Serdar Gürler Elazığspor günlerini anlattı!
Türk futboluna Elazığspor'daki performansıyla ismini duyuran Serdar Gürler, Elazığ günlerini Tam Saha dergisine anlattı
Bordo-Beyazlı temsilcimiz TY Elazığspor’un Süper Lig’de mücadele ettiği dönem Fransa’dan keşfettiği ve yıldızını parlattığı Serdar Gürler, Elazığ’a geliş sürecini ve yıldızının parladığı maçı TFF’nin resmi yayın organı olan Tam Saha Dergisi’ne anlattı. Rasim Artagan’ın yaptığı röportajda Elazığ’a gelme hikayesinin bir hayli ilginç olduğuna vurgu yapan genç oyuncu, Melo’nun kurtardığı penaltı pozisyonunun olduğu Galatasaray maçının kariyerindeki çıkış maçı olduğunu söyledi.
Fransa’da yetişen, Türkiye'de Elazığspor, Trabzonspor, Kayseri Erciyesspor, Gençlerbirliği ve Osmanlıspor formalarını giydikten sonra bu sezon başında La Liga takımlarından Huesca'ya transfer olan Serdar Gürler, sürati, adam eksiltme becerisi ve golcülüğüyle ön plana çıkıp Millî Takımın kadrosunda da yer almaya başladı. 27 yaşındaki oyuncu, Fransa ile Türkiye arasındaki tercihini, "Fransa çağırınca normal olarak gittik. Sonrasında Türkiye çağırdı. Türkiye ile başka bir ülke arasında bir tercih olamaz… Bizim için durum zaten bellidir" sözleriyle anlattı. Tecrübeli oyuncu ile gerçekleştirilen röportajda Elazığspor için kullandığı sözler şöyle;
2012-2013 sezonuyla birlikte Türkiye'ye gelip Elazığspor'a imza atmıştın. Transferin nasıl gerçekleşti?
Elazığspor'dan önce Samsunspor'a gitmiştim… 20 günlük bir kampa süreci geçirdik… Hoca bir oynatıyor, bir oynatmıyor. İmza töreni yaptık. Her şey tamamdı. Şu an İsviçre Millî Takımı'nı çalıştıran Vladimir Petkovic, o dönemde Samsunspor'un başındaydı. Transfer döneminin bitmesine iki gün kala bana, "Ya A2'ye gidersin ya da takımına geri dönersin" dedi. Şoke oldum. Tabiî ki A2'de oynamak istemiyordum. Geri döndüm. Bir yıl PAF takımında oynadım. Sonra yeniden Türkiye'ye gitme kararı aldım. Transferin bitmesine üç gün vardı. Hikâyemin bundan sonrası çok ilginç gelişti. Bir menajer aradı ve "Bulgaristan'da oynar mısın?" dedi. Ben de kabul ettim. Apar topar Bulgaristan'a gittik. Eşim, bir arkadaşım ve ben Bulgaristan'da otele yerleştik. İdmana çıkıp imza atacağım. O dönemde Özgür Öztürk Elazığspor'da genel menajerdi. Beni aradı ve "Serdar, Bülent Uygun Hoca seni istiyor. Bize gelmek ister misin? Ya şimdi gelirsin ya da başkasını alacağız" dedi. Ben de "Olur abi, sizi bir saat içinde arayacağım" dedim. O sırada transfer görüşmesinde olduğumu söyleyemedim. Babamı arayıp, "Ne yapayım?" diye sordum. "Oğlum orası bizim ülkemiz. Senin için her şey daha kolay olabilir" dedi. Bana yol gösterdi. Telefonu kapattım. 10 dakika düşündüm. Eşime ve arkadaşıma, "Toplanın gidiyoruz" dedim. Valizleri topladık. Menajer de otelin hemen yanında yemek yiyordu. Menajere görünmeden koşarak taksiye bindik. Taksicinin ne İngilizcesi ne de Fransızcası vardı. Bir türlü anlaşamıyoruz. Acelem de var. Telefonda internet de yok. Nasıl bir macera anlatamam… Sonra başka bir otele gittik. Kablosuz internete bağlandım. Tercüme uygulamasından Bulgarcaya çeviri yaptırdım. Edirne sınırına gitmek istediğimi