Adnan Üstün

iblisleşmek ve Çamura Yatmak

Adnan Üstün

İlk ırkçı –faşist, şeytandır. Kendi iradesi olmadan Allah'ın belirlediği  ve  verdiği şeylere dayanarak, bir kimsenin üstünlük taslamaya hakkı olmadığı gibi, kimseyi hor görmeye de hakkı yoktur.

Kur’an-ı Kerimde, Hz. Âdem (as)'in ham maddesinin toprak olduğu, sonra çamur ve balçık halinde iken ona şekil verildiği ve kendisine ruh üflenerek canlı bir insan haline getirildiği  şöylece ifade edilmektedir:

“Hani Rabbin, meleklere (şöyle demişti:) “Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde secdeye kapanın!” Bunun üzerine İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.” (Hicr S. 15/28-31). “Allah buyurdu ki: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha hayırlıyım-üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.” (A’raf S. 7/12)

İblis’in şeytanlaşma süreci böylece başlıyordu… Bütün melekler secde etmiş, Allah’ın emrine uyarak Hazreti Adem’in önünde saygı ve hürmetlerini ifade etmiş, ancak cinlerden bir varlık olan İblis buna yanaşmamıştı… Secde etmemesinin gerekçesi ise hammaddeye dayalı bir üstünlük anlayışı idi. Melekler nur’dan, cinler dumansız yalın ateşten, insanoğlu ise topraktan-çamurdan yaratılmıştı. Ham madde olarak her birinin farklı özelliklere sahip olduğu düşünüldüğünde, hiçbir varlığın kendi maddesini seçme hakkı ve bir diğerine üstünlüğü yok iken, iblis maddeci bir mantık sergilemiş ve “Ben ondan daha hayırlıyım-üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” (A’raf S. 7/12) demiştir. 

Tarihte ilk ırkçı şeytandır. Ham maddesine, hamuruna dayalı bir üstünlük taslamış ve çamurdan yaratılan Adem Aleyhisselam’a secde etmemiştir. Böylece hatasının neticesinde tevbe de etmeyerek, diretmiş ve adeta çamura yatmıştır. Adem (as) ise, yasak ağaca yaklaşmasının sonucunda tevbe etmiş, bağışlanmış ve “adamlığın ne demek olduğunu” bize göstermiş, çamurdan yaratılmış ama çamur kalmamıştır…

Allah; insanları farklı dil ve renklerde, ırklarda yaratmış bunun bir üstünlük sebebi değil, bir ayet ve işaret olduğunu, kudretinin delili olduğunu ifade etmiştir(Rum Suresi 30/22). Peygamber Efendimiz de (s.a.s.), "Irkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir." (Müslim, İmare, 53.) buyurmuştur.
Türk olmak ve bunu yeri geldiğinde ifade etmek yanlış ve kötü değildir, Kürt olmak ve bunu yeri geldiğinde ifade etmek de yanlış ve kötü değildir...vs. Hangi ırka sahip olursa olsun, aslını İnkar etmeyi dinimiz bizden istemiyor. Yanlış olan; nesebini ırkını ve soyunu yüceltmek, kendinden olmayanları aşağı görmektir. Bir kimsenin kendi yakınlarını, akrabasını, kavmini ve toplumunu düşünüp, kimseye haksızlık etmeden onlara öncelik vermesi yanlış değildir. Yanlış olan ne olursa olsun haksız da zalim de olsa kendi ırkından olana sahip çıkıp, kendinden değil diye başkalarını aşağı görüp, onlara haksızlık etmektir. Zaten ırkçılık, "haksız" da olsa kendinden olanın tarafını tutmaktır.

Yoksa bir kimsenin  kendi kavmini sevmesi kavmiyetçilik - ırkçılık değildir. Dinimiz, zekat ve sadaka verirken dahi öncelikle yakınlardan başlamayı ve yakınlara (kendi hakkından ve helalinden) vermeyi emreder. Bu sebeple bir kimse başkalarının hakkına girmeden (daha fazla ihtiyaç sahibleri olmadıkça), kendi ailesinden ve kavminden yardıma başlarsa ırkçılık yapmış olmaz. Milletini, ait olduğu soyu ve toplumu sevmek, onlara yardım etmek ve sahip çıkmak ile; ne olursa olsun kendinden olanı "bizden" olanı sevmek farklı şeylerdir. Bu sevgi ve inanç, iman bağının önüne geçmemeli, bizden olsun çamurdan olsun mantığına götürerek, iblis-şeytan gibi çamurlaşmamalıdır…

Irkçılık bazılarının gözünü o kadar kör etmişti ki; Peygamberimizin doğru sözlü olduğunu bildikleri halde, sadece kendi soy ve sülalerinden değil diye O'nu (sav) inkar ettiler. Irkçılığın, insanı ne acınacak durumlara düşürdüğünün ilginç bir örneği Taberi tarafından şöyle aktarılır: “Talha en-Nemri  adındaki kişi ile peygamberlik iddiasındaki yalancı Müseylime arasında şu konuşma geçer:                              

 - Sen Müseylime misin?

- Evet.

 -Seni kim gönderdi?

- Rahman.

- Aydınlıkta mı geldin, karanlıkta mı?

- Karanlıkta.

 Adam Müseylime'nin yüzüne bakarak şöyle der:

- Ben şehadet ederim ki SEN YALANCISIN ve MUHAMMED DOĞRUDUR. Fakat bize, Rabia kabilesinin yalancısı, Mudar Kabilesi'nin dürüstünden (Hz. Muhammed’den a.s.) daha sevimlidir.” diyerek kendi akrabalarından olan bir yalancıyı tercih etmiş, peygamberimizi de inkar etmişti. ( Taberi, "Tarihur- Rusul vel- Müluk(tahkikli) 5. Bas. Darul-Maarif, Kahire-1987)

Bir soya, ırka ait olmak ve gerektiğinde bunu ifade etmek, ihtiyacı olanlara yardım etmeye meşru bir şekilde yakınlarından başlamak ve aslını inkar etmemek yanlış değildir. Yanlış olan; ırkını  inancının önüne geçirmek, haksız da olsa ırkdaşını savunmak ve kendinden olmayanı hor ve hakir görmektir.

Rabbimiz bizleri bir ve beraber eylesin, kalplerimizde iman edenlere karşı kin ve nefret bırakmasın.

Bir sonraki yazımızda bu konuya devam etmek üzere Allah’a emanet olunuz…
 

Yazarın Diğer Yazıları