Tehlike Her Geçen Gün Büyüyor!
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi Kızamık ve Kızamıkçık Raporuna göre, Türkiye son bir yılda 457 Kızamık vakası ile Rusya ve Tacikistan'ın ardından hastalığın en çok görüldüğü üçüncü ülke oldu. Bu 457 vakanın 343'ü, 2023 yılının Ocak ve Şubat aylarına ait.
2023 yılının ilk dört ayında kızamık ön tanısıyla incelenen 2005 kişiden 1440’ına ise kızamık teşhisi laboratuvar tanısıyla doğrulandı. Yine kızamık nedeniyle bu süreçte 242 kişi hastaneye yattı.
Kızamık ön tanısıyla incelenen olgularda aşısız ya da eksik aşılılar çoğunlukta.
Özellikle kızamık komplikasyonları ve ölüm açısından en riskli 5 yaş altında aşılanma durumu açısından vakalar değerlendirildiğinde: 1 yaş altında vakaların neredeyse tümü, 1-4 yaşta ise yarısından fazlasının aşısız olduğu ortaya çıkıyor.
Konuyu yakından takip eden Türk Tabipleri Birliği’nin son basın açıklamasında, 'Sağlık otoritesi kızamık salgının duyulmasını engelleyecek girişimlerde bulunuyor ve hastalığı önlemek için etkin rol oynamıyor' denildi.
TTB, 2007-2010 yılları arasında kızamık olgu sayısının 10’u geçmediğini ve neden yeniden kızamık salgını ve kızamığa bağlı ölümlerin arttığını sordu:
‘’Sağlık Bakanlığı’nın reddiyeci ve şeffaflıktan uzak tutumu ülkemizde Kızamık salgınının başladığı 2010 Aralık yılından itibaren değişmemiştir. Öte yandan Kızamık nedeniyle ölümler olduğuna dair sahadan bilgiler alınmaktadır. Oysa kızamık aşı ile önlenebilir bir bulaşıcı hastalık olup on yıllardır milyonlarca çocuğun ölümünün aşı ile engellendiği bilinmektedir. Bugün içinde bulunduğumuz durum ise son kızamık ölümünü yaşamamızdan 13 yıl sonra yeniden ölümlerin başladığı kaygısıdır. Ülkemizde de sağlık emekçileri başarılı bir bağışıklama programı ile kızamık hastalığını eliminasyon aşamasına kadar getirmeyi başarmıştı. 2007-2010 yılları arasında Kızamık olgu sayısı 10’u geçmiyordu. Ne oldu da yeniden kızamık salgını ve kızamığa bağlı ölümlere tanık olmaya başladık?’’
''Ülkemizde aşılanması gerekirken aşılanmayan ciddi birikmiş bir nüfus var''
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Gamze Varol, kızamık vakalarının çok ciddi boyutlara ulaşmasına rağmen kamuoyunun gündemine gelmediğinden yakınıyor.
Ve yaptıkları basın açıklamasıyla sorunu göstermek ve çözüm önerilerini sunmak istediklerini vurguluyor.
2000'li yıllara kadar ülkede kızamık vakasının 10'u geçmediğini ifade eden Dr. Varol, şimdilerde aşılanmayan ciddi birikmiş bir nüfusun varlığından bahsediyor:
''Bu ülke uzun yıllar genişletilmiş bağışıklama programı kapsamında kızamık aşısını o kadar iyi uyguladı ki, 2000’li yıllarda ülkemizde kızamık vakası 10’u geçmiyordu. Bununla bağlantılı kızamık, kızamıkçık ve kabakulak gibi hastalıkları da elimine ettik. Bunlar önemli kazanımlardı. Şimdi ise gelinen noktada yılın ilk aylarında saptanan kızamık sayısı oldukça arttı. Ve bunların çoğu 10 yaş altı çocuklar ki bu çocuklar zaten aşılanmalıydı. Fakat aşılanmadı. Buradan neyi anlıyoruz; demek ki ülkemizde aşılanması gerekirken aşılanmayan ciddi birikmiş bir nüfus var. Aşı sadece bireye dönük koruyucu bir sağlık hizmeti değildir. Siz kişiyi aşılarsanız o hastalığa karşı bireyi korurken, bulaşı da engellemiş olursunuz. Yani toplumsal bir uygulama olur ve toplumsal koruyuculuğu olan bir şeydir.''
Türkiye'de kızamık vakalarındaki artışın birincil nedeni olarak sağlık sisteminde yaşanan değişiklikleri görüyor Dr. Gamze Varol.
