Ahmet KIZILKAYA

BAŞA MI DÖNDÜK ?

Ahmet KIZILKAYA

Elazığspor’un yedi maçlık kaybetmeme serisi geçen hafta Samsun’da Samsunspor’a karşı alınan mağlubiyetle bozuldu. Arkasından içerideki Gazişehir Gaziantep Futbol Kulübü karşısında alınan 2-1’lik yenilgi moralleri iyice bozarken acaba başa mı döndük sorusunu akıllara getirdi. Hatırlayalım, ligin ilk devresinde de ikinci haftadan itibaren böyle altı haftalık bir yenilmezlik serisi yakalanmış, İstanbul’da Ümraniyespor karşısında alınan 2-1’lik yenilgi ile seri sona ermişti.

Aslında ‘yine başa mı döndük’ sorusu kadar, Elazığspor neden güçlü takımlara karşı daha iyi motive olup mücadele ediyor da daha mütevazı takımlar karşısında kendinden beklenmeyen bir performans düşüklüğü gösteriyor, sorusunu sormak lâzım. Düşünün, Giresunspor ve Çaykur Rizespor maçlarında skor olarak geriye düşüldüğü halde maç son dakikalara kadar kovalanmış ve rakiplere pes edilmemişti. Ligin iyi takımlarından ve komple bir takım olma özelliği ile süper lig hedefine koşan Ümraniyespor karşısında da üç farklı bir galibiyet alınmış ve bu ligde ben de varım denilmişti. Ancak bu maçtan kısa bir süre sonra gidilen Samsun deplasmanında, bırakın galip gelmeyi, puan alacak bir oyun bile ortaya konulamamış, maçın sonuna kadar rakibe teslim olmuş bir takım görüntüsü verilmişti.

Son oynanan ve play off hedefi doğrultusunda son derece büyük önem taşıyan Gazişehir Gaziantep maçında her iki yarıda da oyuna ortak olacak bir görüntü verilmemesi, tıpkı Samsunspor maçındaki gibi üretkenlikten ve mücadele gücünden son derece uzak olunması, bana kalırsa üzerinde ciddi ciddi düşünülecek bir konu.

Gazişehir Gaziantep maçından sonra oturup bir maç yazısı yazmayı düşündüm, ancak maç öncesi yaşanan gelişmelerin bir anlamda maça damga vurduğunu ve belki de maçın önüne geçtiği gerçeğinden hareketle biraz düşünmeyi ve Elazığspor’un gerçek taraftarlarına da kulak vermeyi yeğledim. Her gün sanal ortamda atılıp tutulan sosyal medya geyiklerine değil de çarşıda pazarda esnaf, şoför, öğretmen dostların söylediklerine itibar etmek lazım diye düşündüm. Biz, yazılarımızla ve yorumlarımızla sürekli düşüncelerimizi ortaya koyuyoruz zaten. Hiçbir çıkar beklemeden Elazığspor’un başarısını isteyen Elazığspor gönüllülerinin düşünceleri nelerdir, diye sordum kendi kendime ve maçtan sonraki iki gün bu dostların sözlerini not aldım. Öyle ya, Elazığspor’u, ondan hiçbir çıkar beklemeden seven insanların düşünceleri de önemliydi ve onlara da kulak verilmeliydi

Kimileri yaşça benden büyük ağabeylerim, kimileri de yaşça benden küçük kardeşlerimin söyledikleri sözler, aslında şehrimizin en can alıcı eksiğine işaret ediyordu: Sahipsizlik ve birlik olamama!

Yönetimin cansiperane bir şekilde borç batağından çıkarmak için iki yıldır takım için uğraştığını, güçlerinin tükendiğini, onlara yardım edilmemesini kınayan dostlar da vardı;  önemli bir maç öncesi basın toplantısıyla kamuoyunun ve takımın havasını bozan açıklamalarıyla yönetime eleştiri getirenler de.

Futbolun para işi olduğu para olmayınca olmayacağını savunanlar da vardı, kulübü bu girdaba sokan eski yönetimden hesap sorulmamasını içine sindiremeyenler de.

Hiç müdahale etmeden dinledim uzun uzun… Herkes kendince bir fikir ortaya attı. Tutarlı, gerçekçi ve sağduyu içeren yorumlar. Ama tüm yorumların sonunda herkesin birleştiği bir konu vardı o da sahipsizlik ve birlikte olamama. 50 yıllık çınarımızı Elazığspor’un siyasete kurban edilmemesi arzusu da çok dikkat çekiciydi doğrusu.

Şimdi dönelim başa.

Elazığspor’da ligin ilk devresinde görülen sportif trendin ligin ikinci yarısında da benzer şekilde devam etmesi bir tesadüf müdür?

Her türlü zorluğa rağmen takımı ayakta tutmayı başaran ve ara transfer döneminde takıma güç katan oyuncuların alınmasını sağlayan yönetim kurulunun maçtan önce kamuoyuyla paylaştıkları düşünceleri maç üzerinde ne kadar etki yaratmıştır?

Benzer boyuttaki borçları ödeyemeyerek tarihin çöp sepetine giden mütevazı Anadolu takımlarının aksine ayakta kalmayı başarıp, varlığını sürdürmeyi başaran ve hatta süper lig hedefinden henüz tam olarak kopmamış bir takıma bu kadar uzak durulması, yanında olunmaması ne kadar doğru, ne kadar vicdanidir?

Hüseyin Kalpar hocanın iyi sonuçları sahiplenip, olumsuz sonuçları birkaç sebebe bağlaması, kendi taktik ve strateji hatalarını görmemesi, deneyimli bir hocaya uyacak tavırlar mıdır?

Sorular, sorular, sorular…

Ioan Hora penaltıyı atsa maç bize dönerdi…Canberk Dilaver, son dakikada o topa sahip olsaydı en azından yenilmezdik… Filan oyuncu çıksa şöyle olurdu, filan oyuncu oyuna girse böyle olurdu gibi yaklaşımların hiçbirimize bu saatten sonra faydasının olmayacağı kesin. Elbette her görüşün kendi içinde bir tutarlılığı ve dayandığı nokta var. Ama bunlar maç değerlendirmesi içinde bakılacak şeyler. Mesele bence daha geniş boyutlu ve karmaşık. Bundan sonrasında neler yapılabilir ona kafa yormak lâzım.

Ligin bitimine 7 maç kaldı. Bu yedi haftada Elazığspor en az 15 puan toplama kapasitesine sahip, daha fazlası da mümkün. Bu puan alınırsa Elazığspor’un play off hedefi gerçekleşebilir. Ancak bunun için daha çok özveri, daha çok dayanışma, daha çok birlik ve bütünlüğe ihtiyaç var.

Kalan haftalarda herkesin çok daha fazla Elazığsporlu olması, çok daha bordo-beyaz renklere sevdalı olması gerek. Her zaman söylediğim gibi bu kadar zorluğu yenen Elazığspor bu son haftaları iyi değerlendirdiğinde sükseli bir başarı hikâyesi ortaya çıkaracak ve bu tüm şehrin kıvancı olacaktır. Gaziantepspor maçıyla bu sürecin başlamasını diliyorum.

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle sevgiyle ve huzurla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları