Adnan Üstün

Kadir Gecesi ve Müslümanların Kaderi…

Adnan Üstün

Kadir Gecesi, kader gecesidir…

Kadir gecesi, İnsanlığın kaderinin değiştiği gecedir… 1400 yıl önce; Mekke ve bütün insanlık, her türlü zulüm ve haksızlığın pençesinde kıvranırken, kuvvetliler zayıfları ezer, insanlık onuru ayaklar altına alınırken, küfrün karanlığında boğulan insanlığa bir ses ve soluk, bunalan gönüllere bir nefes olmuştur Kadir gecesi… Çünkü o gecede Kur’an inmeye başlamıştır. Allah, insanı sahipsiz bırakmamış, bu dünyaya yolcu olarak gönderdiği insanlığa yolu da göstermiştir…

Bakara Suresinde “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır…” (2/185), şeklinde Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiği ifade edilirken, Kadir Suresinin ilk ayetinde de Kur’an’ın Ramazan ayı içerisinde bulunan Kadir Gecesi’nde indirildiği; “Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.” ayetiyle açıkça vurgulanmıştır. Duhan Suresinin ikinci ayetinde de “ Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik.” buyurulmuştur. Yani Kur’an; Ramazan ayında, mübarek-bereket kaynağı olan bir gecede, Kadir gecesinde indirilmeye başlamıştır.
Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu (97/3), insana 83 yıllık manevi bir hayatı kazandırabileceği ayette ifade edilmiştir. Bu sebeple Kadir gecesi ömre bedel bir gecedir… Bu gece, önemini kendisinde inmeye başlayan Kur’an’dan almaktadır. Kur’an; nasıl ki indiği geceye otuz bin kat değer katmışsa, salat ve selam O’na olsun Abdullah’ın yetimi Peygamber Efendimizi nasıl ki alemlere rahmet yapmışsa, bizim hayatımıza indiği zaman bizlere neler katmaz, bizleri neler yapmaz ki…

“Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler.” (97/4). Çünkü; “her hikmetli işe o gecede hükmedilir.” (44/4) buyurulmaktadır Duhan Suresinde. Dolayısıyla Kadir Gecesi bir kader ve hüküm gecesidir… Madem öyledir, Kur’anın indirilmeye başlandığı bu zaman dilimi bizler için bir dönüm noktası olsun. Hayatımızda yeni bir başlangıç olsun. Kur’an bize can ve ruh olsun… Olsun ki; hayatın anlamını unutmayalım, olsun ki hancı değil yolcu olduğumuzu bilelim, olsun ki nefsin ve hevesin oyuncağı olmaktan kurtulalım. Kur’an bize ruh olsun ki; yeniden dirilelim ve İslam alemi zilletten kurtulsun…

Evet Kur’anın bir adı/sıfatı da “ruh”tur. Onu gönderen Allah, kitabında ondan öyle bahseder: “ (Ey Peygamber) İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik.” (Şûrâ Suresi 52. Ayet). Bedene göre ruh ne anlam ifade ediyorsa, kalplere ve gönüllere göre de Kur’an aynı anlamı ifade etmektedir. Ruhsuz beden, nasılki ceset ve cenazeye dönüşürse, Kur’an’dan mahrum kalp ve gönüller de adeta ölür, manen biter… Kur’an, getirdiği mesajlarla kalpleri diriltmiştir. Kalp, bedenin adeta başkenti gibidir. Diri bir kalbe sahipseniz, şeytan oraya giremeyecek ve beden ülkenizi işgal edemeyecektir.

Aynen öyle de; bugün Müslümanların yaşadığı İslam beldeleri işgal edilmiş ise; Kudüs’te Mescidi Aksa’dan Doğu Türkistan’a, Keşmir’den Arakan’a, Suriye’den Yemen’e ve daha nice beldeler fiilen veya kültürel işgale maruz kalmış ve ümmetin sesi çıkmaz, onuru çiğnenmiş bir  hale gelmişse tek sebebi vardır: “Biz Ruhumuzu kaybettik…”. Allah’ın kitabında işaret ettiği gibi; Kur’an kalplerin ruhudur, Allah’ın nurudur. O ruh ve nurdan yoksun ve mahrum kaldığımız için Alem-i İslam zilleti yaşamaktadır. O ruh ve nurdan mahrum kaldığımız için, Müslümanların canının ve mabetlerinin bir kıymeti kalmamış, düşman çizmesi altında çiğnenmiş, iffet ve namusuna dokunulmuştur.

Yeniden dirilişimiz, zilletten kurtuluşumuz, mazlumların ümidi olup zalimlerden hesap sormamız, Kur’an ile kalplerimizi yeniden buluşturmakla mümkündür. İnsanların ellerinde  Kur’anın olması bizleri aldatmasın. Elimizde olanın, süslü kılıflarda duvarlarda mahkum olan Kur’anın hayatımıza inmesi, hayatımızla buluşması ve yaşanması gerekmektedir. Ki o zamanlar bu ümmetin içerisinden Selahaddinler yetişsin, Fatihler çıksın… Çıksın ki ümmetin onurunu ve izzetini kurtarsın ve kaderini Allah’ın izniyle değiştirsin. Yoksa hem nefsimizin, hem de düşmanlarımızın elinde oyuncak olmaya devam ederiz.

Kur’an ruhundan mahrum kaldığımız müddetçe; dünyayı gözümüzde büyütmeye, hayatı bu dünyadan ibaret görüp kendimizi tüketmeye devam ederiz… Bir gün Peygamber Efendimiz:
"Yakında milletler, yemek yiyenlerin çanaklarına (sofralarına üşüştükleri) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler." buyurdu.

 "Bu o gün bizim sayıca azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sorulunca;
Rasûlullah (asm), "Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf-kıymetsiz olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinde size ait korkuyu  söküp alacak, sizin gönlünüze de vehni atacak." buyurdu.

"Vehn nedir ya Rasûlallah?" diye sorunca:
"Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir." buyurdu (bk. Ebu Davud, Melahim, 5).
Kur’an; kalplerimizin ruhu olmaktan çıktığı günden beri, dünya hayatını gözümüzde çok büyüttük, üç kuruşluk dünya menfaati için çok eğildik büküldük, Allah katında değerimizi kaybettiğimiz gibi düşmanlarımızın kalbinde bize ait korkuyu da kaybettik. O sebeple izzetimizi ve onurumuzu da yitirdik. 
Yerdekiler, yerdeki ordular üzerlerine düşeni yapmadıkça kimse gökten ordu beklemesin. Allah bizleri Kur’an ile dirilenlerden eylesin. Ümmetin perişanlığını Kur’an_dan alacağımız ruh ile gidermeyi nasib etsin. Müslümanların kurtuluşu ve kaderi buna bağlıdır… Rabbimiz bizleri Kur’an ile dirilenlerden eylesin!
 

Yazarın Diğer Yazıları