SAADET'İN, SAADETİ KAÇIYOR MU?
Saadet Partisi Genel Merkezi içten içe kaynıyor. Anketlerde “diğerleri” kısmından kurtulamayan ve özellikle Temel Karamollaoğlu’nun muhalefet tarzından rahatsız olan partililerin başta Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi olmak üzere farklı partilere kayması ya da tümüyle siyasetten kopması, genel merkezi yeniden bir yapılanmaya itti.
Ancak bu yapılanma Genel başkan Temel Karamollaoğlu’nun istediği gibi değil, tam tersi ona rağmen yapılan bir değişim ve dönüşüm.
İlk olarak Bingöl, Zonguldak ve Elazığ İl başkanları herhangi bir gerekçe gösterilmeden ve bir gece yarısı operasyonları ile görevlerinden alındılar.
Son olarak da geçtiğimiz gün İstanbul’da başarılı çalışmalara imza atan ve ülkedeki her bir partilinin samimiyetine ve fedakârlığına şahit olduğu Abdullah Sevim, İstanbul İl Başkanlığı görevinden yine bir gece yarısı operasyonu ile görevinden alınarak yerine başka bir isim atandı.
Elazığ Saadet Partisi İl Başkanı İbrahim Hacıbekiroğu’nun; “Ben artık yoruldum, yerime bir isim belirleyelim” teklifine ve bu konuda yapılan istişarelerde öne çıkan isimlere rağmen, ansızın ve olayın muhataplarına resmi olarak tebliğ edilme süresi bile beklenilmeden, hiç hesapta olmayan ve tabanın tanımadığı gibi geçmişten bu güne parti ile irtibatı bulunmayan yeni başkanın atandığı haberleri basına servis edilmişti.
Saadet’in yeni seçmenlere yeni ve genç yüzlerle ulaşması belki mantıklı ve doğal olarak karşılanabilir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Saadet, bir Ak Parti, bir CHP ya da İyi Parti değildir. Saadet, Türk düşünce ve fikir hayatında ana bir damarı ve felsefeyi besleyen ana akım bir siyasi harekettir. Ve Saadet, bir siyasi parti olma vasfı kadar, bir düşünce, bir ideoloji, bir dava ve her şeyden önce her alanda milli bir mücadele verilen ocağın, otağın ve çatının adıdır. Bu partiye başkan olmak ya da yönetiminde bulunmak, vizyon, vitrin ve sadece eğitimle ilgili değildir. Hele hele maddiyatla hiç alakalı değildir.
Bırakın inanmışlık ve adanmışlığı, her partinin bir diyalektiği , terminolojisi ve söylem kültürü vardır. Bunlardan bihaber bir yöneticinin Saadet’e bakışı, diğer partilere bakışından çok farklı olmaz ve olmayacaktır.
Birilerinin payandası ve koltuk değnekleri ile göreve gelebilirsiniz. Hatta irade ve yetki devri yapıp sadece medyada görünür ve konuşulur olmanın hazzını yaşayabilirsiniz. Ama bunun vicdani rahatsızlığı tez zamanda sizi bulur ve bu ağır yükten kurtulmanın bahanelerini ararsınız.
Genel Merkezdeki güç savaşları ve müesses nizama içerden darbe senaryolarına; davanın samimi, fedakâr ve gelecek hesabı olmayan hasbi adamları feda edilmemeliydi.
Saadetli kardeşlerimiz bu günlerde Ahmet Kaya’yı çok dinlemeli. Hele hele; “biz üç kişiydik” parçasını daha çok dinlemeli.