SEVGİYLE ANMAK
Tanju Ergil Hoca, arkadaşlığımızın süregeldiği o kısa zaman aralığında, kendisinden yaşama dair çok şey öğrendiğim insanlardan biridir
Tanju Ergil Hoca, arkadaşlığımızın süregeldiği o kısa zaman aralığında, kendisinden yaşama dair çok şey öğrendiğim insanlardan biridir.
Yaklaşık on yıl önceydi…
Bir televizyon programında röportajına denk gelmiş, her cümlesinin önemli mesajlar içerdiği bu insanla o an tanışmak istemiştim… Program süresince nerede yaşadığına dair ip uçları ararken O, Kalamış Marina’da demirlediği teknesinde tek başına yaşadığını söylüyordu… Hatta kendisiyle röportajı gerçekleştiren genç muhabirin “Bu teknede yaşamak, hem de tek başınıza?” sorusuna cevaben, elinin altındaki kitabı gösterip tebessüm ederek “Hayır, tek değilim. Biraz önce Shakespeare ile sohbet ediyorduk… Sizden sonra sohbetimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.” diyordu.
Kalamış Marina, o yıllar ikamet ettiğimiz eve oldukça yakındı… Vakit geçirmeden ziyaretine gittiğimde, Suadiye’de Home Ofis olarak kullandığı evinde olduğunu söylediler onu tanıyanlar… Bazı günler kişiye özel İngilizce dersleri vermek için ofise uğradığından bahsettiler… Birkaç telefon görüşmesi neticesinde kendisiyle randevulaştık… Kızım ve oğlumla beraber belirlenen saatte yanına gittik hocanın… 70’li yaşına göre oldukça enerjik ve karizmatik görünen bu insan, bizleri yıllar öncesi tanıyormuşçasına sıcak ve içten karşıladı… İkramlarda bulundu… Dakikalarca çocuklarla sohbet etti, tek tek ilgilendi onlarla…
*****
Amerika’nın önde gelen üniversitesi Stanford’da 40 yılı aşkın bir süre, Felsefe ve Yabancı diller profesörü olarak çalıştıktan sonra 2000’li yılların başında Türkiye’ye geri dönmüş Tanju Hoca. Akademisyenlik yıllarında, öğrenci yetiştirmedeki üstün başarılarından dolayı “Time Dergisi” iki sayfa ayırarak Hoca’yı tüm dünyaya tanıtmış… Geliştirdiği bir metod sayesinde Amerika Ordu Dil Okulu’nda 2 ay gibi kısa bir süre zarfında ordu mensuplarına Türkçe öğretmiş… Yine aynı metotla ve aynı sürede Türk insanına da İngilizceyi…
*****
Tanju Ergil Hoca, biri bayan, diğeri erkek iki asistanı ile birlikte çalışmalarını sürdürüyordu. İngilizce derslerinin ve söyleşi için davet edildiği yerlere dair programları bu iki kişi düzenliyordu. İlk tanışma esnasında aramızda oluşan samimi diyalog sonucunda kararlaştırmıştık… Söyleşi için gideceği yerleri asistanları önceden haberdar edecek, ben de katılıp Hocayı dinleme imkânı bulacaktım… Öyle de oldu…
Bazen bir kafenin tasnif edilmiş bölümünde bazen de bir Holding’in toplantı salonunda dinledim… İlginç üslubu ve farklı yaklaşımlarıyla felsefi dehlizlere sürüklediği dinleyici grubuna hayata dair anlattıklarını…
Bir konuşmasında aktarmıştı;
Üniversitedeki hocalık yıllarında öğrencilerinden “Ahlaksızlık” üzerine ders yapması hususunda istek geldiğinde,
Ahlak nedir? Ahlaklı olmak ne demektir? Ahlaklı olmanın faziletleri ve topluma katkısı vb. Birçok soruya cevap niteliğinde bir konuşma sergilediğini ve sözlerini “Bu anlattıklarımın tam tersi ahlaksızlıktır.” deyip dersi bitirdiğini…
Bir dersinde ise, “Güzellik ve sevginin doğası” üzerine konuşmaya başlarken pencere pervazına bir kuşun konduğunu, bir süre şakıdıktan sonra uçtuğunu öğrencileriyle birlikte keyifle izledikten sonra “Bu sabah ki konuşmamız sona erdi.” diyerek dersi bitirdiğini anlatmıştı…
Bir gün tekneyle uzun bir yolculuğa çıkacağını söylemişti… Bu yolculuğa çıktıktan sonra bir daha görüşemedik… Yıllar sonra bir gazeteye verilen vefat duyurusundan öğrendim aramızdan ayrılışını… Şöyle yazıyordu.
“Lisan öğretmeniyim dediniz. İnsan Öğretmeni çıktınız.
Gemiciyim dediniz, deniz feneri çıktınız. Sonuçta bizi kandırdınız ve hayatımıza değer kattınız.
Sizi hep sevgiyle anlatacağız.”