TOPRAKTAN AYRILMAK
Doğduğu, büyüdüğü topraklardan ayrılmak zordur. Sokaklarında oynadığı, her bir köşesinde anısı olunan bir mekândan ve kendisiyle aynileşen ve bütünleşen topraklardan mücbir sebeple de olsa ayrılık, ana vatandan ayrılık gibidir.
Depremde yıkılan evinin enkazına bakıp ağlayan, enkaz kaldırıldıktan ve düz bir arazi olduktan sonra bile o bölgeye gidip anılarını, yaşanmışlıklarını, geçmişteki mutluluklarını ve acı hatıralarını hayal edip günlerce o bölgeyi ziyaret etme vefasını gösteren bir milletiz biz.
Doğduğumuz ve doyduğumuz topraklara bağlılığımızı, geçmişimize, atalarımıza ve onların ürettikleri her bir değere bağlılık olarak görürüz.
Konuyu biliyorsunuz. Maden ilçesinin, maden üretimi yapan fabrikanın bölgeye bıraktığı atık malzemelerin tetiklediği heyelan ile güvenli konumdan uzaklaşması ve ilçenin tümüyle boşaltılarak farklı bir yere taşınması hep konuşuldu.
İlçenin yeni yerleşim mekânı için alternatifler üretildi. Birçok güzel şey konuşuldu. Ama gelin görün ki Maden halkı altın kafese konmak istese de “illa vatanım” demeye devam ediyor.
Bir şeyi merak ediyoruz. Yeni ilçe merkezi arayışlarında, ilçenin merkezinde olan ancak engebeli olsa da güvenli bir zemine sahip alan bulunamadı mı acaba?
Gelişen teknoloji ve inşaat yaklaşımlarına uygun olarak güvenli bir merkezde modern bir anlayışla altı iş yerleri üstü konut olarak yapılacak binalarla sorun çözülemez miydi?
Ya da Gezin ve Tekevler dışında ilçeye yakın bir alanda gerekirse arazinin topografik ve coğrafi yapısı da değiştirilerek yeni bir alan oluşturulamaz mıydı?
Kanal Fırat televizyonunun duyarlılık gösterip Maden halkıyla yaptıkları röportajları dinleyince empati yaptık ve biz de olsaydık ilçemizden koparılıp bizimle hiçbir geçmiş ve duygusal bağı olmayan bölgelerde oturmak istemezdik.
Her şey bir eve sahip olmak değil. Bizi mekânlara bağlayan oranın ruhu, kokusu, alışkanlıkları, samimiyeti, dostlukları ve her şeyden önce de yaşanmışlarıdır.