Adnan Üstün

İnfak – Paylaşmak (Darlıkta veremeyenler, varlıkta hiç veremezler)

Adnan Üstün

İman eden kullarıma söyle: Alış verişin bulunmadığı, dostluğun fayda vermediği o gün gelmeden önce, namazlarını dosdoğru kılsınlar, onlara verdiğimiz rızıklardan (Allah rızası için) gizli ve açık infak etsinler-harcasınlar.” (İbrahim Suresi 31. Ayet)

Öyle bir günden söz eder ki Rabbimiz, o günde hiçbir alış veriş yoktur, kurtuluş fidyesi tazminat da kabul edilmez. İşte o günde insanı kurtaracak iki temel ibadet vardır ki; biri beden ile yapılır, diğeri ise mal ile yapılır. Namaz, beden ile yapılan ve ruhumuz ile bedenimiz üzerinde Allah’ın hakimiyetini kabul etmenin göstergesi bir ibadettir.
Zekat, sadaka ve Allah yolunda  her türlü paylaşmayı ifade eden infak ise; mal ile yapılan ve mal ile servet üzerinde Allah’ın hakimiyetini kabul etmenin ifadesi olan bir ibadettir.

İnfak, genel olarak “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara her türlü yardımda bulunması” anlamına gelmektedir.

Bugün anlaşıldığı ve uygulandığı şekliyle zekat, hicretin ikinci yılında yani 623 yılında, Ramazan orucundan önce farz kılınmasına rağmen, zekattan daha kapsamlı ve onu da içine alan bir paylaşma şekli olan infak ise, zekattan yıllar önce Mekke’de ilk inen ayetlerde yer almaktadır.

Buradan anlaşılmaktadır ki infak, daha kapsamlı ve öncelikli bir ibadettir. İnfakın-paylaşmanın farz olanına zekat, vacip olanına fitre, isteğe bağlı olanına da sadaka denilmektedir.

Kur’anı Kerim’de, yüzlerce ayette geçen infak konusunda yol gösterici ayetlerden biri olan Bakara Suresinin 215 inci ayetinde şöyle buyrulmaktadır. “(Ey Muhammed!) Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana, baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah onu bilir.” Burada, öncelik sırasına işaret edilmekle birlikte, âyetin sonundaki ifadeden asıl önemli noktanın hayır ve iyilik yapma arzusu olduğu anlaşılmaktadır.

İnfak-paylaşma hususunda bir başka ayet de şudur: “(Ey Muhammed!) Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin” (Bakara 2/219). Bu ayet, zekatta olduğu gibi belli oranda ve şartlarda bir mala sahip olmaya gerek olmadığını, ihtiyaçtan fazla olan herşeyin infakın konusuna girdiğini göstermektedir.
Peygamber Efendimiz de (Sallallahu aleyhi ve sellem); “Yarım hurma ile de olsa, Cehennem’den korunmaya bakın!” (Buhârî, Edeb 34) 

“Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, Ahiret’e gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, Ahiret’e gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık, bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.” buyurmuştur. (Buhârî (Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36) ve Müslim’in (Zekât 97) 

Ali el-İsfehânî bu hakîkati ne güzel ifâde eder: “...Âfiyet ve günahsız olmayı aradım; zühdde, yani şüpheli şeylere düşmek korkusuyla helallerin çoğunu terk etmekte buldum. Kolay hesabı aradım, susmakta buldum. Rahat ve huzuru aradım; cömertçe infâk etmekte buldum.”  Dünya ve ahirette huzuru bulmak, toplumda gelir dağılımındaki farkı dengeleyerek muhtaçların yardımına koşmakla mümkündür.

Şeyh Sâdî der ki:“Para yığmakla yükseleceğini sanma. Duran su fena kokar. Bağışlamaya-paylaşmaya çalış. Akan suya gök yardım eder. Yağmur yağdırır, onu kurutmaz.” 

Bir gün zengin olayım veya borçlarımı bitireyim, biriktirdikten sonra paylaşayım, yardım edeyim, gibi düşüncelerle oyalanmak ve paylaşmamak, ancak şeytanın işi birer vesvese-kuruntu sebebiyledir.

Oysa Allah, cennete koşan takva sahibi mü’minlerden bahsederken “Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar.” Buyurmaktadır.
Darlıkta veremeyenler, varlıkta hiç veremezler. Azı veremeyenler, çoğu hiç veremezler. Kendisine rahmet olsun, sevdiğim, adeta cami kuşu gibi gönlü camiye bağlı bir Hacı teyzemiz vardı. Şakalaşıp da  hayır yolunda birşeyler söylediğimizde “Evladım zengin değilim ki, fakir olayım. Beni ne ile korkutuyorsun.” derdi. Az iken de paylaşmanın lezzetine varmıştı.

Paylaşanlar kazanır... İnfak, yani paylaşmak, İslamın ilk emirlerindendir. İmkan ile değil, iman ile ilgilidir. Allah'a imanı olan, ahiretten beklentisi olan, Allah'ın kendisine kat kat vereceğine güvenen  kişiler bu dünyada iken  paylaşır. Fakir ve fukarayı, ihtiyaç sahiplerini gözetir...

Herşey bize emanettir. Her nimetin bir hesabı vardır... Bizler sıcak yuvalarımızda rahat rahat otururken, evlerinde soğuktan titreyenlerin olduğunu unutmayalım...
Sofralarımızda nimetin bolluğundan tabak koyacak yer kalmamışken, tek çeşit yemek bulmak için koşturanları unutmayalım...

"Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de." (Bakara Suresi, 262. Ayet)

Rabbimiz bizleri, bu dünyada herşeyin emanet olduğu duygusuyla yaşayan, Allah’ın verdiği rızkı bollukta ve darlıkta da paylaşan, daima kendisinden daha muhtaç ve kendisine muhtaç kişilerin olduğunu da düşünen,  yapılan iyilikleri başa kakmakla hiçe indirmeyen kullarından eylesin… 

Yorumlar 1
Kurtulus Çubukcu 15 Nisan 2021 17:02

Allah emeği geçenlerden razı olsun, doğru kaynaktan doğru bilgiler insanlık var olduğu müddetce ihtiyacı olan gıda diyorum.

Yazarın Diğer Yazıları