Adnan Üstün

Kamuda İsraf

Adnan Üstün

Kamuda israfın önlenmesi hakkında; kanun, yönetmelik ve genelgeler ile ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın, herkes bildiğini okumakta, işine geldiği gibi davranmaktadır. Bu işin siyasi vs. görüş ile alakası olmadığı gibi,  konu hukuki olmaktan çok ahlakîdir...

İsraf etmeyin derken; bazıları sadece  sofrada artan ekmeği, bardakta kalan suyu anladı veya anlattı... Belki de böylesi işimize geldi!

Kendi paramız ile aldığımız bir ekmeğin  kırıntısı çöpe gitmesin diye gösterdiğimiz hassasiyeti, milletin ve devletin malından harcarken daha fazlasıyla göstermeliyiz!

Kendi malımızdan yaptığımız gereksiz harcama israf  oluyor da, devletin-kamunun yani milletin parasından ve imkanından yaptığımız  lüzumsuz ve haddi aşan harcamalar israf olmuyor mu?

İsraf nedir?
Meşrû sınırların ötesine geçip, haddi aşmak manasının hakim olduğu "İsrâf; ... özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. (Lisânü’l-ʿArab, “srf” md. TDV İslam Ans.)

Yaptığımız harcamalar ile ilgili olarak yüce kitabımız Kur'an'da "Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (A'raf S. 31. Ayet)" ve "Saçıp savuranlar-israf edenler şeytanların kardeşleridir.(İsra S. 27. Ayet)" buyurulurken,  devletin-milletin malından yapılan israfın daha ağır sonuçlarının olacağını düşünmek gerekir.

Devletin-kamunun malı ve imkanı bir emanettir, çok hassas olmak gerekir.
Âl-i İmrân Suresi 161. Ayette: "...Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir." buyurulmaktadır.(Diyanet Vakfı Meali)

Milletin tamamının hakkının ve payının bulunduğu bir konuda harcama yaparken; sadece hukukilik değil, yerindelik yönünden de düşünmek gerekir.Yani  yaptığımız harcama; mevzuata, alışılmış usule uygun olabilir. Fakat yerinde ve gerekli değilse, bu dünyada hesabı sorulmasa dahi ahirette hesabının sorulacağı bilinmelidir...

Geçmişte de günümüzde de topluma baktığımızda en büyük israfın kamu sektöründe olduğunu görüyoruz...

Aşağıda saydığımız maddelerden ibaret değil ama, kamuda yapılan ve hemen herkesin şahit olduğu bazı israf kalemleri şunlardır:

1- Makam aracı ve şoför saltanatı:
Kamuda hizmet araçları, makam aracı olarak kullanılmaktadır. Mevzuata göre makam aracı ve şoför tahsis edilmemesi gerekip, hizmet araçlarıyla iş görmesi ve en fazla ikametgahları ile görev yerleri arasındaki sabah-akşam geliş ve gidişlerinde, daimi hizmetlerde (havuzda) kullanılan mevcut hizmet araçlarını kullanması gerekenlere (birim amirleri, genel müdürler de dahil olmak üzere) araç ve şoför tahsisi yapılmakta, işin sorumluları dahil herkes mevcut durumu olağan kabul etmektedir.

Ayrıca; aynı  programa ayrı araçlarla giden, aynı kurumların kibirli ve havalı memur ve bürokratları ile hizmet araçlarını hafta sonları ve tatillerde kullanmak da kamu zararını arttırmaktadır, israftır.

2-  Banyolu makam odaları:
Çalışanlar  işçi, çalışma alanları da şantiyeymiş gibi, sanki toprak ve çamurun içinde çalışıyormuş da evine veya başka bir kuruma "temiz gitsin saikiyle yapılan", gerek taşrada gerekse Başkent Ankara'da bir çok Kamu Kurumu'nda bulunan banyolu makam odaları ile bunların tefrişatı ve ayrılan alan israftır...

