RAMAZAN GÜNLÜĞÜMÜZ
Sahura kadar uyumuyor, dizilerin tekrarlarını deviriyoruz. TRT müzik ile nefes alıyor, ilerleyen saatlerde sahur programlarının manevi dünyasına dalıyoruz.
Bazı kanalar vefa olsun diye geçtiğimiz günlerde koronavirüsten vefat eden Ömer Döngeloğlu’nun eski çekimlerini yayınlıyorlar. Söyledikleri, bir başka tesir ediyor sanki insana.
Sahurun bereketin rağmen birkaç şey ağzınıza atabiliyor, bol çay ve su ile oruca başlıyoruz. Sabah namazından sonra uyumayı düşünüyorsunuz ama ne mümkün…
Yeniden televizyona musallat oluyor ve Türk sinemasının aslında son yıllarda önemli işler çıkardığına şahit olduğunuz yeni filmleri bir birine ekliyorsunuz.
Tabi filmin sonu gelmeden uyuyakalıyor ve öğlen saatlerine kadar bu durumu devam ettiriyorsunuz.
Öğlen sonu da saatlerden beri uzak kaldığımız ve çok özlediğimizi düşündüğünüz sosyal medyada fink atmaya başlıyoruz. Sıradanlıkları ve vasatlığı ile size hiçbir şey kazandırmadığını bile bile epey zaman geçiriyorsunuz bu mecrada.
Sonrasında mükellefiyetlerinizi yerine getirme adına bazı adımlar atıyor ve işlerinizin kısa sürede çözüldüğünü ve vaktin ikindiden akşama meylettiğini görüyorsunuz.
Tabi tüm bunları “evde kal” çağrıları gereği çoğunlukla evden zaman zaman da gazeteden yapmaya çalışıyorsunuz.
Ve akşamın ezanı, iftarın sevincini getirmiyor size. Oruçlar makbul belki ama eskisi gibi canlı ve içten değil.
Geçmişin paylaşıldıkça güzelliği ve heyecanı artan iftarlar yok bu yıl. İftar öncesi zaman öldürmek için gezmeler yok bu yıl. Akşamında teravihler yok bu yıl. Teravih sonrası yürüme ve vişne limon dondurma fasılları yok bu yıl. Dost muhabbeti yok bu yıl.
Tüm bunlara rağmen ramazanın manevi iklimi ve sıcaklığı yetiyor. Bayram bile yapamayacak olsak da sonrası sağlık olacak ya, yeniden kucaklaşma olacak ya…
Varsın bu yıl da böyle geçsin diyelim Ramazan…