Zamanla aşılamanın bireysel olduğunun yaygınlaştırıldığını ve bağışıklama sorununun bireyselleştirildiğini belirtiyor:
''2010’dan günümüze ne değişti? Çok ciddi bir sağlık sistemi değişikliği gördük. Sağlıkta dönüşüm adı altında aile hekimliği sistemine geldik. Sistemin adını değil, örgütlenme modelini eleştiriyorum. Bu örgütlenme modelinde nüfusa tabanlı o mahallenin, nüfusun her birinin kayıtlı olduğu çocukların o bölgedeki aile sağlığı merkezi ya da hekime kayıt olmasından vazgeçildi. Aşılama bireysel bir durumdur denildi, istediği hekime kayıt olsun denildi. Kayıtlı kişilere hizmet sunulduğu için kayıtlı olmayanlar aşılanamadı. Yani bulaşı hastalıklarda ortaya çıkan sağlık sorunu, bağışıklama bireyselleşti çünkü hizmet bölge tabanlı olmaktan çıktı.''
Bununla birlikte Sağlık Bakanlığı’nın DSÖ’ye bildirdiği veriler, 2021’de ülkenin yarısında kızamık aşısı tamamlanmış çocuk oranının yüzde 95’e ulaşamadığına işaret ediyor.
2023'de ise 34 bölgeye ayrılarak paylaşılan verilerde iki doz aşıyı tamamlamış bölge sayısı yok.
TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Gamze Varol'un aktarımına göre mevzuatta da eksiklikler söz konusu.
Örneğin bir aile çocuğunu aşılatmak istemezse bir tutanak ile bu mümkün olabiliyor. Bu durumun toplumsal koruyuculuğa zarar verdiği görüşünde Dr. Gamze Varol.
''Çocukluk çağı aşılama hayat kurtarıyor ama mevzuat eksikliği var. Yani aile istemezse bir tutanak ile çocuk aşılanmayabilir. O zaman toplumsal koruyuculuk nerede kaldı? Burada bir kopuş yaşanıyor, sistem değişti hedef nüfus bilinmiyor. Ne kadar çocuk aşılandı ya da aşılanmadı bilinmiyor. Haliyle sorunun büyümemesi için önlem de alınamıyor. Bu sistemde herkese ulaşılamıyor.''
''Türkiye'ye göç edenlerin ne kadarının bağışıklık elde edebildiğini bilmiyoruz''
Dr. Gamze Varol'a göre medyadaki aşı karşıtlığı da aileleri aşılamadan uzaklaştırıyor. Aşı karşıtlığının ciddi ölümlere sebep olacağı görüşünde.
Kızamık vakalarındaki artışın bir diğer nedeni ise göç. Dr. Varol, ülkenin yıllardır göç aldığını ama gelenlerin aşılanma sorununun giderilmediğini ifade ediyor.
Ve bu gelenlerin ne kadarının bağışıklık elde ettiğinin ise bilinmediğine dikkat çekiyor.
''Bir diğer mesele de göç. Ülke yıllardır göç alıyor ve bu gelenlerle alakalı aşılanma sorunu söz konusu. Gelenlerin ne kadarı bağışıklık elde edebilmiş bilmiyoruz. Bunları Sağlık Bakanlığı görüyor. Önlem almak ve eyleme geçmekte geç kalınıyor. Olduğundan daha fazla bir risk var ama küçümseniyor. Ölümlerle karşılaştığımızda biz demiştik demek istemiyoruz.''
TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Gamze Varol'un dikkat çektiği bir başka sorun ise deprem bölgelerinde bozulan temel sağlık hizmetleri.
Deprem bölgelerindeki hedef nüfusun bilinmemesi ve de veri kayıt sisteminin olmaması gibi eksiklikler nedeniyle rutin bağışıklama sisteminin yürütülmesinde sorunlar yaşanıyor:
''Pandemiden sonra aşısız nüfus çoğalmışken bir de deprem yaşadık. Deprem öncesinde zaten dezavantajlıyken, beşinci ayda olmamıza rağmen rutin bağışıklama sisteminde yürütülmesinde ciddi sorunlar var. Ülkede aşılama yüzde 95 üzerinde olmalı ama öyle değil. Esas hedef nüfus bilinmediği için yüzde 95’e ulaşamadığımız konusunda hep endişeliydik. Zaten göç alıyoruz, deprem sonrasında bozulan temel sağlık hizmetleri var. Ve deprem bölgesindeki hedef nüfusu bilinmiyor, belirli merkezlerde aşı yapılıyor. Bu ortamda yeterli sağlık personeli yok, veri kayıt sistemi yok, uygun aşı merkezi yok. Başvurursa aile çocuğu aşılanıyor ama rutinde olması gereken temel sağlık hizmeti bağlamında kurgulanmış altyapısı olgunlaştırılmış bir sistem de yok. Kızamık bulaşıcıdır, risk büyük.''
