POLİS NİŞANLISINDAN AĞITLAR

Demin çeşmenin başından geldim

POLİS NİŞANLISINDAN AĞITLAR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Demin çeşmenin başından geldim. Elimde kalem yazmaya koyuldum. Öyle mutluyum ki, insanın elinden yazı çıkması ne iyi. Düşünceler özgür, istekler özgür, sevgiler özgür… Köyün tüm kızları nişan gecemizden bahsetmekteydiler hevesli hevesli. Gerçi içim buruk, nişanlım olası yok yanımda, ama yine de sevinç ve umut ışıklarıyla dolu içim, her gün çoğalan.

 

    Herkes bey diye söz eder oldu ondan. Bu dağ köyünde, okumuş adam olmuş bir o tabi. Ne de özlemişim tarif edilemez duygularla onu. Öğlene doğru yeni bir mektup aldım ondan. Yaptıklarından ettiklerinden bahsetmiş bir güzel. Suçluları kafese nasıl kapattıklarından, katilleri nasıl yakaladıklarından, büyük büyük adamları nasıl koruduklarından ve birçok zor işlerinden bahsetmiş. Bahsetmiş etmesine, ama pek bir memnun. Vatan uğruna, toprak uğruna her şeyi yapacağından, tüm hainleri yeneceklerinden bahsetmiş. Bir de duygulu anlatmış ki içim kan ağladı, içim yandı kavruldu. Sokağa atılan bebeğin arabanın altında bulunuşunu anlatmış da anlatmış. Geçen mektupta oradaki görevinin ne zaman biteceğini, ne zaman döneceğini sormama rağmen cevabında tek ümit yok döneceğine dair. Vatan aşkıyla yandığından, bu yüzden hiçbir şeyin, onu bu mukaddes görevden edemeyeceğinden bahsetmiş.

 

    Köyümüzün gururu! İlk polis çıktı köyümüzden. Kendisi uzakta olsa da sevgisi hep yanımızda. Çoğu zaman korktum ona bir şeyler olacağından. Kötü bir haber almaktan. Her gece, yatarken ettiğim dualarım ona yetişiyor mudur acaba? Bu kadar vatanını sevmesi, görevini sevmesi mi ayırıyor bizi? Hep bekle beni der, ben de beklerim. Geleceğin haydigererini kurarım onla ilgili gizli gizli. Her hafta aldığım mektup beni uçurur göklere bir uçurtma gibi. Kırlara çıkar çiçek toplarım onun için, vatan için, bir de mesleği için. Belki çiçeklerimi beğenir de sevdiğimi geri verirler bana diye. Ama nafile, zaman geçer, ayrılık daha da büyür sanki, bizim köyün en büyük dağı gibi.

 

     Bugün üçüncü hafta oldu  mektubunun gelmediği, ne ses ne bir seda etrafta. Herkes beni görünce kaçar gibi sanki. İçimde kuşku büyür, yerini alevlere bırakır. Ovanın ardından bir oğlan sesi gelir: “Polis Ali şehit olmuş, Polis Ali ölmüş!” diye. Elimden bakraçlar yere düşer. Sular sel olmuş gözlerimden akar. Dünyam yıkılır o an, hayat durur, biter.

 

   Anlarım ki Ali’m gitmiş, Ali’m değil tek, Aliler gitmiş, Mehmetler gitmiş... Kahpe hainler yemyeşil ağaçlarımızı devirmiş, şehit etmiş. Hep yazardı, vatan uğruna her şey diye, severdi ayrıca mesleğini. Gözleri yaşlı ayrıldı köyünden. Gelmeden de gözyaşı koydu yerine gene.

 

      Beklerim, ne gelen var ne de giden. Nişanlımdı Ali, sevdiğimdi. Mektuplarını açar okurum bazı bazı. Vatandan memleketten bahsetmiştir hep. Döneceğinden, vatanın, milletin bu hainlerden arınacağından bahsetmiştir hep. O katiller temizlenmedi henüz belki, ama polis Ali gitti, Aliler gitti.

 

     Elimden gelse ben geçerdim yerine, Zeliha Polis diye. Ellerimle yok etmek isterdim. Ne çare derdime, derdimize! Gururluyum; şehit oldu gencim, gençlerim… Kan bürüdü yine gözlerini katillerin. Acımasızlar, yüreksizler, korkaklar aslında. Bugün geçer elbet, yüreğim acır yanar elbet. Yetim kalan çocuk büyür elbet, yarsız kalan kız gün gelir öcünü alır elbet. Bu vatan, bu ülke, bu memleket bunu da aşar elbet.

Ne demiş büyüğümüz? “Hain içerde olunca kapı kilit tutmaz evlat!”