YARALI KEKLİK
Bu hafta 2013 yılında kaleme aldığım bir hatıramı paylaşmak istedim sizlerle…
Zordur köy okulunda idareci olmak
Bu hafta 2013 yılında kaleme aldığım bir hatıramı paylaşmak istedim sizlerle…
Zordur köy okulunda idareci olmak. Girişken, konuşkan olmak gerek. Bugün bunu çok daha iyi anladım. Şimdiye kadar velilerle çok diyaloga girdik ama bugün ki biraz daha farklıydı ikna çabaları olacaktı. İlçe milli eğitim müdürümüz okulumuzu arayarak gecen yıl okulumuzdan mezun olup ama herhangi bir liseye kaydolmayan 19 öğrenciden bahsetti. Eğitimden kopmuş ya da koparılmış 19 can… bir an önce bir şeyler yapmamız gerektiğini onlar söylemese de zaten biz biliyorduk. Resmi olarak böyle bir sorumluluğumuz yoktu. Ama biz öğretmendik, köyün öğretmeni, sadece okulun değil. Açık Lise kayıtlarının son günleriydi. Hemen bir plan yapıp kapı kapı gezmek, sıkıntı her ne ise sorunları çözüp kopan damarları tekrar bağlamak lazımdı. Önce sınıfları dolaştım. Biliyordum ki listedeki her ismin okulda muhakkak bir kardeşi vardı. Kardeşleri vasıtasıyla randevuları ayarladım. İlk güne 5 ev sıkıştırabilmiştim. Randevu verdiklerime de sadece bir şey söyleyip çıkacağım anlayışından uzak olsunlar diye evlerinde muhakkak çay içeceğimi hatta maddi durumunun biraz iyi olduklarını düşündüklerimin evlerinde çayın yanına bir şeyler de koymalarını istemiştim. Tecrübelerimden biliyordum ki bu insanlar misafiri severlerdi, misafiri kırmazlardı, misafire yedirmek içirmek, onlar için neredeyse ibadet hükmündeydi. Tek kurşunum vardı kalplerini yumuşatıp yumuşatıp tek seferde ikna edip kayıtlarını yaptırmalıydık. Gerekli resmi evrakları hazırladık. Veli ikna olduğu taktirde hemen dosyalarını verip yönlendirme yapacaktım.
İlk aile ziyareti Zehra’ya idi. Zehra’yı geçen yıldan tanırdım. Halbuki dersleri de ne iyiydi. Çayımı doldurmak için gelmişti yanıma iyice eğildikten sonra usulca fısıldadı kulağıma: “Ne olur babamı ikna edin.” Tüylerim diken diken oldu. Bir müddet konuşamadım. Kınalı elleriyle Zehra gönlüme dokunmuş olacak ki dakikalar sonra ancak neden orada olduğumu hatırlayabildim. Zehra okumalıydı. Nerden gireceğimi bilemedim ama bir yerden girmem gerekiyor artık. Bu insanların dünyasından bir şeyler ekleyemeseydim konuşmalarıma, boş yere olacaktı. Önce eğitimin öneminden sonra kız çocukların okutulması gerektiğinden ve bunun dinimizdeki yerinden bahsettim. Dedim ya Zehra kınalı elleriyle gönlüme dokundu. Gönlüm o kadar dolmuştu ki babanın gönlüne girebildim. “Tamam hocam kız senin de kızındır.Sen nasıl istersen öyle yap.” İlk kapımdan boş dönmemiştim belki boş dönmüş olsam ümitlerim yıkılacak yeise düşecektim. Gün boyu diğer dört evimi de ziyaret ettikten sonra günün bereketiyle evime gittim. Artık beş kız çocuğunun eğitime devam edebilmeleri adına katkı sağlayabilmenin rahatlığıyla uyuyabilirim .
…………………………
Birkaç gündür velisini ikna ederek açık liseye kaydettirdiğim kız öğrencilerin mutluluğu devam ediyor üstümde. Tam 17 öğrenci açıktan da olsa okumaya devam edecekti. Görüştüğüm her aileyi ikna edebilmiştim. Sadece iki öğrenci kalmıştı. Bir tanesinin evlenerek il dışına gittiğini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Diğer kız ise Seher. Defalarca evlerine gittim Seher evde değil deyip içeri bile almadılar. Seher adına tedirgin olmaya başladım. Benle görüşmesi istenmediği ortadaydı. Acaba kendisi mi benle görüşmek istemiyordu? Belki de ailesi benle görüşmesini istemiyordu. Birden arşivden geçen yıl ki mezuniyet ortalamasına bakmak aklıma geldi. 5 üzerinden 4.7 başarı puanıyla bizden mezun olmuştu.Bu demek oluyordu ki akademik başarısı yüksek ve çalışkan bir öğrenciymiş. Böyle bir öğrencinin, okula devamını sağlanması için uğraştığımı bile bile benden kaçması çok da mantıklı değildi.
Öğlen arasına girmiştik. Odamda evraklarla boğuşurken kapının çalınmasıyla irkildim bir an. Başımı kapıya doğru çevirdiğimde Seher’i karşımda görünce yıllardır görmediğim bir sevdiğimi karşımda görmüş kadar sevindim. Hemen oturttum bir koltuğa çay alır mısın diye sordum ama kireç gibi suratıyla ’hayır çok durmayacağım zaten buraya bir daha bize gelmemeni söylemek için geldim. Ben okumak istemiyorum. Ben ev hanımı olmak istiyorum. ‘ daha ağzımdan tek kelime çıkmadan geldiği gibi hızlıca uçup gitti. Ey yaralı keklik anlamadım mı sanıyorsun evden kurulup gönderildiğini. Gözlerin dola dola söylediğin ‘ben okumak istemiyorum’ cümlesini karşımda ağlamadan söyleyebilmek için kim bilir ne kadar çalıştın ayna karşısında. Ve kim bilir açık açık yapamadığın büyüklerine isyanı kaç defa yaptın kendi küçük dünyanda. Bir daha gitmeyecektim zaten evlerine. Dedim ya tek kurşunum var benim bu defa hedefi vuramamıştım. Yaralı keklik kırık kanadıyla seke seke uzaklaşıp gitmişti tez zamanda yem olmak için kurda kuşa…
Kelimelerin bittiği yerde bende tükeniyorum ve gün bitiyor…