Türkiye'nin dijital bağışıklığı yok!
Türkiye'de son günlerde dijital ortamda yaşanan, özellikle çocuk ve gençlerin karıştığı hatta yönettiği vahim olaylar medya okuryazarlığı konusunu yeniden gündeme taşındı. Türkiye'nin ihmal ettiği bu sorunun nelere yol açabileceği yaşanan olaylarla net bir şekilde görülürken detayları ve yapılması gerekenleri Türkiye'nin medya okuryazarlığı konusundaki en uzman isimlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Nilüfer Pembecioğlu'na sorduk.
Geçtiğimiz günlerde İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil isimli iki genç kadının Semih Çelik tarafından vahşice katledilmesi ülke gündemine bomba gibi düşmüş, katil Semih Çelik’in kullandığı teknolojik aletlerin incelenmesiyle Discord tehlikesi yeniden gündeme gelmişti.
Semih Çelik’in mensubu olduğu birtakım nefret grupları, bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından ifşa edilmiş ve birçok şahsın yakalanmasını sağlamıştı. Bunun üzerin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Discord’un erişime engellendiğini duyurmuş ve bu karar takdirle karşılanmıştı.
Teknolojinin, günümüzde birçok yenilik ve kolaylık sağlamasıyla birlikte ciddi sorunlara neden olduğu, faydaları kadar zararlarının da mevcut olduğu bilinmektedir. Kişisel verilerin yasal olmayan yollarla ele geçirilmesi, tehdit ve şantaj için kullanılması ve yüksek meblağlara satılmasının konuşulduğu bugünlerde, sosyal medyanın ve diğer aplikasyonların devlet eliyle kontrol edilmesi mümkün mü? Türkiye’nin dijital medya karşısında bağışıklığı ne durumda ve mevcut yasalar vatandaşların korunmasında yeterli mi?
Bütün bu sorunları ve daha fazlasını İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye’nin medya okuryazarlığı konusundaki en deneyimli isimlerinden biri olan Prof. Dr. Emine Nilüfer Pembecioğlu’na sorduk. İşte o röportaj:
“DİSCORD BİRÇOK ÜLKEDE YASAKLANDI”
-Teknoloji, insanlığa birçok yenilik ve bilgiye ulaşma kolaylığı getirmekle birlikte bazı sorunları da beraberinde getirdi. Bu alanların başında da dijital ortamda insanlara sunulan bilgiler geliyor. Yararlı bilgiler kadar zararlı ve toplumsal değerleri yok edici yayınların yapılması başta cinayet ve şiddet olmak üzere birçok problemi de beraberinde getiriyor. Sizce bu mecra kontrol edilebilir mi?
“Her bir teknoloji açınımı beraberinde artılar ve eksiler ile sunulur. Kimin artı kimin eksi tarafını seçebileceğini teknoloji kontrol edemez. Bu yüzden, teknolojinin yasaklanması çoğu kez çözüm üretmekten uzaktır. Bununla birlikte, örneğin, çevrimiçi oyun oynayanların oyunlarını değerlendirebileceği, takım arkadaşlarını seçebileceği bir platform olarak tasarlanan Discord, içerdiği kümelenme biçimleri ve kullanıcılara tanıdığı anonim kalabilme özellikleri ile kitlelerce tercih edilmiştir. Sonrasında ise kişilerin kolayca sesli, yazılı ve görüntülü iletişim kurabilmesi için tasarlanmış olması nedeniyle eğitim, iş, hobiler ve diğer ilgi alanlarına yönelik grupların da sıkça kullandığı bir uygulamaya dönüşmüştür. Günümüzde ise, uygulamanın farklı odalarındaki katılımcıların kötü niyetli olması durumunda, herkese nasıl zarar verebileceği ve özellikle özellikle çocuklara yönelik siber zorbalık örnekleri ile gündeme gelmeye başlamıştır. Rusya, İran, Umman, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuzey Kore bu uygulamayı yasaklayan ülkeler arasında yer almaktadır.”
“ERİŞİM ENGELİ ÇÖZÜM DEĞİLDİR”
-Zararlı uygulamalara getirilen erişim engelleri bir çözüm olarak kabul edilebilir mi? Türkiye’deki yasal müeyyide ve cezalar bu konuda bir çözüm olur mu?
“Uygulamalara getirilen erişim engeli elbette bir çözüm değildir. Çünkü bu mecranın kullanıcıların daha sonra ortaya çıkabilecek başka mecralarda aktif olarak benzer eylemleri gerçekleştirmeye devam edebilmektedirler. Bu yüzden, öncellikle kullanıcıların büyük çoğunluğunun çocuklar olmaması gerekiyor. Yani, sosyal medya platformlarının pek çoğu çocuklar açısından eşit düzeyde siber zorbalık potansiyeli taşıyor denilebilir. Bu nedenle, medya okuryazarlığı, dijital eğitim son derece önemli. Çocuğun bilinçlenmesi ve elindeki araçların doğru kullanımı ile yanlış kullanımı arasındaki farkları görüp anlayabilmesi ve gerektiğinde ailesine, güvenlik güçlerine haber verebilmesi son derece önemli. Bunun dışında elbette aile denetiminin önemi vurgulanmalı. Çünkü aileler çocuklarının sosyal medya platformlarından ne yaptığını bilmediklerinde çocuklarını koruyamamaktalar. Bunların dışında, devletin de yurt içinde ve yurt dışındaki diğer olgulardan haberdar olarak vatandaşlarını korumak adına bilgilendirmeleri ve yasaklamaları söz konusu olabilir.”
