Sona Ermesin
Çok zor zamandan, çok hassas ve kırılgan ilişkilerin yoğunlaştığı günlerden geçiyoruz.
Herkes kendince doğrunun yanında. Ve ona göre diğer tüm insanlar yanlışın içinde. Bir konuyu detaylı konuşmak, sorun varsa bunu gidermenin, olabildiğince ve imkânların elverdiğince çözmek zor geliyor hepimize.
Herkes var olan sorunu kendi kafasında oluşturduğu çözümle çözmek istiyor. Karşı tarafın şartları, imkânları hatta sağlık problemlerini dahi göz ardı edercesine ve Mustafa Ceceli- Yıldız Tilbe düetindeki “Al tacını, tahtını… Bin defa, yüz bin defa… Hayır….Hayır” modunda.
Empati yok, anlayış yok, halden anlama yok. Oysa ne kadar da ihtiyaç duyuyor insan konuşmaya, anlaşma ve uzlaşmaya varmaya, ortada bir yerde buluşmaya. İletişim kurmaktan kaçınmak, hatta bunu ortak bir noktada buluşmanın tehlikesi ve tehdidi görmek, tümüyle yok etmeye azmetmek değil de nedir?
Konuşmalı, çözüme odaklanmalı, olamıyorsa da bunun kritiğini yapmalı. Oysa herkes yalnız fakat herkes konuşmaktan yana. Ve yine herkesin konuşup sıkıntılarını azaltacağı, ruhunu ferahlatacağı birileri olmalı yanında, hayatında.
Özdemir Asaf nasıl da özetlemiş mevzuyu: “O beni, ben de onu bekliyordum ve hiç konuşmadan bir gün daha sona eriyordu.”
Sona ermesin…