NEFRET
İçimde nefretten başka duygu kalmadı…
1978 yılında doğmuşum
İçimde nefretten başka duygu kalmadı…
1978 yılında doğmuşum. Ben daha bir yaşında iken babam Ankara Mamak’ta dönemin Elazığ milletvekili Sayın Tahir Şaşmaz’la birlikte Elazığ’dan gelenleri karşılarken silahlı saldırıya uğramış.
Mamak’ta bir başına koca bir mahdigere tarafından linç edilmiş. Bir taksici tarafından Allah rızası için kurtarılmış. Bir ay hastanede yatan babam her gün kan kusuyormuş, ölümden dönmüş.
Babam anlatırdı… “Tahir Beyin arabasının yanında iken ateş etmeye başladılar. Mermiler sağıma soluma yağıyordu. Sonra koşmaya başladım. Sokakta yetişen vuruyordu. Bakkala giriyordum, bakkal vuruyordu, kasaba giriyordum kasap vuruyordu… Caddede insanlar koridor oluşturmuştu, yetişen vuruyordu…”
Hatırlama ihtimalim olmayan bu olayın bendeki tek etkisi nefret olmuştu.
TRT’nin tek kanal oluğu yılların ardından TRT GAP diye ikinci bir kanal kurulmuştu. PKK yeni yeni eylemlerine başlamıştı. Köyleri basıyordu, öğretmenleri, mühendisleri, doktorları vs öldürüyordu.
O zamanlar ölümlerin ve kanın gösterilmesi yasak değildi. TRT GAP’ta yayınlanan kundakta kurşunlanan bebek görüntüleriyle büyüyorduk. Zamanı oyun oynamaya ayarlı olması gereken bir çocuk olarak bilinçaltımda nefret tohumları yeşeriyordu.
Ortaokul ve lise yılları başlamıştı. Çocuk halim, en saf ve en temiz halim… Vatan sevdası düşmüştü gönlüme. Milliyetçilik ilk öğrenme modelim olmuştu. Terör devam ediyordu. Şehit cenazelerine katılmak için sınıfı boşalttığımız günleri hatırlıyorum. Diğer yandan laik/anti laik zırvası başlamıştı. Bir başka nefrete yelken açmıştı ergen düşlerim…
28 Şubat olmuştu. Bin yıl süreceği hayal ediliyordu. Sol/Kemalist düşüncenin tamamen hakim olduğu bir üniversitede farklı olmanın zorluklarını hissediyordum. Muhalif düşüncenin olmamasından ötürü çatışma ortamı yoktu. Arkadaşlarım ötekileştirmiyordu ama sistem insanın içine nefreti yerleştiriyordu.
Sonra avukatlığa başladım. Terör o ana kadar hiç bitmemişti.
Tüm bu zamanlarda nefretle mücadele ettim. Eğitimli bir insanın kendisini izah edeceği son duygunun nefret olduğuna inandım.
Merkezinde insan olan, temel hak ve özgürlüklerin esas alındığı, farklılıkların zenginlik olduğu bir ülkede yaşamayı hayal ettim. Toplum mühendisliğine hep karşı çıktım.
İçimdeki her türlü ilkel refleksi eğitmeye çalıştım. Benim gibi düşünmeyenlere karşı empati yapmaya çalıştım.
Ve sonra bombalar hiç susmadı. Şehitler hiç bitmedi…
Okullar, köprüler, mahdigereler, sokaklar… Şehitlerimizin adını koymadığımız bir yer kalmadı.
Bombalar, hain pusular hiç bitmezken din adına bir alçağın peşine takılan, aklını ve vicdanını kiraya verenler yüzünden bir darbe/işgal girişimi yaşandı. Yüzlerce insan şehit oldu, binlercesi yaralandı.
Doğduğum günden beri nefretle olan mücadelemi kaybettim…
İnsan onuruna yakışan bir hayat, temel hak ve özgürlükler, insana yaraşır bir hayat süreceğimiz bir ülke…
Yaşayacağınız bir vatanınız olmadıktan sonra gerisi hikâye…
İçimde nefretten başka duygu kalmadı…
ŞEREFSİZ!
Cem Mumcu diye utanmaz, alçak bir adam var. Beşiktaş’taki hain saldırıdan sonra sosyal medya hesabından şöyle demiş: “Lan neredeyse tankla cima (cinsel ilişki) edecektiniz. Şu bombalı araçları neden durdurmuyorsunuz kahramanlar?”
Tankın namlusunu düşünürken aklından nasıl bir sapıklık geçmişse artık, bilemiyorum! Bu şerefsiz gibi şehit yarıştıran, bir şekilde 15 Temmuzu itibarsızlaştırmaya çalışıp dolaylı olarak FETÖ cazgırlığı yapmaya çalışanlar az değil.
15 Temmuzda şehit olanda, Beşiktaş’ta şehit olanda ölümlerin en şereflisini tatmıştır.
Sayın şerefsiz Cem, tam sana göre cima edeceğin bir namlu biliyorum ammaaa… Şehitlerimize hürmetim var!