3-Belediyelerin dağıttığı hediyeler, verdirdiği konserler:
Tanıtım-reklam gayesiyle dağıtılan, ancak her nedense çoğu fakir ve fukaraya ulaşmayıp, tanıtımdan ziyade "hatır kazanmak" için makam-mevki ve sermaye sahiplerine ulaştırılan "hediyeler" ile her bahaneyi bir konser verdirmek için kullanan, bunu yaparken de halkın inancını ve değerlerini göz önüne almayan ve adeta çiğneyen faaliyetlere yapılan harcamalar israftır.

4- Amir ve memurların hizmet üretmek yerine makam odalarını genişletme, "çalışma" masalarını bir karış daha büyütme çabaları:

Kamuda malesef bu konuda fiilen uygulanan bir standart olmayıp, gerekli kontrol ve denetim yapılmamakta, kurumlar arasında, hatta aynı kurum'un değişik birim ve taşra teşkilatları arasında ciddi farklar bulunmakta, ayrıca kurumların depoları ve bodrum katlarında elden çıkarılmamış, çürümeye terk edilmiş birçok büro malzemesi mevcuttur. Bunlara yapılan harcamalar da israftır, yazıktır, günahtır...

5-Çalıştaylar, paneller, seminerler v.s.: Kamu kurumlarında o kadar fazla çalıştay ve seminerler yapılmaktadır ki, insanın şunu diyesi geliyor; "toplantı ve çalıştay yapmaktan, çalışmaya fırsat kalmıyor".

İlgili mevzuatta ve özellikle genelgelerde, kurumların bu tür faaliyetlerinin öncelikle kendi tesislerinde yapılması esas iken, yeterli salon ve imkân bulunmasına rağmen, canı sıkılan ve değişiklik arayan amir ve memurların isteğiyle ille de bir sahil şehrinde veya turistik beldede düzenlenen çalıştay ve seminerler de kaynak israfıdır. Hele bir de bunlar yolluk ve yevmiye ile yapılıyorsa vebali ve sorumluluğu daha büyüktür.

6-Kaldırımlar, mevsimlik çiçekler, bozulan asfaltlar, göstermelik projelere yapılan ödemeler:

Milli servete yazık oluyor ! Ülkede "ihtiyaç olan yerlere"  yol, köprü, havaalanı vs. yapmak betona yatırım değil, bir ihtiyacın giderilmesidir ve gereklidir.
Fakat; belediyelerin (siyasi görüşü farketmez), özellikle sık sık kaldırım taşlarını değiştirmesi, asfalt dökmeyi ve tamirini "bilmemesi", bugün döktükleri asfaltı 3 ay sonra doğalgaz, elektrik ve su hatları için kazımaları, kazdıkları yerlere tekrar döktükleri asfaltın birkaç ay içinde çökmesi üzerine aynı işlemi tekrarlamaları v.s. kul hakkıdır..., israftır...

7 yıl Almanya'da kaldım; 40 yıldır değişmeyen kaldırımlar gördüm.Bizden zengin bir ülke olmalarına rağmen; bizim kadar süslü ve sık değişen kaldırımlara sahip değillerdi !

Ana güzergahlar dışında ara sokakların çoğunun kaldırımları; granit, parke vb. yerine çabuk bozulmasın diye asfalt ile kaplanmıştı.

Herhangi bir kazı sebebiyle tamir edilen yerler de çökmüyor, yol ve kaldırımlarda öbek öbek çukurlar oluşmuyordu.

Yazıktır, günahtır! Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Milli serveti heba etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Memleketin bu zor günlerinde daha da dikkatli olunmalı, yapılan işler kontrol edilerek teslim alınmalı ve iş yüklenicilerinin verecekleri kalite-süre  garantisine de dikkat edilmeli, vatandaş da bu konuda duyarlı olup yetkilileri uyarmalı, hesabını sormalıdır...

7- Yurtdışı ziyaretleri: Yapılması gereken bir programın ve ziyaretin içerisine "gitmişken" tarihi ve turistik yerleri de ekleyip, (tam tersi de düşünülebilir) ilgisiz ve fazladan personelin de dahil edilmesi kaynak israfıdır, milletin sırtına yüktür.

