü, kör, dilsiz ve sağır olarak haşrederiz. Onların varacağı yer Cehennemdir…”  buyurulmaktadır. Sahabeden İbn Abbâs, âhiret körlüğünü, kâfirlerin kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleri; dilsizliği, delil ile konuşamamaları; sağırlığı, kendilerini sevindirecek şeyleri duyamamaları şeklinde yorumlamıştır (Taberî, IX, 15/168).

Kur’an bu ayetlerle; sağır, kör, diri ve ölü kavramlarına bilinenden farklı anlamlar yüklemektedir. Böylece özürlü ve sakat, diri ve ölü kavramlarını yeniden tanımlamaktadır. O sebeple de, “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, aksine onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız. (2/154)” buyurulmaktadır. Kur’ana göre; yaşamak, nabzınızın ve kalbinizin atmasıyla ilgili değildir. Yaratılış amacına uygun davranıp davranmamakla, hakikati görüp görmemekle ilgilidir. İlk nesil müslümanlar, Peygamber Efendimiz’den o dersi iyi aldıkları ve anladıkları için öldükleri anda bile, “kazandım” diyebilmişlerdir:

Bedir ve Uhud savaşlarına katılan Âmir bin Füheyre hicretin 4. Yılında,Peygamberimizin Necidliler’e gönderdiği yetmiş kişilik irşad heyetinde yer alıyordu. Bu heyet yolda tuzağa düşürüldü. Düşmanın attığı mızrak, henüz kırk yaşında olan Âmir’in sırtından girip göğsünden çıktı. O anda Âmir, “Kazandım vallâhi!” diye haykırdı. Öldürdüğü insanın son nefesindeki bu sözüne bir mâna veremeyen düşmanı, günlerce üzerinde düşündüğü bu olayın etkisiyle daha sonra müslüman oldu. (bk. Buhârî, “Meġāzî”, 28). İşte onlar öyle yiğit adamlardı ki; ölürken dahi düşmanlarının hidayeti-doğruyu bulmalarına sebep oluyorlardı. Ölürken “kazandım” diyor ve düşmanlarını da islama kazandırıyorlardı…

Bizim “hayatta” iken yapamadığımızı, onlar “ölürken” yapabiliyorlardı. Velhasılı; biz ölmüşüz de ağlayanımız yok! Gafletle geçen bir ömürü hayat zannediyoruz… Kim diri, kim ölü? Kim kör, kim sağır? Üzerinde bir kez daha düşünmek gerekir. Rabbimiz bizleri hak ve hakikatı gören, hakkı işiten, hakkı söyleyen ve böylece “yaşayanlardan-dirilerden” eylesin. Hakkı görmeyen körlerden, gerçeğe kulak vermeyen sağırlardan, hakkı söylemeyen dilsizlerden ve böylece “yaşayan ölü” olmaktan da bizleri korusun. Selam hidayete tabi olanlara olsun… 
 

Yorumlar 1
Dursun hoca 09 Aralık 2021 08:55

Adnan hocam rabbim ilminizi artırsın kaleminize güç kuvvet versin güzel bir konuya değinmişsiniz

Yazarın Diğer Yazıları