TOPLUMSAL OLARAK MEDYA OKUR YAZARLIĞI KONUSUNDAN DÜŞÜK BİR YAPI SERGİLİYORUZ
-Bu mecranın kontrolsüzlüğünün zararlarını daha çok hangi kesim çekiyor ve nasıl sonuçlar doğuruyor?
“Mecraların kontrolsüzlüğü gerçekten önemli bir sorunu beraberinde getirmekte. Burada kontrol aslında bireylerde. Ancak kötü niyet söz konusu olduğunda, kontrolün kimde olduğu zaman zaman belirsizleşebiliyor. Örneğin, herhangi bir ailenin çocuğu, oyun oynamak için edindiği rumuz isimle kendine anonim bir hesap açabilir ve sonuçta karşılaşmaması gereken tehlikeli yetişkinlerle ya da akranları ile karşılaşabilir. Bu durumda, mağdur ile mağdur eden arasında çok ince bir çizgi yer alabiliyor. Buradaki kontrol, tümüyle kimliklerin belirsizliği üzerinden ilerleyebilen ve platformların amaçlarına aykırı kullanımlardan kaynaklanmakta olduğundan, sorumluluk tümüyle kullanıcılarda oluyor. Özellikle çocuklar, karşılarındakini akranları sanarak hızlıca güven inşa edebiliyorlar, tüm sorun burada ortaya çıkıyor. Toplumsal olarak medya okuryazarlığı ve dijital okuryazarlığı düşük bir yapı sergilediğimiz için, büyük ya da küçük her bir bireyin mağdur olma riski var.”
“BÜTÜN ÜLKELER BU KONUDA YETRİNCE HASSAS”
-Dijital mecranın zararlarından halkını korumak adına dünya ülkeleri nasıl önlemler alıyor? Bu konuda en hassas ülke hangisi. Ülkemiz bu konuda nerede duruyor?
“Dijital medya uygulamaları zarar vermek üzere tasarlanmıyor ancak, kullanıcılarının yanlış kullanımlardan kaynaklanan zararlar ortaya çıkıyor. Eğer bunlar da münferit olaylar olarak değerlendirildiğinde, hiçbir şey yokmuş gibi devam edebiliyor her şey. Oysa bu münferit sanılan olaylar, genelde hemen herkesin başına gelen ya da gelebilecek olan olaylardır. Genellikle insanlar bu gibi hassas konularda sessiz kalmayı seçiyor ve en yakınları ile bile paylaşmaktan çekinebiliyor. Üzerinden çokça zaman geçtikten sonra bir şeyleri söyleme cesareti bulabiliyorlar ve bu gibi durumlarda çok zaman geçmiş olduğundan hiç kimse asıl sorunu çözemiyor, kötü niyetli suçlular da yakalanamıyor. Çocuklar ve onlara ilişkin zararlar söz konusu olduğunda, hemen bütün ülkelerin yeterince hassas olduklarını düşünüyorum. Ülkemizde de bu konuda oldukça hızlı ve etkin çözümler üretildiğini görüyoruz. Tek tek devletlerden öte, Birleşmiş Milletler de konuyu yakından takip etmekte ve Dijital Dünyada Çocuk Hakları ile Ebeveyn Sorumluluklarını önemsemekte. Bu bağlamda sorumluluğun neredeyse tümünü ailelere yüklemektedir. (Devletler, dijital teknolojilerin tasarımının veya kullanımının çocukları “fiziksel olarak mevcut veya uzakta olsun, ebeveynleri veya diğer aile üyeleri veya bakıcıları” tarafından nasıl risk altına sokabileceğini anlamaya davet edilmektedir.”
MEDYA OKURYAZARLIĞI KONUSUNDA BİR ÇEŞİT “AŞILANMAYA” İHTİYAÇ VAR
-Bu mecranın zararlarından korunmak için hem kurumlara hem de aile ile çocuk ve gençlere neler önerirsiniz?
“Acil bir eylem planı olarak dijital okuryazarlık konusu gündeme alınmalı ve genç yaşlı demeden herkesin bu çeşit bir “aşılanmaya” ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bir kez bilinçlenen anne babalar ve çocuklar, dijital dünyanın tuzaklarına kolay kolay düşmeyeceklerdir. Bu bilgilenmelerin sürekliliği de son derece önemlidir, çünkü sosyal ağlar ve dijital medya son derece büyük bir hızla ve sürekli gelişiyor. O yüzden, eğitimcilerin, anne babaların, gençlerin ve çocukların bilinçli olmaları, güncel olup güncel kalabilmeleri son derece önemli.”