UÇUYORUZ
Kırlangıçların telaşı bulaştı bize
Sizi göreyim sizi
Kırlangıçların telaşı bulaştı bize
Sizi göreyim sizi
Bizi de uçuraydınız
O kuş beyninizle.,,,,,
Bu bahar ağzına uyar diye; son şiirimden bir alıntı yaptık.
***
Kalkıp ta Mevlana’dan bir alıntı yapsak “,,yeni bir şeyler söyleme zamanı geldi cancağızım” diyor merhum ta 700 yıl öncesinden.
Biz Mevlana’ya uyup yeni şeyler söylemeye kalksak mesela desek ki;bu güzel vatanın güzide, bağrı yanık insanları çok seferberlikler gördü; gelin bir de dürüstlük seferberliği ilan edip, adam kayırmalara son verelim, tüm zamanlar için.
Mümkün olsa da Anayasaya bir hüküm koysak.
Allah için.
O zaman muhalefetin anlını öper.
O zaman Evet mi hayır mı.
Vatandaşın nerede nasıl tavan yaptığını görürdük amma.
***
Neyse biz işimize dönelim güya köşe yazarlığımızı yapalım.
Çocukluk anılarımızı anlatıp gülüp, eğlenelim biraz.
Ne güzel çocuktuk biz; Uçtu uçtu…oynardık , şimdiki filmlerden daha çok güler eğlenirdik.
Başımızda bir oyun kuran olurdu, canımızı almazdı ama gözümüzün çayırını açacak kadar da can yakan bir sopa elinde bulundururdu.
Kuş ve eşek bizi kurtarırdı.
Biri uçar biri uçmaz ittifak etmemiz kolay olurdu. Bir de kelebek.
Bir gün yine bir oyunun içindeyiz, oyun kuran sordu eşek uçar mı?
İsmail arkadaşımız parmağını kaldırmaz mı, kaş göz ettik ama sopanın tehdidinden kurtaramadık.
Sen dedi şimdiye kadar hangi eşeği uçarken gördün İsmail.
Abi dedi bizim eşek uçuyor.
Oğlum eşek uçar mı;
Abi geçen gün babam dedi, bizim eşek eşek değil tayyare uçuyor uçuyor diye komşumuz Hamza Amca’ya anlatıyordu.
Babasının akıllı oğlu, oğlum siz ne teşbih sanatından anlıyorsunuz ne darbı mesellerden ne kadar kalın kafalısınız, baban teşbih yaparak telmih sanatından istifade etmiş diyerek öğüdü müteakip İsmail’in eline bir iki tane doladı bize de kır kır gülmek düştü tabi.
Bir gün de; oyun kuran uçtu uçtu halı uçtu dedi.
Biz altımızda halı da yok ki bakalım uçar mı uçmaz mı diye. Ali elini kaldırmaz mı!
Ali oğlum halıyla sen kaç defa uçtun dedi. Ali abi abi dedi ama ceza tertibine mani olamadı.
Abi geçen ‘uçan halı ‘ diye bir yazı okumuştum, ezile büzüle mırıldandı.
Arkadaşlar siz bana mı inanacaksınız, yoksa okuduklarınıza mı, siz hepten zıvanadan çıkmışsınız. Uçan halı okumuşmuş.
Bir günde, oyuncu başı,
Uçtu uçtu bizim şıh uçtu dedi.
Herkes; gönüllü askere yazılan bir yiğit edasıyla dimdik oldu.
Bir ağırlık çöktü bana, ellerim yana düştü.
Abi bir iki ikaz mahiyetinde iğne gibi bakış fırlattı, ellerim pancarlaştı kalkmaz oldu.
Senin rüzgârın keşişlemeden esiyor dedi galiba. Yani sen şimdi şıh uçmaz diyorsun öyle mi?
Abi ben uçtuğunu görmedim dedim.
Yahu sizde inançta kalmamış. Şıh kimsenin görmediği yerde uçar oğlum, riya karıştırmaz o miracına.
Kaldır parmağın yoksa bir daha da kaldıramazsın o parmakların asla.
Ben de inat ettim kaldırmadım, çünkü inanamadım kastettiği şahsın uçacağına.
Ağlaya ağlaya uçtuk gittik.
Hala dönüyoruz o boşluklarda.
***
Sakıncasız bir alıntı yapalım bari Victor Hugo’dan, bir şiirinde şöyle diyordu, gerçi kurbağalar için söylemişti ama;
Bin yıldır aynı ses aynı vrak vrak….