söyledim. Taksici de kabul etti. Bulgaristan'ın ekonomik durumu ortada. Adama para teklif ettim ve hemen kabul etti. Menajer de anlaşmayı imzalamak istemediğimi anladı ve polisi arayıp, "Bunlar kaçıyor, sınırda bekleyin" dedi. Babamı aradım, yardım istedim. Babam menajeri aradı ve "Tamam, ben oğlumla konuştum, ikna ettim. Biraz bekleyin, yoldan geri dönecekler" demiş. Sonra beni aradı, "Oğlum tamam, adamları oyaladım. Çabucak sınırı geç ve hemen beni ara. Yoksa sıkıntı yaşayacaksın" dedi. Neyse, sonra sınıra gittik. Cebimdeki bütün parayı taksiciye verdim. "Sen bu paraları al. Allah senden razı olsun" dedim. Adam şoke oldu. Gözleri açıldı. Çok şükür her şey yolundaydı. Gece 01.00'de İzmir'e uçağım vardı. Edirne Köprüsü'nden taksiye bindik. Bizi Edirne'deki otogara götürecek, oradan da İstanbul'a gideceğiz. İstanbul'da da beni eniştem alacaktı. Köprüye vardık, polis kontrolüne girdik. Allah onlardan razı olsun. Bir de baktım ki pasaportum yok. "Eyvah ben ne yaptım" dedim kendi kendime. Beni bir telaş aldı. Tekrar Edirne'ye geri döndüm. Otogarda yana yana taksiciyi aradık. Bana, "O taksici gümrüktedir, oraya git" dediler. Hemen gittim tabiî. Buldum taksiciyi. Pasaportum koltuğun üstünde, aynı yerde duruyormuş. Hemen pasaportu aldım ama tabiî uçağı kaçırdım. Sabaha karşı başka bir uçağa bindim. Sonra sağlık kontrolünden geçtim. İnanılmaz bir maceraydı. Anlatması hoş, komik bir anı kaldı arkada ama yaşarken inanılmaz heyecanlıydı.
Aslında çok doğru bir karar vermişsin. Elazığspor'daki iki sezonunda sürekli oynayan ve dikkat çeken bir oyuncu haline geldin. Elazığspor dönemini nasıl değerlendiriyorsun?
Bir oyuncu oynadıkça kendisini geliştirir. İlk gittiğimde Bülent Hoca beni kadroya alıp oynatmıyordu. Sadece kupa maçlarında oynuyordum. Sonra Yılmaz Vural Hoca geldi. İlk maçıma Orduspor karşısında çıktım. Orduspor kazanırsa Galatasaray'ın önüne geçip lider olacaktı. 2-0 öndeydik. Hoca 69'da Gökhan Emreciksin'in yerine beni oyuna aldı. 71 ve 74'te iki gol yedik, maç 2-2 bitti. Ama gollerin benimle uzaktan yakından alâkası yoktu. Yine de sonuçta ben oyuna girmiş ve iki farklı önde olduğumuz maçı berabere bitirmiş olduk. Yılmaz Hoca beni 3-4 hafta kadroya almadı. Sonra Başakşehir maçında kadroya girdim. 1-0 gerideydik. Yılmaz Hoca, Sinan Kaloğlu ile birlikte 71'de beni oyuna soktu. O gün aldığım her topu kaptırıyorum. Nasıl kötüyüm… Top ya taca gidiyor ya da rakibe… Sedat Bayrak 61'de kırmızı kart gördü ve 10 kişi kaldık. Dakika 90… Sinan abi ortayı açtı, ikinci direkte kafayı vurdum ve maç 1-1 bitti. Soyunma odasına gittim, hoca beni gördü, "Yavrum benim" diyerek kucakladı… Nasıl gülüyorum inanamazsınız… Sonraki hafta Galatasaray'la evimizde oynuyoruz. Maç güzel gidiyor. 50'de Yekta atınca 1-0 mağlup duruma düştük. Hoca 59'da beni oyuna aldı. Yine her aldığım topu kaptırıyorum… Hoca kenardan bana "İdmandaki gibi oynasana" diye bağırıyor. Bunun üzerine neler yapmaya başladım bir görseniz… Ben bile kendime inanamadım. Penaltı kazandırdım. Muslera kırmızı kart gördü. Kaleye Melo geçti hatırlarsanız ve kurtardı… O maç benim çıkış maçım oldu.