Adnan Üstün

Kendi Ellerinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın

Adnan Üstün

İnsan, bazen kazandığını zannederken kaybeder… Bazen de kaybetti, zarar etti gibi gördükleri kazanır, kâr eder. Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra yedi ay kadar, asıl adı Halid bin Zeyd olan Ebu Eyyub el-Ensari’nin (Eyüp Sultan’ın) evinde misafir kaldı. Ebu Eyyub, O kutlu Nebi’yi evinde ağırlamak gibi bir şerefe nail oldu. Evi iki katlı idi. Peygamberimizi evin ikinci katında misafir etmek istedi fakat Rasulullah Aleyhisselam kendisini ziyarete gelenlerin çok olacağını da düşünerek alt katı tercih etti. 

Gece olunca, Ebû Eyyub, hanımına; “Yazıklar olsun bize, biz ne yaptık, biz yukarıda, Resulullah (sav) aşağıda olur mu hiç?” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Ertesi sabah Resulullah (sav)’ın yukarı çıkması için ricada bulundu. “Düşündüm ki, ben evin üstündeyim, sen altındasın. Ben hareket ettiğimde, senin üzerine toz toprak dökülüp seni rahatsız etmiş, dahası, ben seninle vahyin arasına girmiş oldum” dedi. 

Rasulullah (sav) “Ey Ebû Eyyub! Ziyaretçilerin çokluğu sebebiyle, aşağıda kalmamızın daha uygun olacağını düşündük” diye cevap verdi. Bu durum bir süre böyle devam etti. Ta ki bir gece yukarıdaki testi kırılıp suyu dökülene kadar… Rasulullah (sav)’ın üzerine su akar korkusuyla Ebu Eyyub yorgan olarak kullandığı örtüsünü hemen suya bastıracak, Efendimizin rahatsız olmaması için gerekli özeni gösterecekti. Sabah olunca da Resulullah (sav)’ın yanına gidip durumu anlatacak ve O’nu evin üst katına çıkmaya razı edecekti.

Peygamberimiz hayatta iken hep yanında olmaya, etrafında adeta pervane gibi koşup koşturmaya gayret eden Ebu Eyyub, Efendimizin vefatından sonra da kabrine varıp hasret gidermeye çalışacaktı. Emeviler döneminde bir gün, başını Rasulullahın mezarına dayayıp ağlarken onu gören Mervan, bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyleyince Ebû Eyyûb, “Ben bu mezar taşına değil Rasûlullah’a geldim. Onun, ‘din işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olmayanlar başa geçince ne kadar ağlasanız yeridir’ dediğini duymuştum” diye cevap verecektir (Müsned, V, 422).

İşte bu Ebu Eyyub ilerlemiş yaşına rağmen, 80 küsur yaşlarında Allah’ın dinini insanlara duyurmak ve insanla islam arasındaki engelleri ortadan kaldırmak amacıyla Abdurrahman b. Velid kumandasındaki İslâm ordusu içerisinde gazaya, İstanbul kuşatmasına katılmıştı. Rumlar kendilerini sağlama almış, şehrin surlarına arkalarını dayamışlardı. Derken Müslüman ordusundan bir genç, tek başına taarruza geçti ve Rumların safına daldı. İnsanlar bağırmaya başladılar ve Bakara Suresi’nin 195 inci ayetini okuyarak dediler ki: ‘Subhanallah! Bu genç kendi eliyle kendisini tehlikeye atıyor.’ 

Ebu Eyyub El-Ensari (ra) bu sözleri duyunca, onlara karşı gelerek dedi ki: ‘Siz bu ayeti böyle (yanlış) yorumluyor-te’vil ediyorsunuz. Ancak bu ayet, biz Ensar topluluğu hakkında inmiştir. Allah’u Teala dinini üstün kılıp, İslam’ın yardımcıları çoğalınca biz, Rasûlullah’ın (sav) haberi olmadığı halde dedik ki: (Artık bize ihtiyaç kalmadı) mallarımızın başında durup onlarla mı uğraşsak? Bunun üzerine  Allah Teâlâ: 'Allah yolunda sarfediniz. Kendi ellerinizle kendinizi  tehlikeye atmayınız.' (Bakara, 2/195) âyetini indirdi ve bizim  düşüncemizin doğru olmadığını belirtti. (Bu sebeple ) kendini tehlikeye atmak, (Allah yolunda gayreti ve cehdi terk ederek) mallarımızın başında oturmak ve onları ıslah etmeye çalışmak istememizdir…’ ” (bkz. Ebu Davud, 2512; Tirmizi, 2972)

Elbette insanoğlu, rızkını kazanmak, ailesini geçindirmek için ziraat, ticaret ve benzeri geçim vasıtaları, kamu veya özel sektör iş alanları üzerinde çalışacak, uğraşacaktır. Ancak hiçbir meşguliyet onu hedefinden, Allah’ın dinini yaşama, yaşatma ve bu uğurda gayret etmekten, rızasını kazandıracak işleri yapmaktan alıkoymayacaktır. Bu konuda Rasulullah Efendimiz o günün insanının da anlayacağı şekilde bizleri şöyle uyarmaktadır:“… sığırların kuyruğuna yapıştığınız, ziraate ve tarıma razı olduğunuz (yani yerinizde çakılıp kalmayı tercih ettiğiniz) ve cihadı (Allah yolunda çalışmayı) terkettiğiniz zaman, Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.” (Müsned, II, 84; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 56)

Demek ki kendi elleriyle kendini tehlikeye atmak; ebedi hayatı ve Allah’ın rızasını düşünmeyerek, sadece bu dünya hayatı için çalışması ve çabalamasıdır. Rabbimiz bizleri; kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmaktan, Allah yolunda ve rızası uğrunda çalışmayı bırakmaktan, dünyaya razı olup ahireti kaybetmekten korusun…
 

Yazarın Diğer Yazıları