SILASI TÜRKÇE'YE DAİR…
Babil Kulesi efsanesi, kadim dinlerin ortak anlatılarından biridir
Babil Kulesi efsanesi, kadim dinlerin ortak anlatılarından biridir.
Efsaneye göre Babilliler, cennete kadar uzayacak bir kule inşaatına başlarlar. “Yeryüzüne dağılmayalım. Kendimize başı göğe erişecek bir kule yapalım, kuleden bir şehir oluşturalım.” derler…
O zamanlar tüm dünyanın sözü bir, dili birdir. Tanrı, insanların bu kendini beğenmişliğine kızar ve kule cennete ulaşmadan onların dillerini farklılaştırır. Birbirleriyle anlaşamaz hale gelen insanlar da inşaata devam edemezler.
*****
“Sılası Türkçe” Üstat Nazım Payam’ın yeni kitabının adı.
“Dil, insanı insan yapan unsurdur. Buna yazıyı, edebiyatı, tarihi, töreyi, nizamı da eklerseniz nihayetinde millete varırsınız. Dil milleti, millet devleti, devlet de dili meydana getirir.” düşüncesini kendine şiar edinen bir kültür insanı Nazım Payam. Bu bilinçle 1999’dan beri Elazığ’da yayın hayatını sürdüren sanat- edebiyat dergisi “Bizim Külliye” yi çıkarıyor… Genç yaşta edebiyat öğretmenliğinden feragat ediyor ve birkaç fikirdaşıyla Anadolu’nun küçük bir şehrinde kesintiye mahal vermeden 18 yılı aşkın bir süredir bu dergiye hayat veriyor.
Dile kolay…
Edebiyatı felsefeyle buluşturuyor… Sorgulatıyor böylelikle edebiyatın geçmişini, bugününü, geleceğini…
Edebiyatın ruhuna derinlik katıyor…
“Dilimin konuşulduğu her yer benim vatanımdır.” düşüncesiyle, Türkçe konuşulan neresi varsa dergiyi oraya ulaştırmayı hedefliyor. Başarılı da oluyor bu hedefinde… Bizim Külliye, 2015 yılında “Türk Dünyası’na Hizmet” ödülünü alıyor…
“Sılası Türkçe” Bizim Külliye dergisinin 18 yıllık yaşamından kesitler sunuyor. Derginin hayat bulmasında önem arz eden, ancak perde arkasında kalan konular hakkında önemli ip uçları veriyor. Tüm bunları kendine has üslubuyla ve Türkçe’nin en duru kelimeleriyle okuyucuya aktarıyor Nazım Payam…
Kitabın 89. Sayfasında şöyle diyor: “… bir edebiyatçının varlığını onaylatan üslubudur. Hele vaktini edebi türlerin alışılmış biçimiyle geçirenlerde üslup daha bir ihtiyaç oluyor. Fakat asıl kaynak dil; meramını anlatacak olana çare dilden geliyor. Eser dille gerçekleşiyor. Çocukluk, gençlik, aile, millet dille vücut buluyor. Kin, öfke ve sorun dille çözülüyor. Aşk, kalbe dille yerleşiyor. Alman filozof Martin Heidegger bütün bunları “dil düşüncenin evidir.” sözüyle birliyor…” diyerek anlatımına devam ediyor…
*****
“Sana Nasrettin Hoca fıkrası anlatayım mı?” dedi Sakdigerı Mustafa ve cevabı beklemeden anlatmaya başladı.
“Komşusu Nasrettin Hoca’dan Konya’daki bir yakınına mektup yazmasını ister. Hoca bu isteği reddeder. “Şimdi kalkıp Akşehir’den ta Konyalara gidemem” der…
“Hoca git demedim ki, mektup yaz dedim.” itirazına muhatap olunca da cevabını verir.
“Benim mektubumu ancak ben okuyabilirim.”
Bir müddet güldü fıkrayı bitirince, keyiflendi kendince Sakdigerı Mustafa… Sonrasında ciddi bir hal aldı suratı ve devam etti.
“Evet dil gerekli, yazı gerekli. Ama yetmiyor. O dil ve o yazıyla gelecek nesillere eserler bırakmak lazım. Dil için devlet, devlet için dil şart. Her ikisi için de ortak, yazılı yüksek kültür… Bu dilin ve bu devletin gelecek nesillere miras kalabilmesi için de uzun ömürlü eserler…”
*****
“Sılası Türkçe” Nazım Payam’ın yeni eserinin adı…
Uzun ömürlü nice eserlere üstat! Kalem tutan ellerinden öpüyorum.