8-Uzun süren toplantılar: İş yapılıyor "desinler" veya öyle "görünsün" diye mesai saatleri dışına taşan, hatta mesai dışına planlanan, "üretmek yerine", birçok bürokratın kendini pazarlama ve reklamını yapma derdine düşmesi sebebiyle süresi uzayan, "iş yaptıkları için" yemeğin üstüne tatlı ve kuruyemişine kadar servislerin yapıldığı toplantılar da israftır, milletin sırtına yüktür.

9- İlan ve reklamlar: Hizmetten ve projelerden daha çok şahısların öne çıkarıldığı, devletin zirvesine şirin gözükmek ve gözüne girmek için,  belediye başkanlarının özellikle şehirlerin ana güzergahlarında kendilerinin dijital ve basılı  reklamlarını yaptırması da kaynak israfıdır.

10-Aşırı istihdam ve gizli işsizlik: İdareye gelen her yöneticinin, düz memura varıncaya kadar kendi kadrosunu oluşturma çabasına girmesi; taşrada personel ihtiyacına, merkez teşkilatlarında ve şehir merkezlerinde ise yığılmalara sebep olmuştur.

Salgın hastalık döneminde kamuda yarım gün ve esnek çalışma ile görülmüştür ki, birçok kurum ve işyerinde personelin en az yarısı fazladır ve gizli işsizlik sorunu da üst düzeydedir.

Bir işletmede ya da bir sektörde çalışanların sayısı azaltıldığı halde o işletme ya da sektörün üretim miktarında bir azalma olmuyorsa orada gizli işsizlik var demektir.

Zararın neresinden dönülürse kârdır... Kamuda halk ile görüşülmeyen ve bilgisayar başında yapılan işlerde, evden çalışma modeline geçilmeli ve böylece aydınlatma, ısıtma, su, kırtasiye vs. giderler azaltılmalıdır.
...
Asıl mesele tasarruf değil israftır...

"Milletler, ferdî israf sebebiyle olmasa bile kamu sektöründeki israf ve kötü yönetim yüzünden yoksullaşabilir. Bundan dolayı devlet gelirleri lüks kamu harcamaları, aşırı kadrolaşma veya karşılıksız yüksek ücretlerle israf edilmemelidir.

Tasarruflar, müsriflerin lüks tüketim mallarına duydukları isteğin tatminine harcanır ve sermaye miktarını arttırmak için kullanılmazsa iktisadî gelişmeyi engeller. Çünkü sermaye tasarrufla artar, israf ve kötü kullanımla da azalır.

Ülke gelirinin önemli bir kısmı üretken olmayan kesimlere tahsis edilirse gerçek üreticilerin geçimi zorlaşır. İnsan, elindeki her türlü imkânı meşruiyet sınırları içinde kullanmakla sorumludur. Bu husus âhirette kişinin zaman, servet, işgücü ve ilim gibi kaynakları nasıl kullandığından sorguya çekileceğini bildiren hadiste de açıklanmaktadır.' (TDV İslam Ansiklopedisi)

Ülkemizde israfın önlenmesi halinde ekonomik sorunlar büyük ölçüde çözüme kavuşacaktır. Bu konuda gerekli denetimler yapılmalıdır. Ülkemizin belki de  en büyük sorunlarından birisi denetimsizliktir. Bunu söylerken herkesin başına bir kontrol memuru dikilmesini kast etmiyoruz.

Mevcut düzenlemeler uygulanıp gerekli denetimler yapılsa dahi birçok sıkıntı kolaylıkla aşılacaktır. Ancak bir daha söylemek gerekirse ülkemizde "ahlak" sorunu vardır...

Herhangi bir kamu kaynağı veya devlet imkanı eline-idaresine verilen kişi, bunu ganimet veya babasından kalan bir miras  değil, emanet olarak görmelidir...

Gereksiz, haddi aşan veya hakkı olmadan yapılan her harcamanın emanete ihanet olduğunu, bütün bir milletin hakkının bulunduğunu mahşerin ve "hesap gününün" yaklaşmakta olduğunu, Allah'ın Peygamberinin ifadesiyle "nerelere harcama yaptığımızdan" da hesaba çekileceğimizi unutmamak gerekir.

"Allahım!
Bizlere helalinle yetinmeyi, haramdan uzak durmayı nasip eyle..."

Yazarın Diğer Yazıları