Var Olun Gençler!

Fırat Üniversitesi Rektörlüğü eğitim ve öğretimin yüz yüze olmadığı bu dönemlerde gençleri unutmuyor ve onların yeteneklerini ve kabiliyetlerini öne çıkartacak etkinliklere önemli destekler sunuyor.

Var Olun Gençler!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

 Hazırladıkları videolar ile büyük beğeni toplayan Elazığlı gençlere, üniversitenin kapılarını ve imkânlarını açtı.  Hem de “her şey normale döndüğünde hep birlikte çalıp söylemek için sabırsızlanıyoruz." notunu düşerek...

Birçoklarının unuttuğu gençlerin farkında olmak, bir nebzede olsa onların derdiyle hemhal olan birilerinin olduğunu bilmek ne güzel bir görüntüdür ki ruha hoş bir esenlik veriyor.

Şehrimizde depremle birlikte başlayan maddi, manevi ve insan psikolojisinde oluşan hasarlar, salgın sebebiyle kangrene dönmeye başladı. Üniversite yıllarına tekabül eden gençlik çağı, belki de telafi edilmesi en güç süreçlerden biri. 

Üniversite okuyanlar iyi bilirler ki o dönemlerde insan kişilik gelişimini, yönetimini, eğilimini besler, şekillendirir ve artık son halini almaya başlar. O dönemde yetenek ve ilgiler belirlenmiş istikamette yol alır. 

Sosyal yaşantının, ideolojik ve fikri düşüncelerin yolu da bellidir. Ve her genç inandığı, gönülden bağlı olduğu değerler adına, atar tüm adımlarını...

Fakat salgın;  gençlerin bu dönemlerini bizatihi yaşayarak tasdik etme fiiline ciddi sınırlar çekti. 

En iyi ihtimalle sanal dokunuşlarla yani online bir takım girişimlerle yaşamda var kalabilmeye çalışıyorlar bir hayli süredir. 

Tabi süre uzadıkça yaşam, tıpkı noktalama işareti olmayan bir yazıya, şiire ya da bir paragrafa benziyor... Anlamdan, manadan ve içerikten münezzeh!

Hani diyordu ya ünlü düşünür Kenevyski;
"Birgün insan virgülü kaybetti; o zaman zor ve uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleştirdikçe, düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise nida işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Üstelik hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra da soru işaretini kaybetti ve artık soru sormaz oldu. Hiçbir şey ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kainat, ne dünya, ne de kendisi... Birkaç yıl sonra iki noktayı kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.  Son noktaya geldiğinde düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi..." diye!

Noktalama işaretlerine atıfta bulunarak bizlere aktarılan bu anekdot, son yıllarımızı nasıl da tasvir ediyor değil mi?  

Hayatımıza mana katacak, anlamını zenginleştirecek unsurlarla ziyadesiyle buluşacağımız nitelikli günlere kavuşmak hepimizin en büyük özlemi ve de tabiî hakkı!.. 

Hele de gençlerin... 

Hayaller, düşüncede ve hele hele kursakta kalınca değil, hayatın içinde gerçek varlıkla yaşanınca güzel...