ROMAN ve İNSAN

Roman… 

Bir Pazar günü… Akşam vakti…

Yer Heybeliada… Üniversite yılları arkadaşlarla gezinti halindeyiz

ROMAN ve İNSAN
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Roman… 

Bir Pazar günü… Akşam vakti…

Yer Heybeliada… Üniversite yılları arkadaşlarla gezinti halindeyiz. Bir sahafın önünden geçiyoruz. Kaldırıma serilmiş ikinci el kitaplardan önce, koltuğun üzerinde uyuyan bir köpek dikkatimi çekiyor. Usulca yanaşıp başını okşuyorum. Sevdiğimin farkında… Hemencecik karşılık veriyor. Gözlerini açmadan kuyruğunu sdigeramaya başlıyor. Sevgi bu olsa gerek! Karşılıksız iletişimin anahtarı…

Bu içten dokunuş, bir canlıyı “yakın” hmenin yegâne yolunun her zaman “bir ömür” sevmek, ya da birlikte olmaktan geçmediğini, bazen de dakikalara sığacak kadar anlık bir şey olabileceğini hiriyor insana…

Bir büyüğümün sözlerini hatırlıyorum. “Hayvan sevgisi, insana alternatif sevgi alanı değildir. Hayatın ve sevginin tarifinin, sadece insana bağlı olmadığını fark etmenin alanıdır.”

Bu arada gözlerim kitapları tarıyor. İçlerinden birine takılıp kalıyor... Adı, “Gırnatacı.” Bilinçaltıma yerleşmiş, yöresel bir terimin sıcaklığından mıdır? Bilmem. Çekip alıyorum aralarından… Kapakta, “2012 İlk Roman Yarışması Ödüllü” olduğu yazıyor… Sayfaları karıştırmaya başlıyorum oracıkta… Sahaf, çömelmiş sessizce beni izliyor… Köpek, uyumaya devam ediyor…

İlk sayfasında kitabın, adına uygun bir veciz söz paylaşmış yazar…

“… Bundan sonrasını ancak bir müzik parçası anlatabilir.” -İvan Sergeyeviç Turgenyev-

Kitabı almam için roman adı yeterli, yeterli olmasına… Bu veciz söz de onadı, kararımı… Kitabı alıyorum… Ayrılırken sahaftan, köpeği tekrar seviyorum. Bir daha görüşmemek üzere… Dönüş yolculuğu yarım saat sürüyor… Hele bir de vapur yolculuğu olunca, kitap okumanın keyfine doyum olmuyor… Başlıyorum, okumaya…

25. sayfada duraklıyorum. Altı çizilesi cümleler var… Gezgin ihtiyar, güzel kadına şöyle diyor...

“Yeni bir insan tanımak, yeni bir roman okumaya, yeni bir film veya oyun izlemeye benzer. Ya da, defalarca dinlemiş olmamıza rağmen, sırrını yeniden keşfettiğimiz bir müzik parçasına… Hayatı en sade şekliyle yaşayan, dingin ruhlu birinin bile diğerlerine ilginç gelecek hikâyesi vardır mutlaka. Müzelere, galerilere, tiyatroya, sinemaya niçin gideriz hiç düşündünüz mü?

Yaşayamadığımız, tadamadığımız, başka insanların hikâyelerini merak edip, onların iyilik ve kötülük hdigererini görmek için gideriz. Onların mutluluğu ile mutlu olmak, onların çektiği acılara üzülmek yaşadığımızı htir bize...

Bostancı iskelesine yanaşıyoruz. İnmek vakti geliyor…

****

İnsan…

Hıdır Bilek, 1970’li yılların fenomen futbolcusu… Elazığspor’un efsane oyuncusu… O dönem gençliğinin, idolü… Ben de onlardan biriyim…

Onun yaşamı sıradan bir yaşam olmadı…  İnsanlara ilginç gelecek, duygu yüklü bir hikâyesi var… Belki de çoğumuz onun bu yaşamının küçük bir parçasının tanığı olduk. Ya da defalarca dinledik, bu duygu yüklü yaşamı… Dinlemiş olsak ta, sırrını yeniden keşfedeceğimiz bir imkân var önümüzde… Hâkimiyet gazetesini temsilen, Dr. Kadri Kulualp, doyumsuz bir röportaj gerçekleştirdi kendisiyle…

Röportaj, sarsıcı anılar ve fotoğraflarla Perşembe günü siz okurlara sunulacak…  Belki de siyah beyaz bir fotoğrafın ayrıntısında tanıyıp, anlayabileceksiniz onu…

Şimdiden duygu yüklü okumalar…