''Aileler talepkar olmalı, aşı bir haktır''
Dr. Gamze Varol'a göre ülkenin bağışıklamayı en ön sırada tutan ve önemseyen bir hekim ordusu var. Buna rağmen geride kalmak yani aşı hizmetini olması gerektiği gibi sunamamak ciddi bebek ölümlerine neden olacak.
O nedenle ailelerin aşı hakkından haberdar olması ve bu konuda baskı yapması gerekiyor.
''Bu iş gevşetilemeyecek kadar önemli. Salgın yok denildiğinde salgın olmamış olmuyor. Toplumda böyle bir riskin olduğuna dair bir gündem yok. Ailelerin bunun bir sorun olup olmadığını öğrenmesi ve Sağlık Bakanlığı’ndan çocuğunu nasıl koruyacağına dair bilgi edinmesi gerekiyor. Talepkar olmalı aileler. İlerleyen süreçlerde ciddi boyutlarla karşılacağız, evlatlarını düşünen aileler bu konuda aşı hakkını talep etmeli.''
Peki Aralık 2010’dan itibaren varlığını sürdüren, bu yıl daha da artış gösteren kızamık salgınına karşı en kısa sürede alınması gereken önlemler neler?
Türk Tabipleri Birliği kızamık vakalarındaki artışın önüne geçilmesi için şu önerilerde bulunuyor:
● Vaka görülen bölgelerde 6/9 ay - 15 yaş arası tüm çocuklara aşılı olup olmadığına bakılmaksızın mutlaka bir doz aşı yapılmalı.
● Henüz vaka görülmeyen bölgelerde 9 aydan itibaren eksik aşılı çocukların kızamık aşıları tamamlanmalı.
● Özellikle ikinci doz kızamık aşı kapsamının yükseltilmesine yönelik özgün bir program geliştirilmeli.
● İkinci dozun ilkokul birinci sınıftan 48. aya çekilmesi ve sorumluluğunun aile hekimlerine devredilmesi ile performans dışı tutulmasının ortaya çıkarttığı 2,5 milyonu bulan aşısız okul çağı çocuk bir an önce aşılanmalı.
● Aile sağlığı birimlerinde hemşire-ebe açığı bir an önce giderilmelidir. Hizmet gereksinimi yüksek olan bölgelerde mevcut bir aile hekimi bir aile sağlığı çalışanı yaklaşımından vazgeçilmeli, bu bölgelerde aile hekimi ve hemşire/ebe sayısı artırılmalı.
● Tüm döküntülü hastalık yakınmaları kızamık yönünden değerlendirilmeli ve mutlaka numune alınmalı.
● Hastanelerde kızamık hastalığının yayılmasının önüne geçilmelidir. Bu bağlamda:
○ Sağlık çalışanlarının kızamığa karşı bağışıklanması,
○ Döküntülü hastalık yakınmasıyla gelenlerin hızlıca, bekleyenlerle temas süresini en aza indirecek bir akış- mekan düzenlemesiyle hizmet alması, hizmet aldıkları ortamın havalandırılması önemli.
● Salgın gerçekliğinde yürütülecek aşı kampanyasının bölge tabanlı yapılması zorunludur. Vatandaşın başvurusu ile sınırlı kalınmamalı, sahaya çıkılmalıdır. Mobil aşı istasyonları ile kısa sürede aşı oranı yükseltilmeli.
● Toplum aşı konusunda bilgilendirilmeli, yanlış/ yanlı haberlerin sağlık bakanlığı yetkileri tarafından da üzerine gidilmeli.
● Mülteci-göçmen nüfusa yönelik koruyucu hizmetlere yoğunlaşılmalı, aşısız çocuk bırakılmamalı.
● Deprem bölgesinde depremzede sağlık çalışanlarını rahatlatan uzun süreli sağlık çalışanı görevlendirmeleri yapılmalıdır. Bu bölgede yaşam ve çalışma koşullarının zorluğu dikkate alınarak teşvik uygulamasına gidilmelidir. Bu bölgede aşının sağlanması ve korunmasına yönelik teknik destek mutlaka verilmeli, tüm aile sağlığı merkezleri ve geçici yerleşim alanlarında aşılar yapılabilir hale getirilmelidir.
Devamını oku : tr.euronews.com