Ahmet KIZILKAYA

KAYBETTİREN DETAY

Ahmet KIZILKAYA

‘Elazığspor’da Bir Mucize Gerçekleşir mi? ‘ başlıklı geçen haftaki yazımda Karabükspor’u yenmenin alınması gereken bir 3 puanın ötesinde çok anlamı olmayacağını, bir çiçekle baharın gelmeyeceğini yazmıştım.

Ancak o maçta tribünlerden yükselen sesin maç sonrasında birtakım olumlu gelişmelere yol açabileceğini de belirtmiştim. Nitekim maç sonrası yaşanan gelişmeler Elazığspor’da ulusal lisans hakkının alınması ve puan silme cezası gelme ihtimalinin en azından şimdilik ortadan kalkması sonucunu doğurmuştu.

Bu gelişme aylardır kötü haberlerle sarsılan camiada az da olsa bir sevinç yumağına sebep oldu ve Denizli deplasmanına da bu olumlu koşullar içinde gidildi. Ayrıca futbolculara ödenen ve ödenmesi taahhüt edilen primler de motivasyon sağlayacak bir başka faktördü.

Denizlispor, bizim özellikle bu yıl yaşadığımız sıkıntıları son 3-4 sezondur arka arkaya yaşayan bir takım. Ya son haftada kümede kalmayı başardılar ya da sezon boyu binbir güçlük yaşayarak lig maceralarını sürdürdüler.

Ancak bu sezonki  Denizlispor önceki yıllara oranla hem hedefler, hem transferler, hem de motivasyon anlamında lige çok daha iyi koşullarda başladı. Bu dönüşüm ve gelişimin mutlaka haklı ve tutarlı sebepleri vardır. Aslında Türkiye’de bazı kentler, bürokratik ve ekonomik anlamda güçlü hamleler yapma yetenek ve kapasitesine sahip. Denizli şehri de bunlardan biri galiba.

Gelelim maça.

Puan cetveline bakıldığında tüm parametreler bakımından çok daha iyi konumda olan Denizli takımı, içeride oynamanın verdiği özgüven ve avantajla maça iyi başlayan taraftı. İlk ciddi atağımızı yapıp gol pozisyonu bulduğumuz 11. dakikaya kadar topu bizim alanımıza yıkarak tehlikeler yaratan takım ev sahibi Denizlispor’du. Bu dakikalarda defans oyuncularımızla kalecimiz arasındaki uyumsuzluk ve dağınıklık bariz bir şekilde kendini gösterdi.

Elmar Bjarnason ve Kadir Bekmezci’nin orta alanda, Orhan Şam’ın defans hattında Kadir Tasoğlu’nun da markaj  planlaması içerisindeki katkı sunan oyunları 11. dakikadan itibaren oyunun dengelenmesini sağladı.

Elmar Bjarnason’un uzun topunda Moussa Bagayoko’nun kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda vuruş becerisi olsa 1-0 öne geçecek belki de maçın seyrini değiştirecektik.

Aynı Moussa Bagayoko’nun 30. ve 32. dakikalardaki acemice vuruşlarını deneyim eksikliğine bağlayalım ama en azından gol pozisyonuna girme becerisini de küçük bir teselli olarak bir kenara yazalım.

Ev sahibi Denizlispor adına ilk yarıda en net pozisyon Deniz Vural’ın vurduğu sert şutun kaleci Soner Şahin tarafından üstten kornere gönderilmesiydi. Bu anlamda ilk yarıda gol olabilecek pozisyon sayısı bakımından Elazığspor, önde olan takımdı.

Maçın ikinci yarısında 50. dakikaya kadar da maç ortadaydı. Ancak M. Yiğit’in ölü bir noktada yaptığı gereksiz faul, zaten yan top zaafiyeti bulunan takımımızın 1-0 geriye düşmesine yol açtı. Bu pozisyonda hem defans oyuncularımızın duruş ve pozisyon hatası hem de kalecimizin yaptığı acemice hareket Denizlispor’u  ve taraftarını coşkulu bir kıvama getirdi.

Ahmet Aras’ın 59. dakikada çok elverişli pozisyonda golü yapamaması bizim adımıza acemilik Denizlispor adına da bir şans anıydı. Burada 1-1 ‘lik sonucu yakalasak maç yine ortada olacaktı. Olmadı.

Ziya Alkurt’un 67. dakikada, Recep Niyaz’ın da maçın uzatma dakikalarında kazandırdığı goller ev sahibi takım adına futbolun doğrularının neticesi bizim adımıza da kadro eksikliğinin ve teknik heyetin yanlışlarının bir sonucuydu.

Yediğimiz üç golde de motivasyon eksikliği ve kaleci hataları vardı bana göre.

Orhan Kaynak hocanın oyuncu değişikliklerinde geç kalması ve tercih hataları da işin bir başka yönüydü. Oysa en moralli gittiğimiz deplasmanda oyuna ortak iken anlık hatalar yapmasak, kenar yönetimi doğru hamleler yapsa maç farklı neticelenebilirdi.

Belli mevkilerde kalite eksikliği yaşadığımız açık. Ancak mevcut kadroyla da daha iyi bir Elazığspor görmek mümkün. Eksik olan motivasyon ve oyun içinde  yapılması gereken cesur hamleler. Bunlar olmayınca maçı kaybetmek kaçınılmaz oldu.

Zaten maç kazandıran da maç kaybettiren de oyun içindeki küçük detaylardır. Deneyimli Osman Özköylü bu anlamda Orhan Kaynak’tan daha cesur ve mantıklıydı.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sevgiyle ve huzurla kalın.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları