TOPLUM OLARAK GERGİNİZ
Ülkemizde son dönemlerde yaşanan olaylara baktığımızda toplumsal olarak üzerimizdeki gerginliğin çok yüksek bir düzeye olduğunu görüyoruz
Ülkemizde son dönemlerde yaşanan olaylara baktığımızda toplumsal olarak üzerimizdeki gerginliğin çok yüksek bir düzeye olduğunu görüyoruz. Peki, neden insanlarımız bu kadar sinirli? Neden her şeye ani tepkiler veriyoruz?
Günlük hayatımızda karşılaştığımız yüzlerce farklı insan, yüzlerce farklı durum karşısında belirli davranış kalıplarına göre davranmaya çalışıyoruz. Bazen sabırlı, çoğu zaman sabırsız davranıyoruz. Fakat Türkiye’de özellikle son zamanlarda haber bültenlerinde izlediğimiz cinnet hdigereri, kavgalar, asayiş olayları, gasp ve hırsızlıklar ve bunun gibi olaylar insanımızın psikolojik olarak hiç de iyi durumda olmadığını gösteriyor. Bakıyorsun yol verme tartışması büyüyerek olay kavgaya ve ardından da silahlı veya bıçaklı yaralamaya ve hatta ölüme kadar gidebiliyor. Amatör futbol müsabakalarında tüm stat birbirine girip kavga ediyor. Yahu nedir sizin derdiniz? Minibüs, otobüs ve metrobüs gibi toplu taşıma araçlarında ya yolcular arasında ya da şoför ile yolcular arasındaki tartışmalar kavgaya dönüşüyor. Bir otobüs şoförü ile bir yolcu neyi paylaşamaz ki? Ya da trafikteki insanlar neyi paylaşamazlar ki? Devletin yolu herkese yetmiyor mu? Kurdigerar herkes için var. Ama uymuyoruz.
Anlayışlılık eşiğimiz bayağı düşük bir seviyede. Hoşgörülü olmayı unuttuk. Sağduyulu değiliz. Bencilliğimiz had safhada. Bireysel yaşamaya alıştık. İşyerimizde yalnızız. Yolculukta yalnızız. Evin içerisinde yalnızız. Paylaşımcı bir hayat tarzından uzaklaşıp bireysel bir hayat sürüyoruz. Teknolojik bağımlılık evin içerisinde eşimiz ve çocuklarımız ile ilgilenmemize engel oluyor. İşyerinde herkes bireysel takılıyor. İletişim kandigerarımızı kapatmışız. Kapitalist sistemin gereğini yerine getiriyoruz beklide. Üretim ve verimlilik amaçlı bir çalışma hayatı. Herkes kendisine küçük bir dünya kurmuş. Doğrularımızı kendimiz belirliyoruz. Başkalarının doğruları ile bizim doğrularımız çatışınca ortaya yeni bir kaos hali çıkıyor. Yaşadığımız çoğu şeyde ifrat ve tefrit’e düşüyoruz. Ölçüyü bir türlü tutturamıyoruz. İnsanlarla anlaşamıyoruz ve istenmeyen olaylar yaşanıyor. Oysaki hoşgörülü ve sağduyulu olmak bizim ahlaken en belirgin özelliğimiz olmalı. Trafikte, hastanede, okulda, iş yerinde, restoranlarda, toplu taşıma araçlarında ve kamuya açık alanlarda biraz daha dikkatli davranabiliriz. Karşımızdaki de bizim gibi bir insan. İnsanlara kibar ne nazik davranmalıyız. Sesimizi yükseltmemeliyiz. Kırıcı olmamalıyız. Özür dilemeyi bir erdem saymalıyız. Lütfen sözcüğünü sürekli kullanmalıyız. Adaleti hiçbir zaman terk etmemeliyiz. Kaba kuvvet ruhumuzu, maneviyatımızı öldürür.
Batının hâkim felsefesi; İngiliz felsefeci Thomas Hobbes’un ‘İnsan insanın kurdudur’ sözüdür. Bu söz Batı uygarlığı için geçerli olabilir. Onlara göre insan doğası gereği kötü’dür. Bizde ise tam tersi insan doğası gereği iyi’dir. Her çocuk İslam fıtratı üzerine tertemiz doğar. Fakat ailesi ve çevresi onu bu temiz fıtrattan uzaklaştırabilir. Hristiyan, yahudi, putperest veya ateist yapar. Bizde hâkim olan felsefeyi ise ‘İNSAN İNSANIN YURDUDUR’ sözü ile temellendirebiliriz. İnsan, insanın sığınacağı bir liman, bir yoldaş, bir arkadaş ve bir kardeştir. İnsan İslam fıtratı üzerine oldukça diğer insanlar için Yurt olmaya devam eder. Eğer İslam fıtratından uzaklaşırsa bir Kurt’a dönüşür…