Nükleer savaş kapıda mı?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, 'Ülkesine karşı uzun menzilli füzeler kullanmasına karşı nükleer savaş çıkarırım' tehdidini Fırat Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Zülfükar Aytaç Kişman yanıtladı.
Tamer Ören-Başak Meral Gündüz/Geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, güncellenmiş nükleer doktrini onaylamasının ardından dünya genelinde birçok ülkede tedirginlik yaratırken, Putin’in nükleer savaş tehdidinin ülkemize ve dünya ülkelerine etkisini Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Zülfükar Aytaç Kişman’a sorduk.
Kişman “Her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşı 2022 yılında başlasa da bu meselenin kökenleri 2000’li yılların başına gidiyor. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya'daki o dönüş süreci sırasında NATO ile ilişkilerin istendiği gibi gitmemesi ve ardından Putin'in başa gelmesi ile yeni bir süreç başlamış oldu. Rusya orada açık davrandı ondan sonra dedi ki “gelin bizim askeri tesislerimizi görün.”
NATO yetkilileri bunlarla ilgili raporlarını yazdı. Putin'den sonra Rusya'nın talebi NATO’dan “Beni batıdan doğuya doğru sıkıştırmayın” şeklinde oldu. Ama bir de Gürcistan meselesi vardı. 2008 yılında Rusya’nın bir operasyonu gerçekleşti. Bu da yine NATO ile bağlantılanabilir. Sonrasında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olması ve Ukrayna'ya doğru genişleme kararı NATO’yu gitgide kuzeyden Rusya'ya doğru yaklaştırdı.
SOĞUK SAVAŞIN GÖLGESİ Mİ?
Yaşanan bu olaylarda soğuk savaş döneminden gelen bazı kodları olduğunu ifade eden Kişman, “Bu kodların başında da NATO ile Varşova Parkı'nın mücadelesi var. Varşova Paktı, Sovyetler Birliği ile dağıldı. Eski Sovyet bloğu ülkelerinin böyle bir savunma paktı kalmadı. Doğu Avrupa ülkeleri NATO'ya doğru kaydı. Ama Rusya da oradan bir tehdit ve baskı hissetti. Tabii bunlar Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini veya öncesinde Gürcistan'a yaptığı müdahaleyi meşrulaştırmıyor. Çünkü bunlar zaten uluslararası hukuk anlamında sıkıntılı hamleler. Rusya daha sonra Ukrayna’nın 4 bölgesini işgal etti ve savaş başladı. Daha sonra Ukrayna batılı devletlerin desteğiyle biraz geri püskürttü. Son bir senedir Amerikan seçimlerinden dolayı savaş rölantide gibiydi. Putin, Trump'ın başa gelme ihtimaline dair biraz durumu rölantiye almıştı” denilebilir.
AMERİKA’DA BAŞKAN DEĞİŞSE DE DIŞ POLİTİKA DEĞİŞMEZ
Amerika’nın başkanları değişse de hükümet politikalarında çok majör bir değişiklik olmadığına dikkat çeken Kişman, “Amerikan dış politikası üç ayaklıdır. Nedir bunlar? Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray. Bu üçü arasında bir denge vardır. Bu üçü bir dengeyle dış politikalarını yönlendirirler. Dolayısıyla burada sadece başkanın değişmiş olması, dış ilişkileri büyük ölçüde etkilemiyor. Biz bunu nerede gördük? Trump'ın İsrail’de Amerikan Konsolosluğu’nu Kudüs’e taşıması sırasında gördük. Çok İsrail yanlısı bir tavır olarak görülmüştü. Biden'ın sanki daha farklı davranması bekleniyordu. Ama gördük ki Biden da Amerikan politikalarını İsrail’de devam ettirdi. Ortadoğu'da da devam ettirdi. Amerika Devlet Başkanı etkisiz midir? Tabii ki böyle bir şey söylenemez. Başkanlar arasında farkı nerede gördük? Biden, daha kurumsalcı bir adamdı. Yani kurumlar üzerinden meseleyi çözmeyi tercih ederken Trump’ta daha lider kişilik özellikleriyle iş yaptığını görüyoruz. Yani Trump birebir ilişkilerle ve söylemleriyle birebir ilişkisiyle bunu yürütmeyi tercih ediyor. Ama sonuçta uygulanan Amerikan politikası oluyor” diye konuştu.
PUTİN’İN NÜKLEER TEHDİDİ ELİNİ GÜÇLENDİRDİ
Trump’ın 10 Kasım’daki açıklamasında “savaşı bitireceğim” sözü verdiğini hatırlatan Doç. Dr. Kişman “Yani savaşı bitirse de Rusya’nın lehine mi olacak yoksa Ukrayna'nın lehine mi olacak? Bununla ilgili bir detay yok. Savaş bitirme senaryoları konuşulurken Rusya'da elini artırmak istiyor olabilir. Ben nükleer tehdit ortaya koyuyorum dedi. Şimdi Rusya bu elini artırmasının sebebi bana göre; savaş bitirme sürecinde “ daha fazla avantaj elde etmek istemesi olabilir.”
NAT0 ÜYELİĞİ İÇİN KORE’DE 750 ŞEHİT VERDİK
Kişman “ Türkiye; Rusya- Ukrayna Savaşı’nda kendini güzel konumlandırdı. NATO ülkesi olmasına rağmen Rusya'yla ilişkileri devam ettirdi. Tabi Rusya ile ilişkiler zaman zaman Türkiye'nin batıdaki konumunu tehdit ediyor. S 400 meselesi mesela. Rusya'dan S 400 almamız NATO içerisinde huzursuzluğa sebebiyet verdi. NATO bizim için çok kıymetli bir kazanımdır. 1952 yılında biz NATO’ya üye olduk. NATO'ya üye olmak için Kore'ye asker gönderdik. 750 askerimizi şehit verdik. Yani NATO'da o sandalyede oturmanın bedeli 750 şehittir. Bu nedenle kıymetini bilmemiz lazım. Bizim NATO'daki pozisyonumuz ve kazanımları çok kıymetli diyorum. Çünkü NATO'nun bir 5.maddesi var. Eğer müttefiklerden birisi saldırıyorsa diğer müttefiklerde karşılık verecektir. 4.maddesi var ki Türkiye geçtiğimiz yıllarda 4. maddeyi kullandı. Nedir dördüncü madde? Bir tehdit hissettiğinde diğer NATO üyelerini toplantıya çağırabilmesidir. Bunlar kıymetli kazanımlar... Ve Türkiye evet demeden NATO'da hiçbir şey olmuyor. Çünkü orada oy birliği prensibi var. Nasıl ki İsveç'in NATO üyeliği sürecinde mesela Türkiye'nin peşine bu kadar düşüldü? Türkiye evet desin diye ikna edildi. Kaldı ki Ukrayna-Rusya olayında meselelerden birisi de budur” ifadelerini kullandı.