UÇURUMUN EŞİĞİNDEN DÖNDÜK
15 Temmuz darbe kalkışmasının hemen ardından gerek devlet adamları gerek siyasiler gerekse gazeteci ve aydınlar üç beş cümle kurduktan sonra mutlaka şu cümleyi kuruyorla
15 Temmuz darbe kalkışmasının hemen ardından gerek devlet adamları gerek siyasiler gerekse gazeteci ve aydınlar üç beş cümle kurduktan sonra mutlaka şu cümleyi kuruyorlar” uçurumun eşiğinden döndük” . Evet gerçekten de öyle böyle değil çok ciddi bir uçurumun kenarından döndük.
Düşünün bir kere sabah kalktınız ki darbe olmuş ve evinizin bulunduğu sokakta ellerinde silahlarıyla askerler bekliyor. Öğleden sonra silah sesleri duymaya başlıyorsunuz. Neler olup bittiğini anlamak için televizyonu açıyorsunuz. Karşınıza çıkan kanaldaki spiker darbe olduğunu ve darbeye karşı olanlarla darbeciler arasında yurdun çeşitli bölgelerinde şiddetli çatışmalar yaşandığını söyledikten sonra sokakların harabeye dönmüş görüntülerini ekranda görüyorsunuz. Siz daha televizyonda gördüklerinizin şokunu atlatmadan bir helikopter sesi ve ardından şiddetli bir patlama sesiyle irkildiniz. Sizce ne olmuş olabilir. Ben söyleyeyim. Büyük ihtimdigere iç savaş çıkmıştır.
Söylemesi bile ürkütücü. Aklınıza hemen Suriye geldi değil mi? Başlarına bomba yağan, kar kış, yaz sıcak demeden yaşlı çoluk çocuk, hasta demeden aç susuz perişan bir vaziyette sığınacakları yakın komşu ülkeye doğru dağları ovaları aşa aşa gelen Suriyelileri… zar zor sığındıkları yakın komşuda onları muhacir olarak addeden bir devlet reisi vardı. Milletinin onlarla ekmeğini suyunu paylaşmayı rica eden bir reis vardı. Sığındıkları komşu devletin reisi onlara kucak açmıştı ve bir konteynır kent kurdurmuştu. Komşu ülkenin insanları ellerinden gelen yardımları yapıyorlardı. Bazı Suriyeliler ülkenin iç kesimlerine de yerleşmeye çalıştılar. Fakat bütün bunlara rağmen birçok Suriyeli perişan oldu. Barınma yeri , yiyecek giyecek bulamayanlar, çocuklarına güvenli bir ortam oluşturamayanlar oldu. Bu süreçte çocuklarına eğitim aldıramayanlar, daha sevmeye doyamadıkları on beş on altı yaşlarındaki kızlarını sadece eş ve diğer çocuklarının birkaç ay daha hayatlarını devam ettirebilmek için yaşları oldukça ileri kişilerle evlendirenler oldu. Sokaklarda kalanlar, Suriyeli kadınların kızların; erkeklerin yoğun olarak eğlence merkezi olan kahvehanelerde, kafelerde dilenenler, kucaklarında yeni doğmuş bebekleriyle kırmızı ışıkta arabalar beklerken yüzlerini saklayarak dilenenler oldu.
Tabi Suriye’den komşu ülkeye sığınanların durumu aşağı yukarı bu durumda idi. Onlar kendilerinin olmasa da bir yurt bulmuşlardı. Peki Suriye’de yaşayanların hali nasıldı dersiniz. Onların başlarına bomba yağmaya devam ediyordu. Ruslar, İranlılar bir taraftan ; Amerika destekli terör grupları bir yandan, Daiş bir yandan, Suriyelileri katletmeye devam ettiler. Suriyeli kadınların, kızların tacize uğramaları da işin bir başka tarafıydı.
Şimdi yukarıdaki tabloyu kendimize uyarlayalım . ülkemizde iç savaş çıkmış ve darbecilerle darbeye karşı olanların silahlı çatışmaları neticesinde sokaklar cesetlere dolu. Ara sıra uçan uçaklar bomba yağdırıyor. Elektrikler kesik, su kesik herkes can derdinde. İnsanlar arabalarına binip bir an önce bulundukları yeri terk etmek istiyor. O güzelim evleri harabeye dönmüş durumda. Herkes komşu ülkeye ulaşmaya çalışıyor. Ama herkes birden donup kalıyor. Hangi komşu ülkeye sığınacaklarını düşünmeye başlıyorlar. Sığınacak bir ülke yok. Yunanistan’a mı, Bulgaristan’a mı? İyi de onlar bize yardım diye domuz eti yedirirler. Heyhat bizim sığınacak yerimiz bile yok.
İşte nasıl bir uçurumun eşiğinden döndüğümüzü, nasıl bir badire atlattığımızı şimdi anladınız mı?